Yürütmenin durdurulması kararı, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda düzenlenen bir ihtiyati tedbirdir. Aleyhine idari dava açılmış bir işlemin yürütülmesini dava sonuçlanıncaya kadar geçici olarak durdurur. Bu ara kararla, dava sonuna kadar idari işlemin icrası ve hukuki sonuçları askıya alınır. Yani mahkeme, dava sonunda işlemin iptaline karar verse de vermese de, YD kararı ile işlemin uygulanmasını öteleyebilir. Böylece hukuka açıkça aykırı olduğu düşünülen bir işlemin yaratacağı telafisi imkansız zararlar önlenir ve yargılamanın adil biçimde yürütülmesi sağlanır.

Normalde idare tarafından yapılan işlemler hukuka uygun kabul edilerek derhal uygulanır. Ancak yürütmenin durdurulması kararı ile bu icrailik özelliği geçici olarak ortadan kalkar. YD kararı verildiğinde idare işlemi uygulamayı derhal durdurur ve işlemden geri adım atar. Bu kararla işlem, dava süresince uygulanmaz; dava reddedilirse YD kararı kendiliğinden kalkar, dava kabul edilirse iptal edilen işlemin uygulanması zaten mümkün olmaz. Bu yönüyle yürütme durdurma kararı, idarenin dava sonuçlanmadan işlem yapmasını önleyen önemli bir tedbirdir.

Yürütmenin Durdurulması Kararı Nedir?

Yürütmenin durdurulması kararı, idari yargıda açılan bir iptal davası sırasında, dava konusu idari işlemin uygulanmasını GEÇİCİ OLARAK ASKIYA ALAN, bireyi dava süresince koruyan bir yargısal tedbir niteliğindedir. Hukuki dayanağını 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinden alan bu karar, idari işlemlerin “derhal uygulanabilirlik” ilkesine istisna oluşturur. Zira kanun gereğince idari işlemler kural olarak yürütülmesi zorunlu ve icrai niteliktedir; işlem aleyhine dava açılması bu yürürlük etkisini kendiliğinden ortadan kaldırmaz. Bu nedenle yürütmenin durdurulması kararı, hem bireysel hakların korunması hem de idarenin kamu gücü kullanımının denetlenmesi bakımından son derece önemli bir güvencedir.

Bu kararın özünü, hukuka aykırılığı güçlü biçimde şüphe edilen bir işlemin uygulanması hâlinde ortaya çıkabilecek telafisi güç veya imkânsız zararların engellenmesi oluşturur. Nitekim yürütmeyi durdurma kararı örnekleri vermek gerekirse; bir binanın yıkımına ilişkin idari işlem hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı, dava sonuçlanıncaya kadar yıkımın icra edilmesini önler ve geri dönüşü olmayan bir zararın doğmasının önüne geçer. Böylece dava sonucunda işlem iptal edilirse, işlem hiç uygulanmadığı için kişide herhangi bir hak kaybı meydana gelmeyecek, yargılama amacına ulaşmış olacaktır. Yine bir memurun görev yeri değişikliğine ilişkin idari işlem hakkında verilen yürütmeyi durdurma kararı, memurun dava sonuçlanıncaya kadar eski görev yerinde kalmasını sağlar. Aksi hâlde, memurun ailesinden uzaklaşması, ekonomik kayıplar yaşaması veya eğitim–sağlık gibi kişisel haklarının olumsuz etkilenmesi gibi telafisi güç sonuçlar doğabileceğinden, YD kararı bu tür mağduriyetleri önlemeye hizmet eder.

Yürütmenin durdurulması kararı yalnızca bir iptal davası içinde talep edilebilir; bağımsız bir yürütmeyi durdurma davası açılamaz. Bu yönüyle YD kararı, iptal davasına sıkı sıkıya bağlı ARA KARAR” niteliği taşır. Mahkeme, davacının dilekçesinde yer alan yürütmenin durdurulması talebini öncelikli olarak değerlendirir ve kanuni şartların oluşması hâlinde karar verir. Verilen bu karar, esasa ilişkin hüküm verilinceye kadar etkili olur. Esas davanın kabulü hâlinde işlem zaten iptal edildiğinden YD kararının ayrıca sürmesine gerek kalmaz; dava reddedildiğinde ise yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden ortadan kalkar.

Dolayısıyla yürütmenin durdurulması kararı, uygulamada sıkça gündeme gelen bir koruma mekanizması olmakla birlikte, kanun koyucu tarafından “istisnai ve sıkı şartlara bağlı” bir tedbir olarak düzenlenmiştir. Bu yönüyle hem bireyin korunmasını hem de idarenin kamu hizmetlerini kesintiye uğratmadan sürdürebilmesini dengeler. Özellikle idari işlemin uygulanması hâlinde telafisi güç zararların ortaya çıkması muhtemel olan imar, çevre, eğitim, sağlık ve memuriyete ilişkin uyuşmazlıklarda yürütmenin durdurulması kararı, birey açısından hayati öneme sahiptir.

Sonuç olarak yürütmenin durdurulması, idari yargı sisteminde hukuka aykırı idari işlemlere karşı etkili bir geçici hukuki koruma sağlayarak dava sonuçlanıncaya kadar kişilerin menfaatlerinin korunmasını mümkün kılan, kamu gücü–birey dengesi içinde kritik bir fonksiyon üstlenen bir yargısal mekanizmadır.



