Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 30.11.2011 tarih, 2011/17-569.E, 2011/710.K sayılı kararı 

‘‘…….ÖZET: Dava konusu olayın tek olduğu ve somut olayda, ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, maddi tazminat istemine ilişkin davalarda, dava konusunun cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve Ceza Kanunu’nun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde bu sürenin uygulanacağı; eldeki davada da kaza sonrasında bir kişinin hayatını kaybettiği, bu sürenin maddi tazminat isteminde bulunabilecek her iki taraf için de uygulanması gerektiği, kazaya neden olan kişi hakkında bir ceza davasının açılmamış olmasının, uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel olmayacağı, somut olay yönüyle davanın zamanaşımı süresi içinde açıldığı, mahkemece işin esasının incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir. 

Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 30.09.2009 gün ve 2009/499 E., 2009/1951 K. sayılı kararın incelenmesi, davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 09.03.2010 gün ve 2010/70-2010/2102 K. sayılı ilamı ile; (Davacı vekili, müvekkilinin kasko sigortacısı olduğu aracın, davalıların murisine çarptığı ve murisin hayatını kaybettiğini bu kazada sigortalı aracın da zarar gördüğünü ve hasar bedelinin müvekkilince sigortalıya ödendiğini, ileri sürerek, 3.210,12 TL’nin davalı mirasçılardan rücuan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekilleri, davanın 2 yıllık zamanaşımından sonra açıldığını, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, muris yönünden ceza zamanaşımının uygulanamayacağı, davanın 2 yıllık zamanaşımı içinde açılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, TTK’nun 1301.maddesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. Davacı sigorta şirketi sigorta ettirene ödeme yapmakla, zarar sorumlularına karşı sigorta ettirenin yerine geçer. Bu nedenle sigortacının tabi olduğu zamanaşımı, sigorta ettirenin, zarar sorumlusu aleyhine açabileceği davanın zamanaşımına tabidir ve aynı tarihte başlar. Dosya içeriğine göre, kaza 12.12.2006 tarihinde meydana gelmiş, dava ise 13.03.2009 tarihinde açılmıştır. 2918 sayılı yasanın 109/1.maddesinde düzenlenen 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği anlaşılmaktadır. Ne var ki, 2918 sayılı yasanın 109/2.maddesi uyarınca, maddi tazminat istemine ilişkin davalarda, dava konusunun cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde bu sürenin uygulanacağı belirtilmiş olup, somut uyuşmazlıkta kaza sonrasında bir kişinin hayatını kaybettiği anlaşılmaktadır. Madde kapsamından, bu sürenin maddi tazminat isteminde bulunabilecek her iki taraf için de uygulanması gerektiğinin kabulü gerekir. O halde uygulanması gereken zamanaşımı süresi, ceza zamanaşımı süresi olup, mahkemece işin esasına girilerek tarafların delilleri toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir) gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz Eden: Davacı Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi vekili. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü. Karar: Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 1301.maddesine dayalı, rücuen tazminat istemine ilişkindir. Davalılar vekili, zamanaşımı definde bulunmuştur. Yerel mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulmuştur. Yerel mahkemece önceki kararda ısrar edilmiş; hükmü, davacılar vekili temyize getirmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6762 sayılı TTK’nun 1301.maddesine dayanılarak açılan ve ölümlü trafik kazasından kaynaklanan riziko nedeniyle, dava dışı sigortalıya, kasko sigorta poliçesi kapsamında ödenen araç hasar bedelinin, rücuen tazminine ilişkin bulunan eldeki davanın, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)’nun 109/2.maddesinde düzenlenen uzamış ceza zamanaşımı süresine tabi olup olmayacağı, sonuçta, somut olay yönünden uygulanacak zamanaşımı süresinin tespiti, noktasında toplanmaktadır. Belirtmelidir ki, trafik kazası sonucunda bir kimsenin yaralanmasına veya ölümüne neden olunması, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir. 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 41.maddesine göre haksız fiil, gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız surette bir başkasına zarar verilmesi halidir. Aynı Kanunun 60.maddesi ise bu hallerde uygulanacak zamanaşımını düzenlemiştir. Buna göre, haksız fiilden zarar gören kişinin, haksız fiil nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararının tazmini istemiyle açacağı dava, zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren bir ve her halde haksız fiil tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise bu davanın, ceza kanunlarına göre müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olması halinde tazminat davasına da o müruru zamanın tatbik olunacağı belirtilerek, zamanaşımı süresinin bu gerekçeyle uzayacağı kabul edilmiştir.

