- Minval Hukuk
- Vergi ve İdare Hukuku
- 5 Kasım 2023
İçerik Başlıkları
Tam yargı davası, idare tarafından gerçekleştirilen herhangi bir işlem veya eylem sebebiyle kişisel hakları veya menfaatleri zarara uğrayan kimselerin, idareye karşı zararın giderilmesi amacıyla açtığı tazminat davası niteliğinde olan davadır. İdari dava türleri, 2577 s. İdari Yargılama Usul Kanunu 2. maddesinde iptal davası, tam yargı davası ve idari sözleşmelerden doğan davalar olmak üzere 3 bentte düzenlenmiştir.
2577 s. İdari Yargılama Usul Kanunu 2/1-b bendine göre tam yargı davası “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haklan doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan” davadır. Bu dava özel hukuktaki tazminat davalarının idari yargıdaki görünümüdür ve uyuşmazlığın konusunu para alacağı oluşturur.
Tam yargı davasının yasal dayanakları 2577 s. Kanun yanında Anayasada da güvence altına alınmıştır. Nitekim Anayasa m.125 “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.”, m.129/4 “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.” ve m.40/3 “Kişinin, Resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” hükümlerine haizdir. Mevzuatta hak arama hürriyeti ve tazmin etme olgusuna vurgu yapılmıştır.
Tam Yargı Davası ile İptal Davasının Benzerlikleri/Farklılıkları
İptal davaları ile tam yargı davalarında uygulanan yargılama usulü aynı olsa da bu davalar arasında birtakım farklılıklar mevcuttur. Buna göre:
Dava Konusu Bakımından: Tam yargı davalarının konusu: idari işlemler, idari eylemler/eylemsizlik, idari sözleşmeler, İptal davalarının konusu: idari işlemlerdir.
Amaç Bakımından: Tam yargı davalarının amacı: meydana gelen zararın idare tarafından giderilmesi İptal davalarının amacı: davaya konu olan idari işlemin iptali/eski haline getirilmesidir.
Davanın Mahiyeti Bakımından: Tam yargı davalarının hukuki mahiyeti: subjektif niteliktedir, kişisel hakkı korur. İptal davalarının hukuki mahiyeti: objektif niteliktedir, kamu ve hukuk düzenini korur.
Davaların Etkisi Bakımından: Tam yargı davalarının etkisi: özel niteliklidir, verilen karar sadece davanın tarafları üzerinde etkilidir. İptal davalarının etkisi: genel niteliklidir, verilen karar ilgili olan herkesin üzerinde etkili olabilir
Tam Yargı Davası Çeşitleri
Tazminat Davası: İdarenin eylem ve işlemlerinin sebep olduğu zararlar maddi ve/veya manevi olabilir. Tam yargı davalarının amacı da bu zararların idare tarafından tazmin edilmesini sağlamaktır.
İdari Sözleşmeden Doğan Dava: Bir kamu hizmetinin görülmesi için idarenin taraf olduğu sözleşmeler idari sözleşmelerdir.
Bu sözleşmelerde idarenin diğer tarafın üzerinde, sahip olduğu kamu gücünden dolayı üstünlüğü bulunmaktadır. Bu nedenle bu sözleşmeler, özel hukuk sözleşmelerinden farklıdır ve davalar tam yargı davası olarak idari yargıda sonuçlanır.
Geri Alma (İstirdat) Davası: Geri alma davası ile hukuken geçerli bir neden olmaksızın idarenin hesabına intikal eden para ve/veya malların geri alınması sağlanır. Bu dava adli yargıda görülen sebepsiz zenginleşme davasının idari yargıdaki karşılığıdır. Vergi Davası: Vergi davaları da tam yargı davası niteliğindedir. Bu dava ile vergi yükümlüsü, verginin miktarına veya esasına itiraz ederek idari yargıda dava açabilir.
