
- Minval Hukuk
- Türk Ceza Kanunu
- 21 Kasım 2025
Suçta ve cezada kanunilik ilkesi
MADDE 2- (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.
TCK Madde 2 Gerekçesi
MADDE 2 Kanunun amacına ilişkin maddesinde ifade edilen kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınabilmesi için, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin kanunda açık bir şekilde belirlenmesi gerekir. Aynı şekilde, suç işlenmesi dolayısıyla verilecek ceza ve tedbirlerle, cezaya mahkûmiyetin hukukî sonuçları ve bu yaptırımların süre ve miktarlarının da kanunla düzenlenmesi zorunludur.
Anayasamızda da ifade edilen ve evrensel nitelikteki “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin gereği olarak suçların tanımlanması ve ceza hukuku yaptırımları koyma yetkisine sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiptir. Yine Anayasamıza göre yasama görevi, devredilmesi mümkün olmayan bir yetkidir. Bireyin maddî ve manevî varlığı üzerinde derin etkiler doğuran suç ve cezaların, ancak ulusal iradeyi temsil eden organ tarafından yapılacak kanunla düzenlenebilmesi, kişi hak ve özgürlüklerine sağlanan en önemli anayasal garantilerden birini oluşturmaktadır.
Anayasada temel hak ve özgürlükler alanının, kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceğinin öngörülmesi de, bu garantinin bir ifadesidir. Kişi hak ve özgürlükleri konusunda kanun hükmünde kararname çıkarılmaması bakımından anayasal normla getirilen bu yasağın, idarenin diğer düzenleyici işlemleri için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. İşte maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemeyle, Anayasada yer alan emredici normların gereği yerine getirilerek, idarenin düzenleyici işlemleriyle bir suç tanımının kapsamının belirlenemeyeceği ve ceza konulamayacağı açıkça düzenlenmiş olmaktadır.
Yine suçta ve cezada kanunilik ilkesinin doğal bir sonucu olan evrensel ilke niteliğindeki ceza kanunlarının uygulanmasında kıyasa başvurulamayacağı, maddenin üçüncü fıkrasında açıkça düzenlenmiştir. Böylece ceza kanunlarının bireye güvence sağlama işlevinin bir gereği daha yerine getirilmiş olmaktadır. Yeni tarihli ceza kanunlarında da kıyas yasağına ilişkin olarak açık hükümlere yer verilmektedir. Örneğin yeni Fransız Ceza Kanununda bu husus “ceza kanunları dar yorumlanır” biçiminde ifade edilmiştir. Kıyas yasağıyla getirilen güvencenin tam anlamıyla uygulanabilmesini mümkün kılmak amacıyla, kıyasa yol açacak şekilde yapılacak geniş yoruma da başvurulamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Ancak bu hükümle ceza hukukunda genişletici yorum tümüyle yasaklanmamakta, sadece bu yorum biçiminin kıyasa yol açacak şekilde uygulanmasının önüne geçilmek istenmektedir.
TCK 2. Madde Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtay 6. Ceza Dairesi 16.05.2024 T. 2023/8256 E. 2024/6245 K. 6. CEZA DAİRESİ
Esas : 2023/8256
Karar : 2024/6245
Karar Tarihi :16.05.2024
I. Sanık Hakkında Hakaret ve Mala Zarar Verme Suçlarından Verilen Hükümlerin Yapılan Temyiz İncelenmesinde;
14.04.2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen ek 2. madde uyarınca doğrudan verilen 3.000,00 TL’ye kadar olan adli para cezalarından ibaret mahkûmiyet hükümleri kesin olup, sanık hakkında mala zarar verme suçundan dolayı tayin edilen 2.000,00 TL adli para cezasına ve hakaret suçundan tayin edilen 1.500,00 TL adli para cezasına ilişkin hükümlerin cezaların türü ve miktarı itibariyle temyizi mümkün bulunmadığından, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 317. maddesi gereğince sanık müdafiinin temyiz isteminin tebliğnameye uygun olarak REDDİNE,
II. Sanık hakkında katılan …’e yönelik tehdit suçundan verilen hükmün yapılan temyiz incelenmesinde;
1.Hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 106/1. maddesinde tanımı yapılan tehdit suçunun da uzlaşma kapsamına alındığı; bu suç yönünden uzlaşma önerisinde bulunulması gerektiği anlaşılmış olmakla; 5237 sayılı Kanun’un 2. ve 7. maddeleri de gözetilerek, atılı suç yönünden 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile değişik 5271 sayılı Kanun’un 254. maddesi uyarınca aynı kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
2.Uzlaşma sağlanamaması halinde ise;17.10.2019 gün ve 7188 sayılı Kanun’un 24 üncü maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanun’un 251 inci maddesinde Basit Yargılama Usulü düzenlenmiş olup, bu düzenlemenin uygulanmasıyla ilgili olarak, 5271 sayılı Kanun’a 7188 sayılı Kanunla eklenen geçici 5 inci maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “hükme bağlanmış” ibaresinin, Anayasa Mahkemesinin 14.01.2021 tarihli ve 2020/81 Esas, 2021/4 Karar sayılı kararıyla “basit yargılama usulü” yönünden Anayasa’nın 38 inci maddesine aykırı görülerek iptaline karar verilmesi karşısında, temyiz incelemesi yapılan ve 5271 sayılı Kanun’un 251 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamına giren suçlar yönünden; Anayasa’nın 38 inci maddesi ile 5237 sayılı Kanun’un 7 ve 5271 sayılı Kanun’un 251 ve devamı maddeleri gereğince sanık hakkında yeniden hukuki değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin açıklanan nedenlerle 1412 sayılı Kanun’un 321. maddesi uyarınca, tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA,
III. Sanık hakkında katılan …’a yönelik silahla tehdit suçundan verilen hükmün incelenmesine gelince;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın sabıkasında görülen ilamın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin olması, 6545 sayılı Yasanın 72. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231/8. maddesine değişiklik getiren ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına bir kez karar verileceğine ilişkin düzenlemenin, suç tarihinden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe girmesi dikkate alındığında; hükmedilen hürriyeti bağlayıcı cezanın yeniden suç işlemeyeceği kanaati oluşması sebebiyle 5237 sayılı Kanun’un 51. maddesi gereğince ertelenmesine rağmen, 5271 sayılı Kanun’un 231/5. maddesinin uygulanmasını talep eden sanık hakkında; ertelemeden daha lehe olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu tartışılırken yeterli olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz istemleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine,
16.05.2024 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
Yargıtay 11. Ceza Dairesi 06.02.2024 T. 2021/39813 E. 2024/1037 K. 11. CEZA DAİRESİ
Esas : 2021/39813
Karar : 2024/1037
Karar Tarihi :06.02.2024
Sanık hakkında kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Karşıyaka 4. Asliye Ceza Mahkemesinin, 20.12.2013 tarihli ve 2013/95 Esas, 2013/620 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 204 üncü maddesinin birinci fıkrası, 62 ve 53 üncü maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Kanun’un 231 inci maddesinin beşinci fıkrası gereği hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, bu karar 30.12.2013 tarihinde kesinleşmiştir.