Buna karşılık, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)’nun 109.maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiş; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar şeklindeki bu hükümle, Borçlar Kanunu’nun 60. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, bu tür tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise; davanın cezayı gerektiren bir eylemden doğması ve ceza kanununun bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmesi halinde, bu sürenin, maddi tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olacağı hükme bağlanmıştır. Görülmektedir ki, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/II. maddesi, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır.

Trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından zamanaşımı süresi Borçlar Kanunu’nun 60.maddesine göre bir yıl; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/II. maddesine göre ise iki yıl olarak düzenlenmiştir. Vurgulamakta yarar vardır ki, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/II. maddesine göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun (uzamış) zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, eylemin ceza kanununa göre suç sayılması gerekli ve yeterlidir; fail hakkında mahkumiyet kararı verilmesi veya bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması şartı aranmamaktadır. Ceza Kanunu’nda öngörülen daha uzun (uzamış) zamanaşımı süresi, olay tarihinden itibaren işlemeye başlar; sürenin işlemeye başlaması için, zarar görenin, zararı ve onun failini öğrenmesi koşulu aranmaz. Ancak, zarar veya onun faili, uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmiş ise, davanın, öğrenme tarihinden itibaren, 2918 sayılı Kanunun 109.maddesindeki iki yıllık süre içerisinde açılması gerekir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 16.04.2008 tarih ve 2008/4-326 E.-325 K.; 06.02.2008 tarih ve 2008/4-69 E-101 K.; 12.03.2008 tarih ve 2008/4-248 E.-240 K.; 20.12.2006 tarih; 2006/4-801 E.-813 K. ve 2011/17-427 E.-519 K. sayılı ilamlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır. Konuyla ilgisi nedeniyle, sigortası sözleşmesi hakkında da genel bir açıklama yapılmasında fayda vardır: 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 1263.maddesinin birinci fıkrasında, sigorta sözleşmesi, Sigorta bir akittir ki, bununla sigortacı bir prim karşılığında diğer bir kimsenin para ile ölçülebilir bir menfaatini halele uğratan bir tehlikenin (bir rizikonun) meydana gelmesi halinde tazminat vermeyi yahut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri sebebiyle veya hayatlarında meydana gelen belli bir takım hadiseler dolayısıyla bir para ödemeyi veya sair edalarda bulunmayı üzerine alır şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre, sigorta sözleşmesi ile teminat altına alınan husus malın bizatihi kendisi değil, sigorta ettirenin o mal üzerindeki menfaatidir. Özel sigorta türlerini, zarar sigortası ve meblağ sigortası olmak üzere iki ana gruba ayırmak mümkündür. Birinci gruba giren zarar, yani mal ve malvarlığı sigortalarında, riziko para ile ölçülmesi mümkün olan menfaatlere ilişkin olduğu halde, diğer grupta insan hayatı gibi konusu para ile değerlendirilemeyen menfaat ilişkileri sigorta teminatı altına alınmaktadır. Bunlardan ilk gruba kısaca menfaat (zarar) sigortası, diğerine ise, meblağ sigortası denilmektedir. Öte yandan, motorlu kara taşıt araçları kasko sigortası, diğer bir deyişle uygulamada kısaca kasko sigortası olarak adlandırılan sigorta türü, gerçek anlamda ayrı bir sigorta türü olmayıp, mal/zarar sigortaları türlerinden bir kısmının karma olarak motorlu kara taşıt araçlarında birlikte uygulanmasıdır. Kasko sigortası sözleşmesi de niteliği itibariyle, bir sigorta sözleşmesidir. Yukarıda da belirtildiği üzere, kasko sigortası, mal sigortasının bir türü olmakla, bu genel düzenleme dışında 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ayrıca ve özel olarak düzenlenmemiştir. Kasko sigortası ile kısaca trafik sigortası olarak da anılan motorlu araçlar zorunlu ve ihtiyari mali sorumluluk sigortasının birbirine karıştırılamaması gerekir. Kasko sigortası ile sigorta ettirenin bizzat uğradığı zararlar sigortaca güvence altına alındığı halde ikincisinde, sigorta ettirene ait aracın karıştığı kazayla üçüncü kişilerin uğradığı zararlar sigorta tarafından karşılanmaktadır (Ulaş, I. -Uygulamalı Sigorta Hukuku-Mal ve Sorumluluk Sigortaları-, Ankara 2010, Sahife:539, 551). Kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan davalar, TTK’nun 1268.maddesi gereğince iki yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Nitekim zamanaşımı süresinin iki yıl olduğuna ilişkin bu düzenlemeye, Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları (KTKSGŞ.)’nın C.9. maddesinde de aynen ve açıkça yer verilmiştir. Öğretide de, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan davaların iki yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu benimsenmiştir (Eriş, G.: Açıklamalı-İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu, Cilt 5, Ankara 2010, s.6105; Ulaş, I.: a.g.e., s.644; Gökcan, H.T./Kaymaz, S.:Karayolları Trafik Kanununa Göre Hukuki Sorumluluk, Tazminat-Sigorta Rücu Davaları Trafik Suç ve Kabahatleri, Ankara 2010, s.528; Doğanay, İ.