Tam Yargı Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Tam yargı davalarında özel görevli bir mahkeme yoksa genel görevli mahkeme idare mahkemesidir. Bununla birlikte tam yargı davaları, ilk derecede idare ve vergi mahkemesinde, istinaf/ikinci derecede bölge idare mahkemesinde, temyiz/üçüncü derecede ve belirli uyuşmazlıklarda ilk derecede Danıştay’da görülmektedir. Dolayısıyla istinaf yolunda Bölge İdare Mahkemeleri, temyiz yolunda ise Danıştay görevli bulunmaktadır.
Tam yargı davalarında yetki ise: İdari sözleşmelerden doğanlar dışında kalan tam yargı davalarında yetkili mahkeme, sırasıyla:
- a) Zararı doğuran idari uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili,
- b) Zarar, bayındırlık ve ulaştırma gibi bir hizmetten veya idarenin herhangi bir eyleminden doğmuş ise, hizmetin görüldüğü veya eylemin yapıldığı yer,
- c) Diğer hallerde davacının ikametgahının bulunduğu yer idari mahkemesidir. (İYUK m.36)
Tam Yargı Davasının Şartları
Tam yargı davası açılabilmesi için:
- İdarenin bir işlem, eylem veya eylemsizliği bulunmalı,
- İşlemin veya eylemin muhatabı bir zarara uğramalı,
- Uğranılan zarar ile idarenin işlemi arasında illiyet (nedensellik) bağı bulunmalıdır.
Bu şartların gerçekleşmesi için idarenin işleminin veya eyleminin idari olup olmamasının tespiti, bir başka deyişle idarilik unsuru, eylem idari ise bunun hangi tür kusur sorumluluğundan (hizmet kusuru, kişisel kusur, kusursuz sorumluluk) meydana geldiği saptanmalıdır. Daha sonra meydana çıkan zarar somut bir şekilde ortaya konulmalı ve süreaşımı da dikkate alınarak hukuki süreç yürütülmelidir. Bazı durumlarda idarenin eylemi, idari eylem zannedilerek hareket edilmekte fakat daha sonradan idari nitelikte bir eylem olmadığı anlaşılmakta; bazı durumlarda da bunun tam tersi görülebilmektedir. Burada belirtilmesi gereken nokta aşağıda detaylı açıklanacak olan 1 yıllık ve 5 yıllık sürelerin, idari unsur saptandıktan ve gerekli ise olaya dair soruşturma ve kovuşturma süreçleri tamamlandıktan sonra başlatılmasının hak kayıplarının önlenmesinde önemli olduğudur.
Bunun yanı sıra hukuki yarar olgusu kapsamında eylemi veya işlemi gerçekleştiren idarenin doğru şekilde tespit edilmesi ve dava konusu olayın, dava edilebilir niteliğe sahip olması da süreçte belirleyici noktalardandır.
Tam Yargı Davası Açma Süresi ve Süreaşımı
Dava açma süresine gelecek olursak;
İdari eylemler nedeniyle idari yargıda doğrudan tam yargı davası açma süresi İYUK madde 13’te düzenlenmiş olup, idari eylemlerden hakları ihlal edilenler idari dava açmadan önce, bu eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir.
Bu isteklerin reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir (İYUK madde 13). Bu yasa hükmünden görüleceği üzere idari eylemler sebebiyle tam yargı davası açılmasının önkoşulu, ilgili idareye başvuruda bulunmaktır. Daha sonrasında idarenin karşılığına göre bekleme süresi olan 30 gün sona erince görevli mahkeme ve dava açma süresi gözetilerek dava açılır. Eğer ki, eylem tarihinden itibaren her halde 5 yıl içerisinde ilgili idareye başvurulmamış ise bu durum ileri sürülen hakkın süreaşımına uğramasına sebep olur.
Süreaşımı özel hukuk alanındaki zamanaşımı veya hak düşürücü süreye benzer bir kurum olup süreaşımı kamu düzenindedir. Dolayısıyla hâkim tarafından yargılamanın her aşamasında resen gözetilir ve süreaşımına uğramış hak ileri sürüldüğünde mahkeme olayın esasına girmeden usulden davayı reddeder. Fakat bu durum özel hukuktaki gibi hakkın düşmesine ve dava edilebilirliğinin yitirilmesine yol açmaz.
