- Minval Hukuk
- Ceza Hukuku
- 21 Kasım 2025
Müsadere sistemi Türk Ceza Hukukunda devletin suçla mücadelede başvurduğu en etkili güvenlik tedbirlerinden biri olup hem adaletin sağlanması hem de suçtan elde edilen ekonomik menfaatlerin ortadan kaldırılması bakımından merkezi bir işleve sahiptir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu çerçevesinde düzenlenen müsadere, niteliği gereği bir ceza değil; toplum düzenini korumayı, suçun ekonomik cazibesini azaltmayı ve mülkiyet hakkının suç amacıyla kötüye kullanımını önlemeyi hedefleyen KORUYUCU VE ÖNLEYİCİ BİR GÜVENLİK TEDBİRİDİR. Modern hukuk düzeninde müsadere yalnızca belirli bir eşyanın el konulmasıyla sınırlı olmayıp suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun doğrudan ürünlerini ve suçtan elde edilen ekonomik kazançları kapsayan çok boyutlu bir mekanizma olarak yapılandırılmıştır. Bu mekanizma, suçla bağlantısı somut delillerle ortaya konulan her türlü ekonomik veya fiziki değerin hukuki güvenceler altında devlet mülkiyetine geçirilmesini sağlar.
Tarihsel süreçte Osmanlı hukukunda uygulanan geniş kapsamlı genel müsadere cezası, çağdaş ceza hukuku ilkeleriyle bağdaşmadığı için modern hukukta tamamen terk edilmiş olup, günümüzde yalnızca suça bağlı özel müsadere mümkündür. Anayasa’nın 38/7. maddesi uyarınca “ÖLÜM CEZASI VE GENEL MÜSADERE CEZASI VERİLEMEZ” hükmü, modern hukuk sistemindeki kişi hak ve özgürlüklerinin temel güvencelerinden biridir.
Müsadere kararları ceza muhakemesi sürecinde, adil yargılanma, savunma hakkı, hukuka uygun delil ilkesi ve orantılılık kriteri gözetilerek verilir. Uygulamada müsadere, mahkeme tarafından bağımsız bir güvenlik tedbiri olarak hükmedilebilir veya ceza hükmü ile birlikte karara bağlanabilir. Suçla bağlantılı eşya veya kazançların devlet mülkiyetine geçirilmesi, suç ekonomisinin sürdürülebilirliğini ortadan kaldırdığı gibi, toplumsal güvenliği ve hukuk düzeninin korunmasını da güçlendiren kritik bir fonksiyon görür.
Müsadere Çeşitleri
Türk Ceza Kanunu müsadere kurumunu iki ana kategori altında düzenler: eşya (mal) müsaderesi ve kazanç müsaderesi. Bunun yanında tarihsel olarak var olan fakat artık uygulanmayan genel müsadere kavramı da doktrinde sıklıkla incelenmektedir.
- Eşya (Mal) Müsaderesi – TCK m. 54
Eşya müsaderesi nedir sorusuna verilecek en kapsayıcı cevap, suçta kullanılan, suçun işlenmesine tahsis edilen veya suçun meydana gelmesiyle ortaya çıkan eşyaların devlete geçirilmesidir. Buradaki amaç, suçun işlenmesinde fonksiyon gören araçların toplumdan uzaklaştırılması ve yeniden suç işlemeye elverişli hâle gelmesinin engellenmesidir. Örneğin:
- Uyuşturucu imalatında kullanılan düzenekler,
- Kaçakçılıkta kullanılan nakil araçları,
- Dolandırıcılıkta kullanılan sahte mühür veya belgeler,
- Ruhsatlı dahi olsa suçta kullanılan silahlar (Ruhsatlı silah müsaderesi).
Burada önemle belirtilmelidir ki söz konusu eşyanın failin özel mülkiyetinde bulunması zorunlu değildir; kiralık, ödünç veya üçüncü kişiye ait eşya da suçla bağlantısı kesin delillerle ortaya konulmuşsa müsadere edilebilir.
- Kazanç Müsaderesi – TCK m. 55
Kazanç müsaderesi, suçtan doğan ekonomik menfaatlerin devlete geçirilmesidir. Suç gelirlerinin ekonomiye karışmasını önleyen ve organize suçlarla mücadelede önemli bir araç olan kazanç müsaderesi, yalnızca elde edilen doğrudan karı değil, bu kazançla elde edilen ikame malları da kapsar. Örneğin;
- Rüşvet karşılığı alınan para,
- Dolandırıcılıkla elde edilen kar,
- Suç geliriyle satın alınan araç veya gayrimenkul.
Öyle ki kazancın gerçek miktarı ispatlanamadığında mahkeme asgari makul hesaplama yöntemini kullanabilir; ancak tahmine dayalı hesaplamaya gidilemez.
- Genel Müsadere – Yasaklanan Tarihi Kurum
Genel müsadere cezası Nedir sorusunun cevabı; kişinin tüm malvarlığının devlet tarafından alınmasıdır. Bu uygulama modern hukuk tarafından tamamen yasaklanmış olup Anayasa’nın 38/7. maddesi ve TCK m. 54/9 gereğince Türkiye’de uygulanması mümkün değildir.
Bu durum, mülkiyet hakkının korunması, hukuki güvenlik ilkesi ve orantılılık ilkesi açısından önemlidir.
Müsadere Usulü Nedir?
Müsadere usulü, suç teşkil eden fiillerle bağlantılı olarak elde edilen eşya, mal veya kazançların devlete geçirilmesi sürecini ifade eder. Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) çerçevesinde düzenlenen bu prosedür, suçtan doğan menfaatlerin kişisel kullanımını engelleyerek kamu düzenini ve adaletin sağlanmasını hedefler.
TCK’nın 54. maddesi, müsadere uygulamasının temel hukuki dayanağını oluşturur. Buna göre, bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen eşyaya, ayrıca suçtan doğan kazanca müsadere uygulanabilir. Ancak burada temel koşul, SÖZ KONUSU EŞYANIN VEYA KAZANCIN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİN İYİ NİYETLİ MÜLKİYETİNE ZARAR VERMEMESİ GEREKTİĞİDİR. Bu hüküm, adil yargılanma ve mülkiyet hakkını koruma ilkelerini doğrudan destekler.