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, Cilt 3, Ankara 1990, s.2957). TTK’nun 1268.maddesinde zamanaşımı süresinin başlangıcının hangi tarih olması gerektiği gösterilmediğinden bu hususun genel hükümler çerçevesinde tespiti gerekmektedir. Bilindiği üzere, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 128.maddesine göre, zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. Zarar sigortalarında, tazminatın ne zaman muaccel olacağı hususunda ise TTK’nun 1292 ve 1299.maddeleri uygulanır. Bu madde hükümlerine göre, zamanaşımı süresinin başlangıcı, alacağın muaccel olduğu gün, yani sigortalının rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği günden itibaren başlayan beş günlük ihbar tarihinin son günüdür. Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 22.12.2010 tarih ve 2010/17-664 E.-689 K. sayılı ilamında da aynı ilkeler benimsenmiştir. Açıklanan bu maddi hukuk kuralları, somut olay ortaya konularak değerlendirildiğinde; Eldeki davada, 12.12.2006 tarihli kaza tespit tutanağına göre, davacı Sigorta Şirketi tarafından sigortalanan dava dışı sürücünün sevk ve idaresindeki araç, karşıdan karşıya geçmeye çalışan davalıların murisine çarpmış, çarpmanın şiddeti ile bu kişi, önce yaralanmışsa da daha sonra vefat etmiştir. Olayda, davalılar murisinin, 2918 sayılı KTK’nun 84.maddesine göre yaya kusurlarından kod (4)’ü ihlal ettiği; dava konusu trafik kazası nedeniyle Ankara 28.Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan 2007/94 Esas sayılı dava dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin 23.05.2007 tarihli raporuyla da yine davalılar murisinin dava konusu kazada birinci derecede kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Önemle belirtmelidir ki, eldeki davada zamanaşımı süresinin başlangıcı konusunda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında, uyuşmazlık bulunmamaktadır. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, eldeki davada tek olay mı yoksa iki ayrı olay mı olduğu konusunda açılan görüşmede iki farklı görüş ortaya konulmuştur: Azınlıkta kalan görüşte, olayda iki ayrı eylemin bulunduğu, buna göre, aracın yayaya çarpmasının (ölüm) ayrı bir olay; müteveffa davalılar murisinin, davacı şirket tarafından sigortalanan araca çarpmasının (maddi hasar) ise ayrı bir olay olup, eldeki dava konusunu oluşturan ikinci halde ortada cezayı müstelzim bir eylemin bulunmadığı ve bu nedenle de daha uzun (uzamış) ceza zamanaşımının uygulanamayacağı, ileri sürülmüştür. Çoğunluğu oluşturan görüş ise, dava konusu olayda, sigortalı araçta meydana gelen hasar ile ölümlü kaza olayının tek olup ikisinin birbirinden ayrılamayacağı, dava dışı sigortalının tabi olduğu zamanaşımı süresinden, davacı Sigorta Şirketinin de faydalanacağı, olayda ikili bir ayrımın yapılamayacağı, 2918 sayılı Kanunun 109.maddesinin özünün bu olduğu, ikili bir ayrım yapılabilmesi için bir yasa değişikliğinin gerektiği, bundan faydalanmak için mutlaka bir ceza davasının açılmasının zorunlu olmadığı, önemli olanın ceza hukukunu ilgilendiren bir eylemin varlığı olduğu, dava konusu olayda üç ayrı kişinin bulunmadığı, özü tek olan dava konusu eylemde, olayın tarafları için farklı zamanaşımı sürelerini uygulamanın adil olmayan değişik sonuçlara götüreceği, bu nedenle haksız bir fiil kapsamında olayın tek olduğu ve maddi zararın meydana gelmesi hali için başka bir zamanaşımı süresinin uygulanamayacağı yönündedir. Oluşan bu görüşe göre sonuç itibariyle; dava konusu olayın tek olduğu ve somut olayda, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2.maddesindeki ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, maddi tazminat istemine ilişkin davalarda, dava konusunun cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve Ceza Kanunu’nun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde bu sürenin uygulanacağı; eldeki davada da kaza sonrasında bir kişinin hayatını kaybettiği, bu sürenin maddi tazminat isteminde bulunabilecek her iki taraf için de uygulanması gerektiği, kazaya neden olan kişi hakkında bir ceza davasının açılmamış olmasının, uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel olmayacağı, somut olay yönüyle davanın zamanaşımı süresi içinde açıldığı, mahkemece işin esasının incelenmesi gerektiği oyçokluğu ile kabul edilmiştir. Hal böyle olunca, mahkemece, davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasının incelenmesi gerekirken, açıklanan bu hususlar göz ardı edilerek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 30.11.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.’’ Şeklinde şartları oluştuğu takdirde ölüm ve cismani zararlarda ceza zamanaşımın uygulanacağı karara bağlanmıştır.