İdari makamlara başvurulması halinde tam yargı davası açma süresi İYUK madde 10’da “1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. 2. Otuz gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer otuz günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Otuz günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı, isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren dört ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, otuz günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.” Şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre ilgililer haklarında bir işlem veya eylem yapılması için idareye başvurabilir.
İdarenin 30 gün içinde cevap vermemesi halinde istek zımni (örtülü) olarak reddedilmiş sayılır ve 60 günlük dava açma süresi 30 günün bitmesinden itibaren başlar. 30 gün geçtikten sonra başvurulan idari makamdan cevap gelirse, dava açma süresi cevabın tebliğinden itibaren işler. Eğer ki idarenin cevabı net değilse dava açma süresi başlamaz fakat bu süre Kanunda belirtildiği üzere 4 ayı geçemez.
İdari işlemler nedeniyle idari yargıda doğrudan tam yargı davası açma süresinde ise; Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür (İYUK madde 7). Bu genel dava açma süresidir.
İYUK’taki düzenlemelerle birlikte uyuşmazlıkların niteliğine göre diğer kanunlarda düzenlenen bazı özel süreler mevcut olabilir. Böyle durumlarda genel dava açma süresinin yerine açıkça gösterilen özel dava açma süresi dikkate alınır.
İdari işlemin geri alınması için üst makama başvurma halinde tam yargı davası açma süresinde ise, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. Otuz gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.(İYUK m.11)
İdari işleme karşı önce iptal davası açılması halinde tam yargı davası açma süresi İYUK madde 12’de “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.” Şeklinde ifade edilmiştir. Hükümde anılan tam yargı davası açma süresi ise 60 gündür.
Tam Yargı Davalarında Süreler Ne Zaman Başlar?
Yukarıda bahsedilen bu süreler;
- İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
- Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda: Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin;
- Tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin;
- Tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve
- İdarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği; tarihi izleyen günden başlar.
- Adresleri belli olmayanlara özel kanunlarındaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel kanununda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren on beş gün sonra işlemeye başlar.
İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz (İYUK madde 7).
Tam Yargı Davası Nasıl Açılır?
İdari yargıda doğrudan tam yargı davası açılmasının ilk adımı idareye başvuru şartı gerçekleştirilerek ön karar alınmasıdır. Bunun ardından husumet ilgili idareye (davalı) yöneltilmek suretiyle zarar gören (davacı) tarafından dilekçenin idari yargıda ilgili mahkemeye doğrudan sunulması veya diğer mahkemeler aracılığıyla ulaştırılması ile söz konusu dava açılır.
Belirtmek gerekir ki idareye başvuru şartı tam yargı davalarına özel olup iptal davalarında gerekli görülen bir adım değildir.
Tam yargı davasının dayanağı idarenin işlemleri ise bu dava 3 şekilde açılabilir. Bunlar tam yargı davasının:
- İptal davası ile birlikte açılması,
- İptal davası kesinleştikten sonra açılması ve,
- İptal davası hakkında yerel mahkeme karar verdikten sonra açılmasıdır.
2577 s. İYUK’ta yer alan düzenlemelere göre de, ilgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi (60 gün) içinde tam yargı davası açabilirler. Buradan görüleceği üzere davaların dava açma süresi dikkate alınarak ayrı ayrı, birlikte veya icra/kararın tebliği tarihi esas alınarak art arda 60 günlük dava süresi içinde açılması mümkündür.
Tam Yargı Davalarında Tazminat Tutarının Belirlenmesi
Tam yargı davalarında ilgilinin maddi ve manevi zararlarının doğacağını ve bunların tazmini için idareye başvurulduğunu belirtmiştik. Söz konusu davada maddi tazminatın tespiti ise ilk aşamada haliyle zarara uğrayan davacı/hak sahibi tarafından yapılır. Fakat uyuşmazlığın içeriğinden dolayı zararın net bir şekilde tespiti her zaman kolay olmamaktadır. İki tarafın da hak kaybı yaşamasının önüne geçilmesi için ise mahkemece genellikle bilirkişi ve keşif incelemesinden yararlanılmaktadır. Dolayısıyla alınan raporlar, uzman görüşleri ve incelemeler sonucu gerçek zarar tespit edilmektedir.
