- Minval Hukuk
- Vergi ve İdare Hukuku
- 22 Eylül 2023
İdare Mahkemesi: İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı açılan davalara bakmakla görevli idari yargı koluna ait mahkemelerden biridir. İdare mahkemeleri, Hukuk sistemimiz, Adli Yargı, İdari Yargı, Anayasa Yargısı ve Uyuşmazlık Yargısı olmak üzere 4 farklı yargı koluna ayrılmıştır. Bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri 2576 Sayılı Kanunla verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulmuş genel görevli bağımsız mahkemelerdir. İdare Mahkemeleri, İdari Yargının genel yetkili mahkemesi olmakla birlikte diğer kanunlarda özel yetki verilmediği müddetçe diğer mahkemelerin idari davalara bakma yetkisi bulunmamaktadır. Bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi göz önünde tutularak Adalet Bakanlığınca kurulur ve yargı çevreleri tayin edilir.
Bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin kuruluş ve yargı çevrelerinin tespitinde, İçişleri, Maliye Bakanlıkları ile Gümrük ve Tekel Bakanlığının görüşleri alınır. Bu mahkemelerin kaldırılmasına veya yargı çevrelerinin değiştirilmesine, İçişleri, Maliye Bakanlıkları ile Gümrük ve Tekel Bakanlığının görüşleri alınarak, Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir. Aynı yargı çevresinde birden fazla idare veya vergi mahkemesinin faaliyet gösterdiği hâllerde, özel ihtisaslaşmanın sağlanması amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak, mahkemeler arasındaki iş bölümü yapılır. İş bölümü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenebilir. Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Görevleri 2576 sayılı ‘‘Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu Ve Görevleri Hakkında Kanun’’ kapsamında düzenlenmiştir. Buna göre; İdare ve vergi mahkemelerinde birer başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Mahkeme kurulları, başkan ile iki üyeden oluşur. Başkanın yokluğunda kıdemli üye başkana vekillik eder.
İdare Mahkemelerinin Görevleri:
İdare mahkemeleri, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştayda çözümlenecek olanlar dışındaki:
- İptal davalarını,
- Tam yargı davalarını,
- Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklardan hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan idarî sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaları,
- Diğer kanunlarla verilen işlere bakmakla görevlidir.
Vergi Mahkemelerinin görevleri:
Vergi mahkemeleri:
- Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar,
- 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davalar,
- Diğer kanunlarla verilen işlere bakmakla görevlidir.
Bölge İdare Mahkemelerinin görevleri:
Bölge İdare Mahkemeleri;
- İstinaf başvurularını inceleyip karara bağlamak.
- Yargı çevresindeki idare ve vergi mahkemeleri arasında çıkan görev ve yetki uyuşmazlıklarını kesin karara bağlamak.
- Diğer kanunlarla verilen görevleri yapmakla yükümlüdür.
İdare Mahkemesi Nedir?
İdare Mahkemesi, İdarenin her türlü hukuka aykırı eylem ve işlemine karşı idari yargıyı ilgilendiren davalara bakmakla görevli 2576 sayılı kanunla kurulmuş genel yetkili mahkemedir. Esasında İdare Mahkemesinde açılan davaların dayanağı Anayasanın 125.maddesi hükmü çerçevesinde şekillenmiştir. Madde metni; ‘‘İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.’’ hükmüne amir olup Hukuk Devleti ilkesi benimsenmiştir. Hukuk Devleti ilkesine göre devlet, kişileri birbirine karşı korumakla yükümlü olduğu kadar devlet otoritesine karşı korumakla da yükümlüdür. Bu sebeple idarenin hukuka aykırı eylem ve işlemleri de yargı denetiminde tutulmuştur.
İdare mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi göz önünde tutularak Adalet Bakanlığınca kurulur ve yargı çevreleri tespit edilir. İdare mahkemelerinin kuruluş ve yargı çevrelerinin tespitinde, İçişleri, Maliye Bakanlıkları ile Gümrük ve Tekel Bakanlığının görüşleri alınır. Bu mahkemelerin kaldırılmasına veya yargı çevrelerinin değiştirilmesine, İçişleri, Maliye Bakanlıkları ile Gümrük ve Tekel Bakanlığının görüşleri alınarak, Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir. Aynı yargı çevresinde birden fazla idare mahkemesinin faaliyet gösterdiği hâllerde, ihtisaslaşmanın sağlanması amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak, mahkemeler arasında iş bölümü yapılır.