Kararın Özeti:

Öncelikle, trafik kazası sonucunda bir kimsenin yaralanmasına veya olaydaki gibi ölümüne neden olunması, ona karşı işlenen bir haksız fiildir. Dolayısıyla 6098 s. Borçlar Kanunu m.72 gereği haksız fiilden doğan tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yıllık zamanaşımına tabidir.

2918 s. Yasa gereğince ise motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazmini talepleri, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve yine her halde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Buradan anlaşılacağı üzere zamanaşımı sürelerine ilişkin düzenlemeler paralellik göstermektedir.

Söz konusu uyuşmazlıklarda, yine 2918 s. Yasa uyarınca dava konusunun cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve Ceza Kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde ise artık bu uzamış süre dikkate alınır. Bunun için de eylemin Ceza Kanununa göre suç sayılması gerekli ve yeterlidir; fail hakkında mahkumiyet kararı verilmesi veya bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunması şartları aranmamaktadır. Ceza Kanunu’nda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresi, olay tarihinden itibaren işlemeye başlar; sürenin işlemeye başlaması için, zarar görenin, zararı ve onun failini öğrenmesi koşulu aranmaz. Kazaya neden olan kişi hakkında bir ceza davasının açılmamış olması da uzamış zamanaşımının uygulanmasına engel olmaz. Ancak, zarar veya onun faili, uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmiş ise, davanın, öğrenme tarihinden itibaren, 2918 s. Kanunu m.109’daki iki yıllık süre içerisinde açılması gerekir.

Son olarak, uyuşmazlığa uygulanacak zamanaşımı süresi maddi tazminat isteminde bulunabilecek her iki taraf için de geçerlidir.