Manevi tazminatın tespitinde de olayın niteliği, tarafların sıfatı, hasarın büyüklüğü, tarafların sosyal ve ekonomik durumu gibi özel hal ve şartlar dikkate alınır. Bilindiği üzere manevi tazminat, talep edeni zenginleştirmemeli, diğer tarafı da fakirleştirmemeli böylece manevi huzuru sağlamaya etki etmelidir.
Tam Yargı Davasının Sonuçları
- Davanın Usulden Reddi: Usuli dava şartlarının sağlanmaması halinde usulden ret kararı verilir. Örneğin ileri sürülen hakkın süreaşımına uğraması.
- Davanın Kabulü: Davanın kabulü halinde idarenin davranışı ile zarar arasında nedensellik bağının varlığı kanıtlanmış olup idarenin bundan sorumlu olduğu sabit kabul edilir. Neticede idare, zararın giderilme yöntemi ve yolunda mahkemenin belirlediği aşamaları izleyerek hükmü yerine getirir.
- Davanın Reddi: Tam yargı davasının şartlarının oluşmadığı durumlarda dava reddedilir. Örneğin bunlar hakkın ihlal edilmediğine karar verilmesi ile hak ihlali olup da idarenin sorumluluğunu doğuracak nitelikte olmadığına dair kararlar olabilir.
Tam Yargı Davası Emsal Kararları
Anayasa Mahkemesi 2019/12998 Başvuru No’lu 1/12/2022 Tarihli Kararı
….42. İdari işlemin iptal edilmesi ve başvurucuların atanma işlemlerinin tamamlanması mağduriyetlerini hafifletse de tam olarak gidermemektedir. Mağduriyetin gerçek manada ortadan kalkabilmesi için başvurucuların mülkiyet hakkının ihlali sebebiyle oluşan zararlarının da karşılanması gerekir. Başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik ihlalin giderilmesi amacıyla tam yargı davası açtığı anlaşılmıştır.…….Bu durumda idarenin atama işlemlerini gerçekleştirme konusunda geciktiği kabul edildiği hâlde tazminat isteminin değerlendirildiği bölümde makul sürenin ne kadar olduğunun belli olmadığına işaret edilerek yoksun kalınan parasal hakların idari başvuru tarihinden itibaren hesaplanması gerektiğinin kabul edilmesi ciddi bir çelişki olup bunun makul bir yorum olarak kabulü mümkün değildir.
- Öte yandan Bölge İdare Mahkemesinin yorumu, kendi üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getiren ve sınavda başarılı olan başvuruculara ayrıca atama için idareye başvurma şartı yüklemektedir. Oysa mevzuatta, yeterlik sınavını başarıyla geçen iş müfettişi yardımcılarının idarece kendiliğinden müfettiş olarak atanacağı öngörülmüştür. Dahası idarenin aksi yönde bir savunması da bulunmamaktadır. Dolayısıyla Bölge İdare Mahkemesinin yaklaşımı idareye mevzuatta bile öngörülmeyen takdir yetkisi tanımaktadır. 45. Hukuk devletinde idare, hukuka aykırı olarak tesis ettiği işlemlerin sebep olduğu ihlalleri giderme yükümlülüğü altındadır. İdare; eski hâle getirme (restitutio in integrum) ilkesi gereğinde kişiyi, hukuka aykırı işlem tesis edilmemiş olsaydı kişi hangi durumda olacaksa ona mümkün olduğunca en yakın konuma getirmekle yükümlüdür. Bu açıdan idarenin başvurucuları iş müfettişi olarak atamak suretiyle ihlali giderme hususundaki yükümlülüklerini bütünüyle ifa ettiği söylenemeyecektir. İhlalin tam olarak giderildiğinden söz edilebilmesi için hukuka aykırı gecikme yaşanmamış olsaydı idari sürecin olağan akışı içinde başvurucular hangi tarihte iş müfettişliğine atanacaksa o tarihten itibaren oluşan parasal hak kayıplarının da karşılanması gerekir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Narin Nihal Parlak, B. No: 2019/16487, 3/3/2022, § 39). 