2. Sanığın Karşıyaka 6. Asliye Ceza Mahkemesinin, 04.12.2015 tarihli ve 2015/163 Esas, 2015/647 Karar sayılı kararı ile denetim süresi içerisinde 10.07.2014 tarihinde işlediği, tehdit suçundan mahkûmiyetine karar verilmiş ve bu kararın 04.01.2016 tarihinde kesinleşmesi üzerine işbu dosyaya ihbarda bulunulmuştur.
3. Karşıyaka 4. Asliye Ceza Mahkemesinin, 02.03.2016 tarihli ve 2016/32 Esas, 2016/114 Karar sayılı kararı ile, Karşıyaka 4. Asliye Ceza Mahkemesinin, 20.12.2013 tarihli ve 2013/95 Esas, 2013/620 Karar sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararı aynen açıklanarak sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan 5237 sayılı Kanun’un 204 üncü maddesinin birinci fıkrası, 62 ve 53 üncü maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık müdafiinin temyiz istemi, sanığın deneme süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesinden dolayı ihbarda bulunulmuş almasına rağmen mahkeme kararında, sanığın yüklenen yükümlülükleri yerine getirmediği belirtilerek hükmün açıklanmasına karar verildiğine, ancak yüklenen yükümlülüklere aykırı davranılması halinde cezanın yarısına kadar belirlenecek bir kısmının infaz edilmesine ya da koşulların varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verilmesi gerektiği ve re’sen gözetilecek nedenlerle kararın bozulmasına ilişkindir.
III. GEREKÇE
5271 sayılı Kanun’un 231 inci maddesinin sekizinci fıkrasının son cümlesi uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 30.12.2013 tarihinden, denetim süresi içinde ikinci suçun işlendiği 10.07.2014 tarihine kadar dava zamanaşımının durduğu gözetilerek yapılan incelemede;
Hükmün açıklanmasına neden olan kasıtlı suçun, 5237 sayılı Kanun’un 106 ncı maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tehdit suçu olması ve hükümden sonra 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34 üncü maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanun’un 253 üncü maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenerek sanığa isnat edilen bu suçun uzlaşma kapsamına alınmış olması, 6763 sayılı Kanun’un 34 üncü maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 253 üncü maddesinin yirmi dört ve yirmi beşinci fıkralarındaki uzlaştırma bürosuna ilişkin düzenleme dikkate alınıp, 5237 sayılı Kanun’un 2 ve 7 nci maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması karşısında, tehdit suçu yönünden, uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak, anılan hüküm yönünden uzlaştırma işleminin olumlu sonuçlanmış olması durumunda, sanığın denetim süresinde işlediği başkaca kasıtlı suçlardan mahkum olup olmadığı tespit edilip sonucuna göre, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanıp açıklanmayacağının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, hukuka aykırı bulunmuştur.
IV. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle, Karşıyaka 4. Asliye Ceza Mahkemesinin, 02.03.2016 tarihli ve 2016/32 Esas, 2016/114 Karar sayılı kararına yönelik sanık müdafiinin temyiz isteği yerinde görüldüğünde başkaca yönleri incelenmeyenn hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
06.02.2024 tarihinde karar verildi.

Minval Hukuk & Danışmanlık Bürosu Sigorta Hukuku(Trafik ve İş Kazaları), İş Hukuku, Kamulaştırma ve İstimlak, Tazminat Hukuku, Ölüm ve Yaralamalı Trafik Kazalarından Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları, Yangın Sigortaları, Dask Sigortası, İşveren Mali Sorumluluk Sigortaları, Araç Değer Kaybı ve Araç Hasar Bedeli Davaları ile Vatandaşlık Hukuku ve Nüfus Davaları, Göç Davaları, SGK’nın karşılamadığı akıllı ilaç bedellerinin ödenmesi ve ücretsiz temin edilmesi ile ilgili davalar üzerine yoğunlaşmış ve bu alanların her birinde yüzlerce danışanın haklarını ilgili kişi ve kurumlar nezdinde çözüme kavuşturmuştur. Minval Hukuk Bürosunun Kurucu ortaklarının çeşitli site ve dergilerde yayınladığı onlarca makalenin yanında basılan “Sigorta Hukuku ve Tahkim Uygulamaları” adlı bir kitabı da bulunmaktadır.