Müsadere süreci, yalnızca kanunla belirlenmiş usullere uygun şekilde yürütülebilir. CMK’nın 128. ve devamı maddeleri, müsadere kararının hangi şartlarda ve hangi mercilerce alınabileceğini düzenler. Buna göre, müsadere kararları mahkeme kararıyla verilir ve suçla doğrudan bağlantısı olmayan üçüncü kişilerin hakları korunur. Özellikle suçun işlenmesinde kullanılan eşyanın müsaderesi, suçun gerçekleşmesinin ardından delil niteliği taşıyan eşyaların kaybolmasını önlemek amacıyla geçici olarak el konulması ve nihai olarak mahkeme kararının ardından devlete geçirilmesi şeklinde uygulanır.
Müsadere usulü yalnızca suç eşyası ile sınırlı değildir; suçtan elde edilen kazançların devlete geçirilmesi de bu kapsamda değerlendirilir. Örneğin, kaçakçılık, dolandırıcılık veya uyuşturucu ticareti gibi suçlardan elde edilen gelirlerin müsaderesi, TCK m. 55 ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde mümkündür. Bu uygulama, suç işleyenin elde ettiği haksız menfaatleri ortadan kaldırmak ve suç işleme teşvikini azaltmak açısından kritik bir rol oynar.
Hukuki uygulamada, müsadere usulü hem önleyici hem de cezalandırıcı nitelik taşır. Önleyici yönü, suçla bağlantılı malların topluma zarar vermesini engellerken; cezalandırıcı yönü, suçtan kaynaklanan ekonomik faydayı ortadan kaldırarak suç işleyenin yeniden suç işleme olasılığını azaltır. Ayrıca, bu usul adli makamlar tarafından titizlikle yürütülmekte ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun şekilde infaz edilmektedir.
Sonuç olarak, müsadere usulü, hukukun temel ilkeleri çerçevesinde suçun ekonomik boyutunu denetleyen, adil ve güvenilir bir mekanizmadır. TCK ve CMK hükümlerine dayalı olarak uygulanan bu sistem, hem kamu yararını gözetir hem de suçun teşvikini azaltma işlevi görür.
Eşya (Mal) Müsaderesi Nedir?
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 54. maddesinin 1. fıkrası:“…İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir…” hükmünü amir olup bu düzenleme uyarınca eşya (mal) müsaderesi, suçla doğrudan bağlantılı olan malların devlete geçirilmesi anlamına gelir. Burada esas olan, eşyanın suçun işlenmesinde kullanılmış veya suç amacına hizmet edecek şekilde tahsis edilmiş olmasıdır. Ayrıca suçtan kaynaklanan veya suç sonucu elde edilen eşyalar da aynı şekilde müsadereye konu olabilir.
Eşya müsaderesi, yalnızca failin malvarlığıyla sınırlı kalmayıp, suçla ilişkili tüm taşınır veya taşınmaz eşyaları kapsayabilir. Bununla birlikte, iyi niyetli üçüncü kişilerin hakları korunur; üçüncü kişinin malına zarar verilmesi söz konusu değildir. Bu sistem, suçun ekonomik ve maddi boyutlarına müdahale ederek hem suçun cezalandırılmasını hem de kamu güvenliğinin sağlanmasını amaçlayan etkili bir hukuki araçtır.
Eşya (Mal) Müsaderesi Şartları Nelerdir?
Eşya (mal) müsaderesi, suçtan kaynaklanan veya suç işlenmesinde kullanılan malların devlet tarafından devralınmasını sağlayan bir hukuk kurumudur. Bu mekanizma, suçla mücadelede etkin bir araç olmasının yanında, mülkiyet hakkının korunması, hukuk devleti ilkesi ve ölçülülük prensibi açısından titiz bir denge gerektirir. Türk Ceza Kanunu (TCK) m. 54 ve ilgili düzenlemeler, eşya müsaderesinin uygulanabilmesi için gerekli şartları açıkça belirtir.
Müsadere kararının hukuka uygun olabilmesi için aşağıdaki şartların hepsi bir arada değerlendirilir:
- Suçla Bağlantının Kesin ve Somut Olarak Kanıtlanması: Müsadereye konu olacak eşyanın ya suçun işlenmesinde kullanılmış ya suçun işlenmesine tahsis edilmiş ya da suçun işlenmesi neticesinde meydana gelmiş olması gerekir. Bu bağ, soyut şüphe veya varsayımlara dayanamaz; somut ve kesin delillerle desteklenmelidir.
- Delillerin niteliği: Tanık ifadeleri, bilirkişi raporları, belge ve fiziki deliller, suçla eşya arasındaki ilişkinin doğrulanmasında kullanılır.
- Hukuka uygunluk (lex-legis): Müsadere ancak kanunla belirlenmiş şartlar çerçevesinde yapılabilir. Keyfi veya orantısız müsadere, Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkına aykırıdır.
- Örnek: Suçta kullanılan bir aracın, delil tutanaklarıyla ve olay yeri incelemeleriyle suçla doğrudan ilişkili olduğu ispatlandığında, bu aracın müsadere edilebileceği kabul edilir.
Bu şart, hukuki güvenlik açısından kritik bir öneme sahiptir ve suçtan bağımsız kişilerin haklarının ihlal edilmesini önler.
- İyiniyetli Üçüncü Kişilerin Haklarının Mutlak Korunması: TCK m. 54/2, eşya müsaderesinde üçüncü kişilerin haklarının korunmasını zorunlu kılar. Eşyanın suçta kullanılmış olması, bu eşyanın suçla ilgisi olmayan üçüncü kişilere ait haklarını ortadan kaldırmaz.
- İyiniyet ölçütü: Üçüncü kişi, eşyayı suçun işlendiği sırada bilmeden veya suçla ilgisi olmadan edinmiş olmalıdır.
- Mahkeme incelemesi: İyiniyetli olup olmadığı, tüm deliller ışığında titizlikle incelenir. Mahkeme, üçüncü kişinin suça iştirak etmediğini veya eşyanın suçta kullanılacağından haberdar olmadığını belirlemekle yükümlüdür.