46. Ayrıca idarenin tesis ettiği işlemle hak ve özgürlüklerini ihlal ettiği başvurucuların uğradığı mali kayıpları telafi etmekle yükümlü kılınması hukuka aykırı işlem tesis edilmesi konusunda kamu görevlileri yönünden caydırıcı bir etki de gösterebilecektir. Anayasa’nın 5. maddesi devlete, hak ve özgürlüklerin ihlalinin önlenmesi için caydırıcı tedbirler alma ödevi de yüklemektedir. Bölge İdare Mahkemesinin yorumu başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahale sebebiyle oluşan kayıplarının tam olarak telafi edilmesini önlediği gibi tazminat davasının hukuka aykırı işlem tesis edilmesine karşı caydırıcılık sağlama özelliğini de etkisiz hâle getirmiştir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Narin Nihal Parlak, § 40). 47. Sonuç olarak iş müfettişi olarak atanma talebinin reddine ilişkin işlemlerin iptali suretiyle tespit edilen ihlalin tam olarak giderilmesi, Bölge İdare Mahkemesinin ve bazı İdare Mahkemelerinin çelişkili yorumu nedeniyle önlenmiştir. Bu durumda mülkiyet hakkına ilişkin ihlalin devam ettiği kabul edilmelidir……
Anayasa Mahkemesi 2019/24350 Başvuru No’lu, 16/3/2023 Tarihli Kararı
…….İlkelerin Olaya Uygulanması 51. Mahkeme, zararın ve eylemin ölüm olayının gerçekleştiği 22/5/2012 tarihinde öğrenildiği ve bu tarihten itibaren bir yıllık süre aşıldıktan sonra yapılan idari başvuru üzerine açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesine yer vererek davayı reddetmiştir. Mahkeme ayrıca olayla ilgili olarak müteveffa ile aynı dönemde askerlik yapan şahsın ölüm olayında idarenin hizmet kusurunun olabileceği yönündeki 3/5/2017 tarihli beyanının da başvurucuların dava açma süresine etkisinin bulunmadığını ifade etmiştir. 52. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (çok sayıda karar arasından bkz. Şeyma Kayaoğlu, B. No: 2014/5491, 5/7/2017 § 55). 53. “Genel İlkeler” kısmında da belirtildiği üzere özellikle askerî görev sırasında meydana gelen kaybolma, ölüm, yaralanma gibi durumlarda vakaya sebebiyet veren olgunun saldırı, kaza, ihmal olup olmadığı yapılan adli veya idari soruşturma sonucu ortaya çıkarılacaktır. Bu bağlamda soruşturma sırasında veya sonucunda elde edilen bilgiler ilgililerin dava hakkı olup olmadığının ve takip edecekleri usulün belirlenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Bir başka ifadeyle ölüm olayının sebebine dair bilginin idarenin kusuruna dayalı tazminat davası açılıp açılmamasına yönelik irade noktasında belirleyici bir etkiye sahip olduğu açıktır. 54. Somut olayda ölüm olayının başvurucuların oğullarının çakmak gazı solunumu sonucu 22/5/2012 tarihinde gerçekleştiği açık ise de müteveffa ile aynı dönemde askerlik yapan Jandarma Er E.K.nın çakmak gazının yabancı kişilerce birliğe denetimsiz olarak sokulduğu ve bu konuda tedbir alınmayarak ölüm vakasında idarenin hizmet kusurunun olabileceği yönündeki iddiasının 3/5/2017 tarihinde ortaya çıktığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucuların 3/5/2017 tarihine kadar ölüm olayına sebebiyet veren olguya, eylemin idariliğine dair bir bilgiye ve veriye sahip olmadığı anlaşılmıştır. Bir başka ifadeyle başvurucuların oğullarının ölümünde çakmak gazı solunumu yanında İdarenin de kusur veya ihmal ile dahlinin bulunduğunu, zararla idari eylem/eylemsizlik arasında illiyet bağı olduğunu ölüm olayıyla derhâl öğrendiklerinden söz edilemez. 55. Bu itibarla başvuruculardan olayın gerçekleştiği 22/5/2012 tarihi esas alınarak uğradıkları zararla ilgili idari başvuru yapmak suretiyle dava açmalarının beklenmesi başvuruculara orantısız bir külfet yüklemektedir. 56. Bu hâle göre Mahkemenin dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirerek başvurucuların katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır. 57. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir…..