İdare Mahkemelerinin yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yani idare mahkemeleri, yerindelik denetimi yapamazlar. Yürütme görevini, kanunlarda ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.
İdari Yargıda Süreler: İdari yargıda genel olarak süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar. Tatil günleri sürelere dahildir. Şu kadarki, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar. 2577 sayılı İdari Yargılama Kanununda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır.
Görevli olmayan yerlere başvurma: İdari yargıda görevli olmayan yerlere başvurma durumunda süreler; Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir. Adli yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir.
İdari Makamların Başvuruya Cevap Vermemesi Durumunda: İdarenin her türlü hukuka aykırı eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunu belirtmiştik. Bu eylem ve işlemlere karşı ilgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. 30 (otuz) gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer 30 (otuz) günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Otuz günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı, isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren 4 (dört) ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, 30 (otuz) günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren 60 (altmış) gün içinde dava açabilirler.
İdare Mahkemesinin Yargılama Usulü Nasıldır?
Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır. İdare Mahkemeleri resen araştırma ilkesi çerçevesinde gerekli bilgi ve belgeleri ilgili kurumlardan talep edebilir.
İdare mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her türlü incelemeyi kendiliğinden yapar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesinive her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi zorunludur. Haklı sebeplerin bulunması. Taraflardan biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde, bu durumundan doğacak zararlar mahkemece ilgiliye önceden bildirilir.
Devletin Güvenliğini ilgilendiren bilgi ve belgeler; İdare Mahkemesi tarafından istenen bilgi ve belgeler Devletin güvenliğine veya yüksek menfaatlerine veya Devletin güvenliği ve yüksek menfaatleriyle birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, söz konusu bilgi ve belge mahkemeye sunulmayabilir. Ancak Cumhurbaşkanı ya da ilgili Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan, gerekçesini bildirmek durumundadır. Mahkemeye sunulmayan bilgi ve belgelere dayanılarak hüküm verilemez.
İdare mahkemelerinde yargılama evrak üzerinden yapılır. Bu sebeple tanık deliline başvurulmaz. Ancak dosya muhteviyatı gereği keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak denetime uygun rapor alınabilir. Alınan rapor doğrultusunda mahkeme bir sonuca varır.
İdare Mahkemelerinde İvedi Yargılama Usulü: İdare mahkemelerinde yazılı yargılama usulü geçerli olmakla birlikte bazı davalar ivedi yargılamaya tabidir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu 20.maddesine göre İvedi yargılama usulü uygulanan uyuşmazlıklar şunlardır:
- İhaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemleri.
- Acele kamulaştırma işlemleri.
- Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları.
- 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca yapılan satış, tahsis ve kiralama işlemleri.
- 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca, idari yaptırım kararları hariç çevresel etki değerlendirmesi sonucu alınan kararlar.
- 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca alınan Cumhurbaşkanı kararları.
Öte yandan İvedi yargılama usulü yazılı yargılama usulünden farklı olarak:
- Dava açma süresi 30 (otuz) gündür.
- 7 (Yedi) gün içinde ilk inceleme yapılır ve dava dilekçesi ile ekleri tebliğe çıkarılır.
- Savunma süresi dava dilekçesinin tebliğinden itibaren 15 (on beş) gün olup, bu süre bir defaya mahsus olmak üzere en fazla on beş gün uzatılabilir. Savunmanın verilmesi veya savunma verme süresinin geçmesiyle dosya tekemmül etmiş sayılır.
- Yürütmenin durdurulması talebine ilişkin olarak verilecek kararlara itiraz edilemez.
- Bu davalar dosyanın tekemmülünden itibaren en geç 1 (bir) ay içinde karara bağlanır. Ara kararı verilmesi, keşif, bilirkişi incelemesi ya da duruşma yapılması gibi işlemler ivedilikle sonuçlandırılır.
- Verilen nihai kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
- Temyiz dilekçeleri üç gün içinde incelenir ve tebliğe çıkarılır. Bu Kanunun 48 inci maddesinin bu maddeye aykırı olmayan hükümleri kıyasen uygulanır.
- Temyiz dilekçelerine cevap verme süresi 15 (on beş) gündür.
- Danıştay evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakıalar hakkında edinilen bilgiyi yeterli görürse veya temyiz sadece hukuki noktalara ilişkin ise yahut temyiz olunan karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar verir. Aksi hâlde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar verir. Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan temyizi haklı bulduğu hâllerde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir. Temyiz üzerine verilen kararlar kesindir.
- Temyiz istemi en geç 2 (iki) ay içinde karara bağlanır. Karar en geç 1 (bir) ay içinde tebliğe çıkarılır.
İdari Yargıda Yürütmenin Durdurulması Kararı ve Sonuçları
İdari yargının en önemli unsurlarından biri de Yürütmenin Durdurulması talebine yönelik tedbir mahiyetindeki kararlarıdır. Bilindiği üzere ülkemizde yargılamalar uzun yıllar sonuçlanmayabiliyor. Yargılama süresi boyunca idari işlem ve eylemden zarar görenlerin bu zararı tedbir amacıyla Yürütmenin Durdurulması Kararı ile giderilmeye çalışılmaktadır. Yürütmenin Durdurulması talebi, İptal Davası ile birlikte talep edilmektedir. Yürütmeyi Durdurma talepli davalarda verilen kararlar öncelikle ve ivedilikle incelenir.
Ancak mahkeme tarafından Yürütmenin Durdurulması kararı verilebilmesi için;
- İdari işlemin uygulanması halinde giderilmesi güç veya olanaksız zararların doğması,
- İdari işlemin açıkça hukuka aykırı olması gerekir.
Öte yandan Danıştayda veya idari mahkemelerde dava açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz. Yürütmenin Durdurulması 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunun 27. Maddesinde düzenlenmiştir. Madde metnine göre;
Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir. Ancak, kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirmelere ilişkin idari işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerden sayılmaz. Yürütmenin durdurulması kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkânsız zararların neler olduğunun belirtilmesi zorunludur. Sadece ilgili kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmünün iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı verilemez.
İdare Mahkemesinin Bakmakla Görevli Olduğu Davalar
İdare Mahkemeleri: İdare mahkemeleri, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştayda çözümlenecek olanlar dışındaki:
- İptal davalarını,
- Tam yargı davalarını,
- Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklardan hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan idarî sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaları,
- Diğer kanunlarla verilen işlere bakmakla görevlidir.
Uygulamada sıklıkla İptal davası ve Tam Yargı Davaları merak edilen türlerdendir. Buna göre;
İptal davaları: İptal Davası, hukuka aykırı idari işlemler nedeniyle açılan dava türüdür. İptal davası açabilmek için idarenin hukuka aykırı bir işleminin mevcut olması gerekir. Bununla birlikte idarenin yerine getirmediği iş ve işlemlerden dolayı zarara uğrayan kişi/kişiler, idareye başvuru yaparak hukuka aykırı işlemin yerine getirilmesini talep edebilir. İdare bu başvuruya olumlu veya olumsuz cevap verebileceği gibi hiç cevap vermeyebilir. Bu durumda açılacak dava İptal Davasıdır.
Tam yargı davaları: Hukuka aykırı idari iş ve eylemlerden dolayı zarara uğrayan kişilerin idare aleyhine açtıkları davaya Tam Yargı Davası denilmektedir. Tam yargı davaları maddi tazminata ilişkindir. Bu dava idari işlemden zarar görenlerin zarlarının karşılanması için açılmaktadır.
İdare Mahkemesinin Görevsizlik ve Yetkisizlik Kararları?
İdari yargıda Görevsizlik ve yetkisizlik hallerinde yapılacak işlemler 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunun 43.maddesinde düzenlenmiştir. İdare ve vergi mahkemeleri, idari yargının görev alanına giren bir davada görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle davanın reddine karar verirlerse dosyayı Danıştaya veya Görevli ve Yetkili İdare veya Vergi Mahkemesine gönderirler. Görevsizlik sebebiyle gönderilen dosyalarda Danıştay, davayı görevi içinde görmezse dosyanın yetkili ve görevli mahkemeye gönderilmesine karar verir.
Görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle dosyanın gönderildiği mahkeme kendisini görevsiz veya yetkisiz gördüğü takdirde, söz konusu mahkeme ile ilk görevsizlik veya yetkisizlik kararını veren mahkeme aynı bölge idare mahkemesinin yargı çevresinde ise, Uyuşmazlık Bölge İdare Mahkemesince, aksi halde Danıştayca çözümlenir. Görev ve yetki uyuşmazlıklarında Danıştay ve bölge idare mahkemesince verilen kararlar ilgili mahkemelere bildirilir ve bu husus taraflara tebliğ olunur. Danıştay ve Bölge İdare Mahkemesince görev ve yetki uyuşmazlıkları ile ilgili olarak verilen kararlar kesindir. Bu madde hükümleri gereğince verilen kararlar ile görevli ve yetkili kılınan mahkemeye yeniden dava açılması halinde harç alınmaz.
İdare Mahkemesinin Görevleri Danıştay Kararları
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 15.06.2022 tarih, 2020/30-E, 2022/39-K, sayılı kararı:
Bununla birlikte, Uyuşmazlık Mahkemesinin görevli yargı koluna dair verdiği kararların somut dosya haricindeki benzer dosyalarda bağlayıcılığı bulunmamakta olup, aykırılığa konu uyuşmazlıklarda da, her iki (adli-idari) yargı düzeninin kendilerini görevli veya görevsiz görmeleri sonucu bu konudaki yargı düzenleri arasında görev sorunu meydana gelmiştir.
Bu nedenle, başvuruya konu kararlarda aykırılığı oluşturan, geçici koruma kimlik belgelerindeki kayıtların düzeltilmesi talebiyle yapılan başvuruların reddine ilişkin işlemlere karşı açılan davalarda hangi yargı kolunun görevli olduğu hususunun çözümlenmesi, görevli yargı yerinin belirlenmesine ilişkin kriterler, hukuki güvenlik ilkesi ile Uyuşmazlık Mahkemesinin aynı konuda verdiği kararların birlikte incelenmesini gerekli kılmaktadır.
İlgili mevzuat kapsamında, görevli yargı yerinin belirlenmesine ilişkin kriterlerin incelenmesi: 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu uyarınca, dayanak belgelerindeki bilgilerin kayıtlara işlenmesi sırasında yapılmış bir maddi hata söz konusu değilse; nüfus kütüğünün herhangi bir kaydında düzeltme veya değişikliğin, kesinleşmiş mahkeme kararı ile yapılacağı, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının ise, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı, söz konusu davaların nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görüleceği ve karara bağlanacağı, ancak
Geçici Koruma Yönetmeliği kapsamındaki yabancıların kaydının, yeterli donanıma sahip ve kayıt işlemlerinin kesintiye uğramadan tamamlanmasını sağlayacak ayrı bir yerde, kayıt usulleri ve gereklilikleri konusunda eğitim almış Göç İdaresi Genel Müdürlüğü personeli tarafından yapılacağı, anılan Yönetmeliğin 22. maddesi uyarınca, kayıt işlemleri tamamlananlara, valilikler tarafından, şekli ve içeriği Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen geçici koruma kimlik belgesi düzenleneceği, geçici koruma kimlik belgesi verilenlere, 5490 sayılı Kanun kapsamında yabancı kimlik numarası da verileceğine ilişkin kurallar karşısında, Geçici Koruma Yönetmeliği kapsamındaki yabancılar için tesis edilen geçici koruma kimlik belgelerinin 5490 sayılı Kanun ile bağlantısının sadece yabancı kimlik numaralarının verilmesi esnasında kurulduğu, bunun da, anılan belgelerdeki kayıtların düzeltilmesine yönelik taleplerin, 5490 sayılı Kanun kapsamında nüfus hizmeti olarak değerlendirilmesine imkan sağlamadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, 5490 sayılı Kanun kapsamında olmadığı anlaşılan geçici koruma kimlik belgelerinde yer alan kayıtların düzeltilmesi talebiyle yapılan başvuruların reddine ilişkin işlemlere karşı açılacak davaların, anılan Kanun’un 36. maddesinde düzenlenen nüfus davaları olarak kabul edilemeyeceği, bu davaların 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinde belirtilen dava türlerinden olduğu, dolayısıyla söz konusu uyuşmazlığın görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Aykırılığa konu davaların, her iki yargı düzeninde de görülmesinin hukuki güvenlik ilkesi yönünden değerlendirilmesine gelince: Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri arasında sayılan hukuk devletinin en önemli unsurlarından birisi “hukuki güvenlik ilkesi”dir. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde ve uygulamasında bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Buna göre hukuki güvenlik ilkesinin gerçekleşebilmesini sağlamak üzere; hukuki belirlilik, hukuki istikrar ve hukuki öngörülebilirlik olarak adlandırılan üç alt ilke bulunmaktadır. Belirlilik ilkesi, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermeyi ifade etmektedir. Belirlilik ilkesi, yalnızca yasal belirliliği değil daha geniş anlamda hukuki belirliliği de ifade etmektedir. Yasal düzenlemeye dayanarak erişebilir, bilinebilir ve öngörülebilir olma gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir.
Hukuki güvenlik ilkesinin gerçekleşmesini sağlamaya yönelik bir diğer ilke olan hukuki istikrar ilkesi, hukukun sistem olarak devamlılığını ve var olan kuralların ve uygulamasının istikrarlı olmasını ifade etmektedir.
Hukuki öngörülebilirlik ise, kişilerin, kuralların ve idari ve yargısal uygulamaların ne tür sonuçlar doğurabileceğini öngörerek ve planlayarak yaşamlarını sürdürebilmesini sağlar. Kuralların, uygulamanın ve mahkeme kararlarının birlikte öngörülebilir olması durumunda anılan alt ilke gerçekleşmiş olur. Öte yandan, anılan ilke, hukuki bir uyuşmazlığın çıktığı durumlarda, uyuşmazlıkla ilgili kararı oluşturacak olan mahkeme veya hakimin önceden belirli olması ve uygulayacağı usulün de genel olarak belirli ve önceden bilinebilir olmasını gerektirir. Nitekim bu gerekliliğin, yargı makamları nezdinde hak arayanlar açısından öngörülen, Anayasa’nın 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” şeklinde ifadesini bulan hak arama hürriyeti ile de bağlantılı olduğu açıktır.
Bu nedenle, aynı konuda farklı yargı kollarının kendisini görevli görerek uyuşmazlıkların esasını incelemesi durumunun hukuki güvenlik ilkesine aykırılık oluşturduğu açık olup, hak arama hürriyeti kapsamında itiraz etme/dava açma hakkını kullanan kişilerin bu konuda oluşan beklentilerinin korunması ve dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesinin gereği olarak ve içtihat birliğinin sağlanması amacıyla geçici koruma kimlik belgelerinde yer alan kayıtların düzeltilmesi talebiyle yapılan başvuruların reddine ilişkin işlemlere karşı açılan davalarda idari yargı yerlerinin görevli olduğunun kabulü gerekmektedir.
Uyuşmazlık Mahkemesinin aynı konuda verdiği kararların incelenmesine gelince: Adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili Uyuşmazlık Mahkemesinin istikrar kazanan kararları, aykırılığın giderilmesine konu geçici koruma belgesinde yer alan kayıtların düzeltilmesine ilişkin uyuşmazlıkların idari yargı yerinde çözülmesi gerektiği yönündedir.
Sonuç olarak; Hukuki güvenlik ilkesi yönünden yukarıda yapılan açıklamalar ve Uyuşmazlık Mahkemesinin istikrar kazanan kararları birlikte değerlendirildiğinde, geçici koruma kimlik belgelerinde yer alan kayıtların düzeltilmesi talebiyle yapılan başvuruların reddine ilişkin işlemlere karşı açılacak davalarda, idari yargı merciilerinin görevli olduğu sonucuna varılmaktadır.
Bu durumda, aykırlığın, idari yargı merciilerinin görevli olduğu yönündeki kararlar doğrultusunda giderilmesi gerekmektedir.
III- SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Bölge İdare Mahkemesi kararları arasındaki aykırılığın, yukarıda belirtilen gerekçe ile idari yargının görevli olduğu yolundaki Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi kararları doğrultusunda giderilmesine, kesin olarak, 15/06/2022 tarihinde, esasta oybirliği, gerekçede oy çokluğu ile karar verildi.z