- Uluslararası hukuki dayanak: AİHS Ek Protokol 1, Madde 1, mülkiyetin korunmasını güvence altına alır ve iyiniyetli kişilerin haklarının ihlal edilmesini önler.
Örnek: Bir kişi, ikinci el olarak satın aldığı bilgisayarın suçta kullanıldığını bilmiyorsa, müsadere bu kişinin mülkiyet hakkını etkilemez.
- Ölçülülük ve Orantılılık İlkesi. Müsadere uygulamasında ölçülülük ilkesi, Anayasa ve yargısal içtihatlar açısından zorunludur. Eşyanın değeri, suçun ağırlığı ve niteliği ile orantısız olduğunda, mahkeme tam müsadere yerine kısmi müsadere veya değer müsaderesi uygulayabilir.
- Orantısız müsadere: Eğer suçun önemi veya ağırlığıyla kıyaslandığında eşyanın değeri aşırı yüksek ise, tam müsadere hukuka aykırı olur.
- Yargısal içtihat: Yargıtay, güvenlik tedbiri ile mülkiyet hakkının korunması arasında hassas bir denge kurulmasını sürekli vurgular.
- Pratik örnek: Küçük bir hırsızlık suçunda kullanılan pahalı bir otomobilin tamamının müsadere edilmesi, ölçülülük ilkesine aykırı olabilir. Mahkeme, ancak otomobilin suçta kullanıldığı kısmını veya değerini dikkate alabilir.
Bu prensip, hukuki güvenliği ve adil yargılanma hakkını güçlendirir.
- Eşyanın Mevcut Olmaması ve Değer Müsaderesi: Bazı durumlarda, müsadereye konu eşya soruşturma veya kovuşturma aşamasında yok edilmiş, ortadan kaldırılmış veya üçüncü kişilere devredilmiş olabilir. Bu gibi hallerde fiziksel müsadere mümkün değildir.
- Değer müsaderesi: Kanun, eşyanın suç tarihinde veya müsadere kararının verildiği andaki tam değerinin üzerinden bedel müsaderesi uygulanmasını öngörür.
- Amaç: Suçtan elde edilen avantajın etkisiz hale getirilmesini sağlar ve hukuki yaptırımın sonuçsuz kalmasını önler.
- Örnek: Suç işlenirken kullanılan para, soruşturma öncesi harcanmışsa, eşdeğer tutarın müsadere edilmesi sağlanabilir.
Bu uygulama, suçtan elde edilen menfaatin nötralize edilmesini ve adaletin tesisi açısından kritik bir tamamlayıcı tedbirdir.
- Mahkeme Kararı ve Hukuki Süreç: Eşya müsaderesi, sadece mahkeme kararı ile uygulanabilir. Kolluk kuvvetleri veya savcılık, geçici el koyma tedbirleri uygulayabilir; ancak nihai müsadere için yargısal onay zorunludur.
- Geçici el koyma: Soruşturma sürecinde eşyanın kaybolmasını veya suçun sürmesini önlemeye yöneliktir.
- Mahkeme değerlendirmesi: Tüm deliller, suçun niteliği, eşyanın suçla bağlantısı ve üçüncü kişilerin hakları değerlendirilir.
Bu süreç, hukuki güvenlik ve adaletin sağlanması açısından önemlidir.
- Özel Durumlar ve Kanuni Sınırlamalar: Bazı suç türlerinde, özel kanunlarda ek şartlar veya sınırlamalar yer alabilir:
- Kaçakçılık ve uyuşturucu suçları: Bu suçlarda, TCK ve ilgili özel kanunlarda, eşya müsaderesi kapsamı ve yöntemleri ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
- Ticari suçlar: Suçtan elde edilen kazanç ve eşya müsaderesi, şirket veya tüzel kişilik üzerindeki etkiler dikkate alınarak uygulanır.
Bu özel düzenlemeler, adaletin sağlanması ve hukukun etkin uygulanması açısından önem taşır.
Sonuç olarak Eşya (mal) müsaderesi, suçla mücadelede etkili bir araç olmakla birlikte, hukuka uygunluk, mülkiyet hakkının korunması ve orantılılık ilkesi çerçevesinde uygulanmalıdır. Müsadere şartları şu şekilde özetlenebilir:
- Suçla eşya arasında kesin ve somut bağlantının bulunması.
- İyiniyetli üçüncü kişilerin haklarının korunması.
- Ölçülülük ve orantılılık ilkesine uygunluk.
- Eşyanın mevcut olmaması durumunda değer müsaderesi uygulanması.
- Mahkeme kararıyla hukuka uygun şekilde uygulanması.
- Özel suç tipleri için kanuni sınırlamalar ve ek şartların dikkate alınması.
Bu düzenlemeler, hem suçtan elde edilen menfaatin önlenmesini sağlar hem de hukuk devletinin ve mülkiyet hakkının korunmasına hizmet eder. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’nın mülkiyet güvencesi hükümleriyle uyumludur, bu da müsadere uygulamalarının Sonuç olarak sonuç olarak hukuki meşruiyetini ve adaletini güçlendirir.
Kazanç Müsaderesi Nedir?
Kazanç müsaderesi (TCK m. 55), modern ceza hukukunun suçla mücadelede kullandığı en güçlü ve stratejik güvenlik tedbirlerinden biridir. Bu tedbirin temel felsefesi, suç işlemekten elde edilen ekonomik menfaatin nötralize edilmesi, yani suçun kârlı bir eylem olmaktan çıkarılmasıdır. Kazanç müsaderesi, suçtan elde edilen ekonomik değerlerin devlete geçirilmesidir. Bu hukuki mekanizma, özellikle organize suçlar, terörün finansmanı, yolsuzluk ve kara para aklama gibi ekonomik temelli suçlarla mücadelede en etkili araçlardan biridir ve mülkiyetin meşruiyetini sorgulama yeteneği ile öne çıkar. TCK m. 55, bu ekonomik yaptırımın kapsamını net bir şekilde belirlemiştir:
KAZANÇ MÜSADERESİ KAPSAMINA GİREN EKONOMİK MENFAATLER VE DEĞERLER:
- Suçun İşlenmesiyle Doğrudan Elde Edilen Kazanç (Ekonomik Menfaat): Bu kapsam, suç eyleminin doğrudan ve asli sonucu olarak failin malvarlığına giren tüm ekonomik değerleri içerir. Örneğin, rüşvet olarak alınan para, dolandırıcılık sonucu haksız edinilen maddi varlıklar veya zimmete geçirilen fonlar. Bu kazancın tespiti, mahkemelerce yapılan detaylı mali analizler ve incelemeler sonucunda somut delillerle kesin olarak belirlenmek zorundadır.
- Bu Kazancın Yerine Geçen Mallar (İkame Değer): Suçtan elde edilen menfaatin, fail tarafından dönüştürülmesi, aklanması veya başka bir varlığa yatırılması durumunda, yeni elde edilen bu varlıklar da müsadere kapsamına girer. Örneğin, rüşvet parasıyla satın alınan bir gayrimenkul veya yatırım aracı. Bu değerler, Kanun’da ikame değer olarak ifade edilir ve suçla bağlantısı ispatlanmak koşuluyla müsadere edilebilir. İkame değerin müsaderesi, suç gelirlerinin aklanarak hukuki görünümlü bir varlığa dönüştürülmesinin önüne geçmeyi hedefler.
- Suçtan Doğan Ekonomik Tasarruflar ve Ekstra Değerler: Kazancın yerine geçen mallara ek olarak, suçun işlenmesiyle elde edilen ekonomik menfaatin kullanılmasıyla oluşan suçtan doğan ekonomik tasarruflar ve ek gelirler de müsadere edilebilir. Örneğin, suç geliri ile yapılan ticaretten elde edilen kâr, kira gelirleri veya faiz gelirleri. Önemli olan, söz konusu ekonomik değerin kaynağının suç olduğunun kesinlikle ispatlanması ve böylece failin malvarlığındaki haksız zenginleşmenin tamamen ortadan kaldırılmasıdır.
Kazanç müsaderesi, salt bir ceza olmayıp failin suçtan edindiği haksız avantajı elinden alarak suçun teşvik edici yanını ortadan kaldırmayı amaçlayan ve in rem (eşyaya yönelik) nitelikte bir güvenlik tedbiridir. Suçla mücadelede en etkili araçlardan biridir, çünkü failin eyleminden fayda sağlamasını hukuken imkânsız kılar.
Kazanç Müsaderesinin Şartları Nelerdir?
Kazanç müsaderesi uygulamasının adil, hukuka uygun ve keyfiyetten uzak bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için, TCK’nın 55. maddesi son derece katı ve net şartlar öngörmüştür. Bu şartlar, güvenlik tedbiri ile mülkiyet hakkının dokunulmazlığı arasındaki hassas dengeyi korumayı amaçlar. Bu şartlar yerine getirilmediği sürece, müsaderesine karar verilmesi ne demek sorusu hüküm ifade etmez.
- Kazancın Suçtan Kaynaklandığının Kesin Olarak Tespiti (İlliyet Bağı): Müsadereye konu edilecek ekonomik menfaatin, işlenen suçun doğrudan sonucu olarak elde edildiği, somut ve şüpheden uzak delillerle ispatlanmak zorundadır. İlliyet bağı ispatlanmalıdır; yani ekonomik menfaat ile suç eylemi arasında hukuki bir bağ bulunmalıdır. Bu ilke, ekonomik yaptırımın meşruiyetini sağlar. Yargılama sürecinde, mahkeme, kazancın yasal yollardan elde edilmediğini, aksine suçun icrası neticesinde malvarlığına girdiğini tereddütsüz bir şekilde ortaya koymalıdır.
- Ekonomik Değerin Fail veya Üçüncü Kişi Malvarlığına Girmiş Olması Kazanç fail veya üçüncü kişi malvarlığına girmiş olmalıdır: TCK m. 55/1, sadece failin doğrudan malvarlığına giren değerleri değil, aynı zamanda suçun işlenmesiyle elde edilen menfaatin, failin tasarrufuyla üçüncü bir kişinin malvarlığına aktarılan değerleri de kapsamına alır. Bu, suç gelirlerinin gizlenmesi amacıyla yapılan hileli devirlerin önüne geçilmesini amaçlar ve müsadere sisteminin etkinliğini artırır. Bu durumda dahi, menfaatin suçtan kaynaklandığına dair kesin bir kanaat oluşmalıdır.
- Müsadere Edilecek Değerin Net Tespiti ve Yasal Giderlerin Düşülmesi: Müsadere edilecek kazancın miktarının belirlenmesi hayati önem taşır. TCK m. 55/2 uyarınca, müsadereye karar verilirken elde edilen menfaatin brüt değeri esas alınır. Ancak, bu menfaatin elde edilmesi için yapılan yasal giderlerin düşülmesi mümkündür. Örneğin, kaçakçılıkta taşımacılık için yasal olarak ödenmiş yakıt ücretleri gibi meşru harcamalar, nihai müsadere miktarından tenzil edilebilir. Bu hassas değerin tespiti süreci, müsadere tedbirinin hakkaniyet ilkesine uygunluğunu ve orantılılık prensibine riayetini sağlar.
- İyi niyetli Üçüncü Kişilerin Mülkiyet Hakkının Korunması: Tıpkı eşya müsaderesinde olduğu gibi, iyi niyetli üçüncü kişi burada da korunur. Suçtan elde edilen ekonomik menfaati, suçun işlenişi hakkında hiçbir bilgisi olmaksızın, hukuka uygun bir işlemle devralan üçüncü kişilerin mülkiyet hakları, müsadere kararından etkilenmez. Bu kural, mülkiyet hakkı güvencesinin ve hukuki güvenliğin bir gereğidir. Mahkeme, bu kişilerin iyi niyetli olup olmadığını ayrıntılı bir şekilde incelemekle yükümlüdür. Bu güvence, Özel müsadere nedir sorusunun cevabında geçen, sadece suçla bağlantılı varlıklara yönelme ilkesinin bir sonucudur.
Müsadere Zamanaşımı Kaç Yıldır?
Müsadere, TCK’da bir ceza türü değil, bir güvenlik tedbiri olduğundan ceza zamanaşımı hükümlerine tabi değildir. Bu nedenle müsadere kararının kesinleşmesinden sonraki infaz sürecinde ceza zamanaşımına ilişkin düzenlemeler doğrudan uygulanmaz. Bununla birlikte müsadere kararı, kural olarak asıl suçun dava zamanaşımı içinde yargılanması hâlinde verilebilir; ilgili suç dava zamanaşımına uğramışsa müsadere uygulanması mümkün olmaz.
Ancak bu genel kuralın önemli bir istisnası bulunmaktadır. TCK m. 54/5 uyarınca, müsadereye tabi eşyanın bizzat suç teşkil ettiği hâllerde —örneğin uyuşturucu maddeler, kaçak eşyalar, tarihi eserler gibi— fail hakkındaki dava zamanaşımına uğramış olsa bile eşyanın müsaderesine hükmedilebilir. Bu düzenleme, kamu güvenliği ve kamu sağlığı açısından tehlike taşıyan maddelerin hukuka aykırı biçimde dolaşımda kalmasını engellemek amacı taşır.
Kaçakçılık Kanununa Göre Müsadere Nedir?
Kaçakçılık Kanununa Göre Müsadere 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun (KMK) TCK ve CMK’daki genel müsadere hükümlerine getirdiği özel ve öncelikli düzenlemelerle ilgilidir. Kaçakçılık suçları, niteliği gereği yüksek riskli, organize ve devletin ekonomik düzenini doğrudan hedef alan eylemler olduğundan, KMK müsadere konusunda daha katı ve spesifik kurallar içerir. 5607 sayılı Kanunun 13. Maddesi ise müsadereye ilişkin özel kurallar içerir ve bu kurallar, genel hükümlerin önünde uygulanır.
KMK kapsamında müsadere, iki temel varlık grubuna odaklanır:
- Kaçak Eşya ve Suçtan Kaynaklanan Menfaat: Kaçakçılık suçuyla ilgili olan ve yurt dışından yasa dışı yollarla ülkeye sokulan veya çıkarılan kaçak eşya ve taşıtın müsaderesi yapılır. Ayrıca, bu suçun işlenmesiyle elde edilen kazanç müsaderesi de TCK m. 55’e atıfla bu kanun kapsamında mümkündür. Müsadere sistemi amacı bu alanda, devletin vergi kaybını önlemek, yasa dışı ticareti engellemek ve yasa dışı eşyaları kalıcı olarak bertaraf etmektir.
- Taşıt Müsaderesi ve Orantılılık İlkesi: Kaçakçılık suçunda kullanılan taşıtlar, suçun işlenmesini kolaylaştıran en önemli araçlardan olduğu için, KMK bu taşıtların müsaderesini öngörür. Ancak bu noktada, Taşıt müsaderesinde orantılılık ilkesi uygulanır. Yargıtay içtihatları ve TCK’nın genel hükümleri gereğince, müsadere edilecek taşıtın değeri ile kaçak eşyanın değeri arasında açık ve makul olmayan bir ölçüsüzlük bulunması durumunda, hâkim müsadere kararından kaçınabilir veya kısmi müsadereye hükmedebilir. Bu uygulama, Anayasal güvence altındaki mülkiyet hakkının korunması ve hukuki güvenlik ilkesinin bir gereğidir. Özellikle iyi niyetli üçüncü kişilere ait olan taşıtlar, suçta kullanılmalarına rıza göstermedikçe veya bu durumu bilmedikçe, genel müsadere usulü kuralları gereğince koruma altındadır.
Örnek üzerinden açıklamak gerekirse: Yurt dışından kaçak sigara getiren bir kişi, bu eylemi gerçekleştirmek için kiraladığı bir kamyonu kullanmışsa, kamyon taşıt müsaderesi kapsamında incelenir. Kamyonun değeri ile kaçak sigaranın değeri arasında makul bir dengesizlik varsa, hâkim sadece eşyanın değerine orantılı olarak müsadere kararı verir. Bu süreçte, kamyon sahibi iyi niyetli ise ve suçun işlenmesinde doğrudan bir katkısı yoksa, hakkı korunur ve taşınır müsadere kapsamında herhangi bir zarar görmez. Bu uygulama, müsadere hukukta ne demek sorusuna yanıt olarak, devletin yetkisinin sınırsız olmadığını ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde sınırlandığını gösterir.
Sonuç olarak, kaçak eşya ve suçtan kaynaklanan menfaatlerin müsaderesi, sadece suçla mücadele aracı değil, aynı zamanda modern Türk ceza hukukunda müsadere sistemi ile entegre edilmiş, ölçülü ve hukuki güvencelere dayalı bir prosedürdür. Bu süreç, hem kamu düzeninin korunmasını sağlar hem de suç gelirlerinin ekonomiye sızmasını engelleyerek suçun ekonomik cazibesini ortadan kaldırır
Sonuç olarak KMK’ya göre de müsadere, sadece ceza değil, aynı zamanda suçun ekonomik yapısını bozmaya yönelik caydırıcı ve önleyici bir güvenlik tedbiridir.
Müsadere Kararının Kaldırılması Talebi
Kesinleşmiş veya kesinleşmemiş bir müsadere kararının hukuka aykırı olduğu, orantılılık ilkesine riayet edilmediği ya da iyiniyetli üçüncü kişilerin haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle ortadan kaldırılması, mülkiyet hakkının ve adil yargılanma hakkının temel bir gereğidir. Müsadere Kararının Kaldırılması Talebi, Ceza Muhakemesi Hukukumuzda (CMK) öngörülen kanun yolları aracılığıyla yetkili mercilere sunulur. Müsadere usulü gereğince, bu kararın denetimi iki aşamada incelenir:
OLAĞAN KANUN YOLLARI (KESİNLEŞMEDEN ÖNCE)
Müsadere kararı, esas hükümle birlikte verildiği için, hükme karşı başvurulabilecek tüm olağan kanun yolları, müsadere kararına karşı da kullanılabilir:
- İstinaf/Temyiz: İlk derece mahkemesinin kararı hukuka, mevzuata veya somut olaydaki ispat şartlarına uygun değilse, kararın düzeltilmesi veya bozulması amacıyla bölge adliye mahkemesine (İstinaf) veya Yargıtay’a (Temyiz) başvurulabilir. Bu denetim, kararın hukuki ve maddi tüm yönlerini kapsar. Bu süreçte, özellikle Eşya müsaderesi Nedir başlığı altında belirtilen orantılılık şartının ihlali veya Kazanç müsaderesinde illiyet bağının yetersizliği gibi hususlar ileri sürülür.
OLAĞANÜSTÜ KANUN YOLLARI (KESİNLEŞMEDEN SONRA)
Müsadere kararı kesinleşmesine rağmen, hukuki hatanın ya da adaletsizliğin giderilmesi için sınırlı durumlarda olağanüstü kanun yollarına başvurulabilir:
- Yargılamanın Yenilenmesi: Hükmün kesinleşmesinden sonra, müsadere usulünde bir hata yapıldığına dair yeni ve önemli deliller ortaya çıkarsa, ilgili kişi yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunabilir. Örneğin, müsadere edilen eşyanın suçla bağlantısını çürütecek kesin delillerin sonradan elde edilmesi.
- Kanun Yararına Bozma: Hükmün kesinleşmesinden sonra, kararın kanuna aykırı olduğunun tespiti halinde, Adalet Bakanlığı’nın talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla Kanun yararına bozma yoluna gidilebilir. Bu yolla, kararın hukuki denetimi sağlanır ve kanun hükmünün doğru uygulanması amaçlanır.
Bu kanun yolları, hukuki güvence ilkesinin bir gereğidir ve yanlış veya hukuka aykırı bir müsadere kararının infaz edilmesini önlemeyi hedefler.
Müsadere Kararı İnfaz Zamanaşımı
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 70. maddesi; “Müsadereye ilişkin hüküm, kesinleşmeden itibaren yirmi yıl geçtikten sonra infaz edilmez” hükmünü amirdir. Bu düzenleme, müsadere kararlarının uygulanmasında zamanaşımına ilişkin özel bir sınır getirmektedir. Yani, mahkeme tarafından verilen ve kesinleşen müsadere kararının üzerinden 20 YIL GEÇMESİ HÂLİNDE, söz konusu kararın infazı hukuken mümkün değildir.
Müsadere kararı, suçla bağlantılı eşya veya kazancın devlete geçirilmesini amaçlayan bir güvenlik tedbiridir. Bu kararın infazı, mahkeme hükmünün kesinleşmesiyle başlar. Eşya hâlâ mevcutsa veya kazanç tahsil edilebiliyorsa, devlet bu değerleri malvarlığına dahil eder. Tahsil edilecek nakdi değer veya eşyanın devlete geçişi sırasında icra ve borçlar hukuku hükümleri uygulanabilir. Örneğin, suç gelirinden elde edilen taşınmazın değeri nakden tahsil edilerek devlet hazinesine aktarılır.
Müsadere, bir ceza değil güvenlik tedbiri olduğundan, infaz zamanaşımı açısından dava zamanaşımıyla karıştırılmamalıdır. Özellikle uyuşturucu maddeler, kaçak eşyalar veya suçta kullanılan araçlar gibi tek başına suç teşkil eden değerler için, TCK m. 70’e göre 20 yıllık süre infazı engelleyebilir, ancak bu tür mallar suçun niteliği gereği hâlâ devlet mülkiyetine geçirilebilir. Fail hakkında dava açılamasa veya karar kesinleşmiş olsa dahi, devlet kamu düzeni ve güvenlik amacıyla bu değerleri müsadere edebilir.
Modern Türk ceza hukukunda, müsadere usulü ve müsadere uygulaması açısından bu düzenleme hem adil yargılama ilkesinin hem de hukuki güvenlik ve orantılılık prensibinin korunmasını sağlar. Ayrıca, iyiniyetli üçüncü kişilerin hakları da gözetilir; suçla ilgisi olmayan eşya veya kazanç müsadereye konu edilmez.
Özetle, TCK m. 70 kapsamında müsadere kararının infaz zamanaşımı 20 yıl olarak belirlenmiştir ve bu süre geçtikten sonra kararın uygulanması mümkün değildir. Ancak suçla doğrudan bağlantılı eşya ve kazançlarda devletin güvenlik tedbiri yetkisi çerçevesinde, kamu düzeni ve suçla mücadele amacı doğrultusunda infaz yapılabilir.
Müsadere Yargıtay Kararları
Yargıtay müsadere usulüne ilişkin vermiş olduğu kararlarında:
- Orantılılık
- Üçüncü kişinin korunması
- Kesin delil zorunluluğu olmak üzere üç temel ilke üzerinde durduğu gibi ; müsadere nedir?, müsadere sistemi, müsadere sistemi nedir?, müsadere ne demek?, müsadere usulü nedir?, müsadere sistemi ne demek?, müsadere usulü, müsadere uygulaması nedir?, müsadere sistemi amacı, Müsadere hukukta ne demek?, Özel müsadere nedir?, Müsaderesine karar verilmesi ne demek?, Kazanç müsaderesi, Ruhsatlı silah müsaderesi, Genel müsadere cezası Nedir?, Eşya müsaderesi Nedir? gibi sorulara ve ifadelere açıklayıcı yanıtlar vermektedir.
v Uyuşturucu Madde Ticareti Suçunda Suçla Bağlantılı Eşyaların Müsaderesi Hk Yargıtay Kararı : “….İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, 28.03.2023 tarihli ve 2022/772 Esas, 2023/143 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 188/3, 188/4-a, 52, 53, 54, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ve 30.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, tekerrür hükümleri uygulanmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.B. Bölge Adliye Mahkemesi Kararıİstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Ceza Dairesinin, 12.09.2023 tarihli ve 2023/1639 Esas, 2023/1675 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik sanık müdafinin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Kanun’un 280/1-a maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.II. TEMYİZ A. Temyiz SebepleriSanık Müdafilerinin Temyiz Sebepleri Olayın gerçekleştiği adresi kapsayan bir önleme arama kararı bulunmadığı, uyuşturucu maddelerin hukuka aykırı yöntemle ele geçirildiği, kovuşturma aşamasında dinlenen tanık beyanlarının hükme esas alınmadığı, ele geçirilen maddelerin satışa hazır halde olmadığı ve olay yerinde hassas terazi bulunmadığı gerekçeleriyle; kararın bozularak sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz talebidir.B. Değerlendirme ve Gerekçe Dosya kapsamına göre; uyuşturucu madde satıcılarına yönelik yürütülen çalışmalar kapsamında, sanığın uyuşturucu madde satışı yaptığı bilgisi alındığı, kaba üst aramasında farkedilen uyuşturucu maddeleri rızası ile vermesi sonucu ele geçirildiği, bu şekilde sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediği iddiasına ilişkin olarak;Yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia, savunmaların ve tanık bayanları toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanaatin dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç vasfı ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği, istihbari bilgi üzerine sanıktan uyuşturucu maddelerin bulunması, uyuşturucu madde ticareti ile ilgili kriminal raporu birlikte değerlendirildiğinde sanığın uyuşturucu madde ticareti yaptığına dair kabulde bir isabetsizlik bulunmadığı, önleme arama kararının sanığın yakalandığı yeri de kapsadığından delillerin hukuka uygun olarak toplandığına ilişkin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı; 28.03.2023 tarihli duruşmada sanık …’in bizzat hazır edilmeden, duruşmalarda zorunluluk nedeni gösterilmeden SEGBİS vasıtasıyla hazır edildiği, savunmasının alındığı görülmüş ise de; sanık ve müdafinin duruşmada bu hususa yönelik bir itirazlarının bulunmadığı anlaşılmakla sanık müdafinin temyiz sebepleri yerinde görülmemiş; aşağıda belirtilen dışında hükümde hukuka aykırılık tespit edilmemiştir.Adli emanette bulunan cep telefonu ve … Polis Kriminal Laboratuvarı uzmanlık raporunda belirtilen şahit numunenin 5237 sayılı Kanun’un 54. maddesi gereğince müsaderesine karar verilmesi, hukuka aykırı görülmüş ise de bahse konu hukuka aykırılık Yargıtay tarafından giderilmiştir.III. KARAR Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle sanık müdafilerinin temyiz istemi yerinde görüldüğünden, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Ceza Dairesinin, 12.09.2023 tarihli ve 2023/1639 Esas, 2023/1675 Karar sayılı kararının, 5271 sayılı Kanun’un 302/2-4. Maddesi gereği BOZULMASINA, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmeyip, aynı Kanun’un 303/1. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, 28.03.2023 tarihli ve 2022/772 Esas, 2023/143 Karar sayılı kararının hüküm fıkrasının;Suçta kullanıldığı değerlendirilen materyale ilişkin (10-a) nolu bendinde yer alan ibaresinin metinden çıkarılarak, yerine \”Adli emanetin 2022/20838 sırasında kayıtlı telefonun 5237 sayılı Kanun’un 54/1. maddesi, adli emanetin 2022/20845 sırasında kayıtlı uyuşturucu maddeler ile … Polis Kriminal Laboratuvarı uzmanlık raporunda belirtilen şahit numunelerin 5237 sayılı Kanun’un 54/4. maddesi gereği\” ibaresinin eklenmesi suretiyle, Tebliğname’ye uygun olarak oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN DÜZELTİLEREK ONANMASINA,…” (Yargıtay 8. Ceza Dairesi 10.07.2025 T. 2024/4784 E. 2025/6105 K)
v Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçunda Müsadere Kararının Gerekçesiz Oluşması Nedeniyle Bozulmasına İlişkin Yargıtay Kararı; “..Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Sivas ili Gemerek ilçesi … Mahallesi. … Mevki. 437 ada nolu, 1 parsel numaralı arsa üzerinde bulunan … blok zemin kat … no’lu bağımsız bölümün hak ve alacakları ile birlikte TCK’nın 54. maddesi gereğince müsaderesine karar verilirken, söz konusu taşınmazın kazancının örgüte tahsis edilip edilmediği, kar elde etme amacı dışında örgütsel motivasyonla yönetildiğinin ve terör örgütü ile irtibatlı olup olmadığı, para transferinde bulunup bulunmadığı, örgütün amacına özgülenip örgütün yapılanmalarına para gönderip göndermediği, örgütün amacına hizmet eder nitelikte sistematik şekilde taşınmazın gelirlerinin aktarılıp aktarılmadığı, örgütün amaç ve faaliyetleri doğrultusunda hareket edip etmediği ve terör örgütünün devamlılığını sağlamaya yönelik finansal destek çabalarının bulunup bulunmadığının her türlü şüpheden uzak olarak tespit edilebilmesi amacıyla sanığın tüm malvarlığını içeren şekilde MASAK raporu aldırılması, keza sanığın gelir durumu tespti edildikten sonra söz konusu bağımsız bölümü alıp alamayacağına dair rapor aldırılması, taşınmazın alımına ilişkin banka kredi sözleşmeleri, kredi taksitlerinin kim tarafından ne şekilde ödendiğinin araştırılması, söz konusu yurdun diğer bağımsız bölümlerinin kimlere ait olduğu araştırılarak bu şahıslarla ilgili herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma olup olmadığı belirlendikten sonra şahısların tüm aşama ifadelerinin getirtilerek gerekirse tanık olarak dinlenmelerinin sağlanması, UYAP’ta oluşturulan örgütlü suçlar bilgi bankasında araştırma yapılarak sanık ile ilgili herhangi bir beyan olup olmadığının tespiti ile varsa ifade sahiplerinin tanık sıfatıyla dinlenmeleri suretiyle tüm delillerin 5271 sayılı Kanun’un 217 nci maddesi uyarınca duruşmada okunup tartışılmasından sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini ile yeterli ve doğru gerekçe ile bu hususta hüküm kurulması gerekirken, gerekçesiz olarak yazılı şekilde silahlı terör örgütüne üye olma ve söz konusu taşınmazın müsaderesine ilişkin hüküm kurulması suretiyle Anayasa’nın 141, CMK’nın 34 ve 230. maddelerine muhalefet edilmesi, Kanuna aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz istemleri bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA,…” (Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 16.09.2025 T, 2022/38797 E ve 2025/21618 K)
v Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararlarında Müsadere Uygulaması hk. Anayasa Mahkemesi Kararı ; “…Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin beşinci fıkrasının iptaline ilişkinnorm denetimi kararında ise Atilla Yazar ve diğerleri kararında belirtilen eksikliklerin (Atilla Yazar ve diğerleri, §§ 123-173) bütünüyle giderilmesine yönelik kanun koyucu tarafından gerekli değişikliklerin yapılmadığını, HAGB kurumunun mevcut haliyle -bireysel başvuru kararlarında da işaret edildiği üzere- kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarını önlemekte yetersiz kaldığını ve temel hak ve özgürlükler üzerinde caydırıcı etki doğurduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında müsaderenin HAGB kararı verilmesi durumunda hangi aşamada infaz edileceğine ilişkin olarak ise açık bir kanun hükmünün bulunmadığını belirtmiş, Süleyman Başmeydan kararında kanun koyucunun müsadere kararı için farklı bir usul veya kanun yolu düzenleyebileceği gibi HAGB kararları yönünden de müsadereye ilişkin farklı bir mekanizma da öngörebileceği yönündeki değerlendirmesine de değinmiştir (AYM, E.2022/120, K.2023/107, 01/06/2023).29. Nitekim 2/3/2024 tarihli 7499 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 15. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin beşinci fıkrası ve on ikinci fıkrası değiştirilmiştir. Beşinci fıkrada hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, müsadereye ilişkin hükümler hariç, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade edeceği belirtilmiştir. Öte yandanon ikinci fıkrada aynı Kanunun 272. maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir.30. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).31. İhlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı değerlendirildiğinden başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.IV. HÜKÜM Açıklanan gerekçelerle;A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,..” (Anayasa 1. Bölüm 16.07.2025 T. 2022/93735 E. 2025 K)
v Hırsızlık Suçunda Kazanç Müsaderesi ve TCK 168/2 Uygulaması Hk Yargıtay Kararı; “…5271 sayılı CMK’nın 288. maddesinin ”Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” ve aynı Kanun’un 294. maddesinin ise; ”Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.” şeklinde düzenlendiği de gözetilerek sanık … müdafiinin temyiz isteminin; etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmadığına, savunma hakkının ihlâl edildiğine, 2.000 TL olan zararın mahkeme veznesine depo ettirilmesine rağmen dikkate alınmadığına ve sanık lehine olan hükümlerin uygulanmadığına, sanık … müdafiinin temyiz isteminin ise; yeterince inceleme yapılmadan hırsızlık suçundan ceza tayin edildiğine, kararın isabetsiz olduğuna delillerin yeteri kadar değerlendirilmediğine ve sanık lehine olan hükümlerin uygulanmadığında yönelik olduğu belirlenerek yapılan incelemede Sanıklar müdafilerinin diğer temyiz nedenleri reddedilmiştir. Ancak;Dairemizce de benimsenen ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.03.2013 tarihli ve 2012/6-1232 Esas, 2013/106 Karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere, çalınan malın 3. kişiye satılması hâlinde; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 168. maddesinin uygulanabilmesi için hırsızlık suçunun failinin, sattığı yeri veya kişiyi söyleyerek çalınan malın, hırsızlık suçunun mağduruna iadesini sağlaması yetmez. Failin bizzat pişmanlık göstererek, satın alan iyiniyetli ise; sattığı yeri veya kişiyi söyleyerek çalınan malın hırsızlık suçunun mağduruna iadesini sağlaması yanında aynen geri verme veya tazmin suretiyle satın alanın zararını da gidermesi, kötü niyetliyse; satın alandan elde ettiği para veya sağladığı menfaati, kazanç müsaderesine konu edilmek üzere soruşturma makamlarına teslim etmesi gerekir. Somut olayda, sanıkların yakalandıklarında katılandan çalmış oldukları koyunları sattıkları kişiyi söyleyerek, koyunların katılana teslimini sağladıkları ayrıca suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan hakkında uzlaşma nedeni ile düşme kararı kesinleşen sanık … …’ın savunmalarından koyunların fiyatının rayiç değerinden düşük olduğunu fark etmesine rağmen satın aldığı gözetildiğinde iyi niyetli kabul edilemeyeceğinin anlaşılması karşısında, sanıkların elde ettikleri haksız kazancın mahkeme veznesine depo ettirilmesi gerektiği sanıklara ihtar edilerek süre verilip, sonucuna göre sanıklar hakkında 5237 sayılı Kanun’un 168/2. maddesinin uygulanma koşullarının değerlendirilmesi gerektiği hâlde eksik kovuşturma ile hükümler kurulması,Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafilerinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin açıklanan nedenle 5271 sayılı Kanun’un 302/2. maddesi gereğince Tebliğname’ye uygun olarak BOZULMASINA,..” (Yargıtay 2. Ceza Dairesi 15.09.2025 T. 2023/13142 E. 2025/15461 K.)

Minval Hukuk & Danışmanlık Bürosu Sigorta Hukuku(Trafik ve İş Kazaları), İş Hukuku, Kamulaştırma ve İstimlak, Tazminat Hukuku, Ölüm ve Yaralamalı Trafik Kazalarından Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları, Yangın Sigortaları, Dask Sigortası, İşveren Mali Sorumluluk Sigortaları, Araç Değer Kaybı ve Araç Hasar Bedeli Davaları ile Vatandaşlık Hukuku ve Nüfus Davaları, Göç Davaları, SGK’nın karşılamadığı akıllı ilaç bedellerinin ödenmesi ve ücretsiz temin edilmesi ile ilgili davalar üzerine yoğunlaşmış ve bu alanların her birinde yüzlerce danışanın haklarını ilgili kişi ve kurumlar nezdinde çözüme kavuşturmuştur. Minval Hukuk Bürosunun Kurucu ortaklarının çeşitli site ve dergilerde yayınladığı onlarca makalenin yanında basılan “Sigorta Hukuku ve Tahkim Uygulamaları” adlı bir kitabı da bulunmaktadır.