Danıştay 13. Daire 28.3.2023 Tarihli, 2023/540 E., 2023/1438 K. Sayılı Kararı
……Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olup, idarenin hukuki (mali/tazmin) sorumluluğunun yargı aracılığıyla yerine getirilmesini sağlamaktadır. İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hâllerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır….
Danıştay 8. Daire 7.3.2023 Tarihli, 2021/168 E., 2023/1033 K. Sayılı Kararı
……HUKUKİ DEĞERLENDİRME: İdari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle tam yargı davası açılabilmesi için; maddi olayın, zarara sebep olan eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın kesin olarak ortaya konulması zorunludur. İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir davranışı, bir tutumu veya hareketsizliği; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları ifade etmektedir. Dolayısıyla zarara sebep olan eylemin idariliği ve yol açtığı zarar bazen eylemin yapılmasıyla veya olayın gerçekleşmesiyle birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme, ceza soruşturma ve kovuşturması veya kesin sağlık raporları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Esasen, idari eylemin bütün unsurlarıyla öğrenildiği ve zararın tam olarak ortaya çıktığı tarih dikkate alınmadan 2577 Sayılı Kanun’un 13. maddesinde öngörülen bir ve beş yıllık sürenin hesaplanması, bazı hallerde dava açma hakkının kullanılamaması sonucunu doğuracaktır. Eylemin idariliğinin ve/veya zararın ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldırır biçimde süre hesabı yapılmasının ise hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır. Uyuşmazlıkta, davacılar tarafından Elazığ Belediyesine dava konusu olay ile ilgili olarak herhangi bir idari başvurunun yapılmadığı, bununla birlikte davalı idare yönünden görevli olmayan … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … esasına kayden davanın açıldığı 11.02.2019 tarihi itibarıyla olayla ilgili Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen (Soruşturma No: …) ceza soruşturmasının halen derdest olduğu görülmektedir. Bu durumda, davacıların oğlu …’ın Elazığ İli, … Caddesi, …meydanındaki … kavşak inşaatında güvenlik önlemlerinin alınmaması nedeniyle şantiye sahasında 9-10 metre yüksekliğindeki alt geçit duvarından düşerek hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayla ilgili olarak maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla yürütülen ceza soruşturmasının dava açıldığı tarih itibarıyla halen devam ettiği, meydana gelen ölüm olayında idari bir eylem/eylemsizliğin (eylemin idariliğinin) ya da idarenin sorumluluk sebebinin bulunup bulunmadığının bu tarih itibarıyla henüz ortaya konulamadığı, dolayısıyla adli yargı merciine dava açıldığı tarih itibarıyla söz konusu olayın bütün unsurlarıyla birlikte davacılar tarafından öğrenilemediği anlaşıldığından, Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan raporda davalı idareye yönelik herhangi bir kusur atfedilmediğinden bahisle dava açma süresinin, ölüm olayının gerçekleştiği 27.09.2017 tarihinden itibaren başlayacağının kabulüne hukuki olanak bulunmamaktadır. Buna göre; İdare Mahkemesince, aksi yöndeki gerekçeyle davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1. 2577 Sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulüne, 2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA….