- Av. Rüştü Ufuk Baranoğlu
- Türk Ceza Kanunu
- 26 Aralık 2025
TCK Madde 22
Taksir
MADDE 22– (1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.
Sayfa İçeriği
TCK Madde 22 Gerekçesi
Tck madde 22 madde metninde taksire ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Suçlar, kural olarak kasten işlenirler. Ancak, istisnaen taksirle işlenen belli fiiller de kanunlarda suç olarak tanımlanmaktadır.
Taksirli suçların belirgin özelliği, icrai veya ihmali şekilde olabilen iradi hareketin varlığı ve kanunî tanımda yer alan unsurlardan birinin öngörülmemiş olmasıdır. Fakat bu öngörmemenin, “gerekli dikkat ve özen” yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla ortaya çıkması gerekir. Çünkü, gerekli dikkat ve özen gösterilmediği için kanunda tanımlanmış olan neticenin gerçekleşeceği öngörülmemiştir.
Bu dikkat ve özen yükümlülüğünün belirlenmesinde, failin kişisel yetenekleri göz önünde bulundurulmaksızın, objektif esastan hareket edilir. Nitekim toplum hâlinde yaşamanın güvenli bir biçimde sürdürülebilmesi için, çeşitli alanlarda kişilerin dikkat ve özenli davranmalarıyla ilgili kurallar konmaktadır. İnşaat faaliyeti, sağlık hizmetlerinin yürütülmesi ve trafik düzeniyle ilgili kurallar, dikkat ve özen yükümlülüğüne örnek olarak gösterilebilir.
Taksirli suçlarda fail, kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu koşullar altında, objektif olarak var olan dikkat, özen yükümlülüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalıdır. Bütün bu yeteneklere sahip olmasına rağmen bu yükümlülüğe aykırı davranan kişi, suç tanımında belirlenen neticenin gerçekleşmesine neden olması durumunda, taksirli suçtan dolayı kusurlu sayılarak sorumlu tutulacaktır.
Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.
Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.
Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir.
Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz.
Maddenin üçüncü fıkrasında, bilinçli taksirin tanımı verilmiştir. Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş ve fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir hâlinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır.
Örneğin ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.
Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette ki hâkim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır; böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır. Fıkrada yazılı suç bilinçli taksir hâlinde işlenirse ceza yarıdan üçte birine kadar indirilebilir.
TCK Madde 22 Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, E. 2016/770 K. 2017/4217 T. 23.05.2017 12. Ceza Dairesi 2016/770 E. , 2017/4217 K.
Esas:2016/770
Karar:2017/4217
Karar Tarihi:23.05.2017
Suç: Taksirle yaralama
Hüküm: TCK’nın 89/4, 22/3, 62, 51/1-3-6-7, 53/6. maddeleri gereğince mahkumiyet
Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin bir nedene dayanmayan temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- TCK’nın 89/5. maddesine göre, bilinçli taksirle yaralama suçunun soruşturulmasının ve kovuşturulmasının, aynı Kanunun 89/1. maddesindeki yaralanma hali hariç olmak üzere, şikayete tabi olmadığı, ancak bu suçun şikayete tabi olsun veya olmasın bütün hallerinin CMK’nın 253/1. maddesi gereğince uzlaşmaya tabi olduğu, uzlaşma kapsamında olan suç hakkında soruşturma aşamasında, CMK’nın 253. maddesi gereğince sanıkla mağdurlar arasında uzlaştırma işlemleri gerçekleştirilmeden dava açıldığı, kovuşturma aşamasında da, aynı Kanunun 254. maddesi uyarınca bu eksikliğinin giderilmediği, buna göre, mahkemece CMK’nın uzlaşma başlıklı 253 ve 254. madde hükümleri uygulanmak suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, uzlaşma işlemleri tamamlanmadan yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulduğu anlaşılmakla, sanık ve mağdurların duruşmaya celbi ile uzlaşma hususundaki beyanları tespit edildikten sonra sanığın hukuki durumunun tayini ve tespiti gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- TCK’nın 22/3. maddesinde “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.” açık hükmüne rağmen, mahkemece 1/4 oranında artırım yapılmak suretiyle sanık hakkında eksik ceza tayini,
Kabule ve uygulamaya göre de
Cezası ertelenen sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 51/8. maddesi uyarınca denetim süresini iyi halli olarak geçirdiği taktirde cezanın infaz edilmiş sayılacağının kararda belirtilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince tebliğnamedeki isteme aykırı olarak CMK’nın 326. maddesi gereğince sonuç ceza bakımından sanığın kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla BOZULMASINA, 23/05//2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, E. 2016/1081 K. 2017/5533 T. 22.06.2017 12. Ceza Dairesi 2016/1081 E. , 2017/5533 K.
Esas:2016/1081
Karar:2017/5533
Karar Tarihi:22.06.2017
Suç: Taksirle Öldürme
Hüküm: TCK’nın 85/2, 62/1, 50/4-1.a, 52/2-4 ve 5275 Sayılı Kanunun 106/3. maddeleri gereğince mahkumiyet
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Katılanlar vekilinin duruşmalı inceleme isteminin, hükmün niteliğine göre koşulları bulunmadığından, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 318 ve 5271 sayılı CMK’nın 299. maddeleri gereğince reddine karar verilerek yapılan incelemede;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak:
Sanığın olay tarihinde … İlçesi … Mahallesi eski tünel girişi mevkiinde kendisine ait eğimli arazide ağaç kestiği, sanığın arazisinin hemen alt tarafında karayolları denetiminde olan ulaşım yolu ve tünel girişi olduğu, sanığın ağacın yola düşmesi ihtimalini gözeterek önlem almak amacıyla kardeşi olan tanık …’ı ve çocuklarını yönlendirdiği, tanık …’ın tünel çıkışına aracını koyup, gelecek arabaları durdurmak ve bilgilendirmek üzere tünelin çıkışında beklemeye başladığı, sanığın çocukları ve akrabası olan diğer tanıklar…, … ve …’in tünel girişinin ilerisinde beklediği, sanığın tanık …’a bağırarak araç geçip geçmediğini sorarak kesim yaptığı, ilk ağacı kestiğinde ağaç yola düşmeden diğer ağaçlara takıldığı, ikinci ağacı kestiği sırada tanık …’ın kullandığı minibüsün Hopa istikametinden tünele doğru yaklaştığı, tanıklar …, …ve …’in durması için minibüse işaret yaptığı, minibüs duracağı sırada, kesilen ağacın minibüsün arka kısmına düştüğü, aracın tavanının çöktüğü ve minibüste yolcu olarak bulunan müteveffa …’ın hayatını kaybettiği, katılan …’ın ise kırığın hayati fonksiyona etkisinin ağır (5.derecede) olacak şekilde yaralandığı olayda;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2014/12-779 Esas, 2016/136 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; kural olarak suçlar, ancak kasten işlenebilir. Ancak, Kanunda açıkça gösterilen hallerde suçlar taksirle de işlenebilir. 5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Aynen kast gibi, taksir de bir haksızlık biçimidir. Taksirli suçlarda gerçekleştirilen haksızlıklarda da fail iradi davranmaktadır. Ancak, fail hukuken önem taşımayan bir neticeyi öngörürken, hukuken önem taşıyan bir netice meydana gelmekte, buna da failin objektif özen yükümlülüğüne aykırı davranışı neden olmaktadır. Buna göre, taksirli suçun haksızlık unsurunu, dikkat ve özen yükümlüğünün ihlali oluşturmaktadır. Bu çoğu kez mevzuattan kaynaklanan bir yükümlülüktür. Taksirde sorumluluk belirlenirken kişi değil, sadece davranış göz önünde bulundurulur. Ancak, sadece objektif özen yükümlülüğüne aykırı bir davranışın varlığı cezalandırılmaz, buna bağlı olarak bir sonucun da ortaya çıkması gerekecektir. Taksirli haksızlıktan dolayı sorumluluk için; fail kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu koşullar altında, objektif olarak varolan dikkat, özen yükümlüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmasına rağmen, objektif özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle öngörmediği bir neticenin meydana gelmesine neden olmalıdır. Bu konuda ortalama bir insan veya başka ölçülerin değil, failin kendi içinde bulunduğu durum ve kişisel özellikleri dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla; taksirli haksızlıkta, “fail suçun kanuni tanımındaki neticenin gerçekleşeceğini öngörememiştir ancak, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmemiş olsaydı, bu neticeyi öngörebilirdi” şeklinde bir yargıya varılabiliyorsa, failin kusurlu olduğu, aksi halde kusurunun bulunmadığı sonucuna ulaşılabilecektir.
Failin gerçekleştirdiği taksirli davranışa bir başkasının taksirli davranışının eklenmesi halinde ise, kusurun taksimi mümkün olmadığından, 5237 sayılı TCK’nun 22/5 ve 61/1. maddeleri uyarınca herkesin kendi taksirli fiilinden dolayı, kusurunun ağırlığına göre ayrıca sorumlu tutulması gerekmektedir. Yasanın 22. maddesinin 3. fıkrasında ise bilinçli taksir düzenlenmiştir. Buna göre; “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır” Basit taksirde, failin neticeyi bir dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlali nedeniyle öngörememesi söz konusu iken, bilinçli taksirde fail neticeyi öngörebilmesine ve olası kasttan farklı olarak bu neticeyi kabullenmemesine rağmen, yanlış bir öngörü ile neticenin meydana gelmesini engelleyebileceğini ya da neticenin gerçekleşmeyeceğini zannetmektedir. Başka bir deyişle neticeyi öngörmekle birlikte, neticenin meydana gelmeyeceği yönünde yanlış bir öngörüye sahiptir. Objektif özen yükümlülüklerine aykırı davranmasından ortaya çıkabilecek neticeyi kendi yetenekleriyle engelleyebileceğini zannetmekte veya neticenin meydana gelmemesi yönünden şansına güvenmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın ağaç kesmek istediği arazinin hemen aşağısında Arhavi-Artvin arası Karayolları denetiminde işlek bir ulaşım yolu olduğu için 12, 14 ve 15 yaşlarında olan akrabası ve çocuklarını araçları durdurmaları amacıyla yönlendirdiği, ancak dosya kapsamında mevcut 30.06.2014 tarihli bilirkişi heyet raporunda da belirtildiği üzere, karayollarına bağlı ulaşım yolunda ilgili kolluk birimine haber vermeden, yol trafiğe kapatılmadan emniyet tedbiri uyarınca levha ve emniyet şeridi çekilmeden, ağaç kesim alanının etrafı fiziki engellerle çevrilmeden ağaç kesmesi nedeniyle asli ve tam kusurlu olduğu, aynı zamanda sanığın çocuk yaştaki üç kişiyi karayolunda önlem amaçlı bırakıp, olay yerinin karayolu yakınında olması sebebiyle trafik akışı gözönüne alınarak ilgili kurumlardan gerekli izni almayıp, kesim tekniğine aykırı eylemi sonucu öngördüğü neticenin meydana gelmeyeceği düşüncesi ile hareket etmek suretiyle, bilinçli taksirle hareketine devam ederek sonucun meydana gelmesine sebebiyet verdiğinden sanık hakkında TCK’nın 22/3. maddesindeki bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabul ve uygulamaya göre de;
Hükmolunan adli para cezasının TCK’nın 52/4. maddesi uyarınca taksitlendirilmesi sırasında, aynı maddenin son cümlesi uyarınca taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceğinin ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin ihtarına karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken; infaz aşamasında nazara alınması gereken 5275 sayılı Kanun’un 106/3 maddesi gereğince de ihtarat yapılması ile “taksitlerden birisi süresinde ödenmediği taktirde, geriye kalan taksitlerin tamamının defaten tahsiline” denilmek suretiyle infazı kısıtlar biçimde karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince tebliğnamedeki isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 22.06.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Hukuk Fakültesi eğitimi tamamladıktan sonra eğitim hayatına Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Anabilim dalında yüksek lisans çalışmalarında bulunmuştur. Hukuk Eğitimini tamamlamasının ardından Ankara Barosunda staj eğitimini tamamlamış. Staj eğitimin bitişinin ardından Ankara’da Kurucu Ortağı olduğu Minval Hukuk ve Danışmanlık Bürosunu kurmuş ve mesleğini icra etmektedir. Ayrıca Yetkin Yayınlarından yayınlanmış ”Sigorta Hukuku ve Tahkim Uygulamaları” adlı bir kitabı mevcuttur.