Yürütmenin Durdurulması Kararı Şartları

Yürütmenin durdurulması kararı, idari yargıda İSTİSNAİ ve SIKI KOŞULLARA BAĞLI bir geçici hukuki koruma yoludur. Bu nedenle mahkeme, 2577 sayılı İYUK’UN 27. maddesinde öngörülen tüm şartların BİRLİKTE gerçekleştiğini görmedikçe yürütmenin durdurulması kararı veremez. Kanun koyucunun bu sıkılaşmış sistematiği, bir yandan bireyin haklarını korurken diğer yandan idarenin kamu hizmetini sürdürme yükümlülüğünü dengede tutmayı amaçlar. Bu nedenle yürütmenin durdurulması kararının verilebilmesi, çok yönlü ve titiz bir hukuki değerlendirmeyi zorunlu kılar.

Davacının Yazılı Talepte Bulunması: Yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden verilebilen bir karar değildir. Mahkemenin bu yönde karar verebilmesi için davacının açık ve yazılı bir talepte bulunması zorunludur. Talep, iptal davası dilekçesi içinde yapılabileceği gibi, dava sürecinde sunulacak ek bir dilekçe ile de ileri sürülebilir.

Bu şartın önemi şuradan gelir: Yürütmenin durdurulması kararı, davacının menfaatine bir koruma niteliği taşıdığından, mahkemenin re’sen bu yönde hareket etmesi hukuken mümkün değildir. Bu durum, usul hukukunda “talep ilkesi” nin doğal bir sonucudur.

Telafisi Güç veya İmkânsız Zarar İhtimali: Yürütmenin durdurulması kararının en kritik şartlarından biri, idari işlemin uygulanması hâlinde doğacak telafisi güç veya imkânsız zarar ihtimalidir. Bu zarar, somut olayın koşullarına göre mahkemece değerlendirilir ve zarar ihtimalinin varlığı, kararın verilmesinde belirleyici bir rol oynar. Burada özellikle vurgulanması gereken husus şudur: Mahkeme, zararın mutlaka gerçekleşmiş olmasını aramaz; gerçekleşme ihtimalinin ciddi, somut ve makul olması yeterlidir. Örneğin:

  •         Yıkım işlemlerinde, yapı bir kez yıkıldığında geri dönüş imkânsızdır.
  •         Öğrencinin eğitim hakkını etkileyen bir işlem uygulandığında, süreç geri döndürülemeyecek akademik kayıplar yaratabilir.
  •         Memurun görev yeri değişikliği bazı durumlarda aile birliğini bozabilir ve bu zarar mahkemece telafisi güç kabul edilebilir.

Dolayısıyla bu koşul, bireyin korunması bakımından yürütmenin durdurulması kurumunun temelini oluşturur.

Ø  İdari İşlemin Açıkça Hukuka Aykırı Olması: Yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için yalnızca zarar ihtimali yeterli değildir. Aynı zamanda dava konusu idari işlemin ilk bakışta, yani derin bir inceleme gerektirmeksizin açıkça hukuka aykırı olması gerekir. Açık hukuka aykırılık; idari işlemin yetki, şekil, sebep, konu veya maksat unsurlarından birinde bariz bir sakatlık bulunması anlamına gelir. Örneğin:

  •         Bir atama işleminin kanuni şartları taşımayan bir personele yapılması,
  •         Bir sınav veya değerlendirme sürecinin eşitlik ilkesine aykırı yürütülmesi,
  •         İmar planı değişikliğinin kamu yararı ve planlama ilkelerine aykırı şekilde yapılması, gibi durumlarda açık hukuka aykırılık şartı gerçekleşmiş sayılır.

Bu koşulun açık biçimde aranması, yürütmenin durdurulması kararının istisnai niteliğinin en güçlü göstergesidir.

Ø Davalı İdarenin Savunmasının Alınması veya Savunma Süresinin Dolması: Kural olarak mahkeme, yürütmenin durdurulması talebi hakkında karar vermeden önce davalı idarenin savunmasını almalıdır. Böylece mahkeme, her iki tarafın argümanlarını değerlendirerek objektif bir hukuki inceleme yapabilir. Ancak kanun, bazı ivedi durumlarda savunma alınmaksızın da yürütmenin durdurulması kararı verilebileceğini kabul eder. Bu istisna, özellikle:

  •         Proje onayları,
  •         Geçici ruhsat işlemleri,
  •         Zamanla etkisi tamamen ortadan kalkacak uygulamalar gibi işlemler için önem taşır. Böyle hâllerde mahkeme savunma beklemeksizin geçici olarak yürütmenin durdurulması kararı verebilir; savunma geldikten sonra kararı yeniden değerlendirme yetkisi her zaman saklıdır.

Ø Teminat Gösterilmesi (Gerekli Görülürse):Mahkeme, yürütmenin durdurulması kararı vermeden önce davacıdan teminat isteyebilir. Teminatın amacı, yürütmenin durdurulması nedeniyle idarenin uğrayabileceği muhtemel zararların güvence altına alınmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken hususlar:

  •         Teminat istenmesi mahkemenin takdirine bağlıdır, zorunlu değildir.
  •         Adli yardım kararı bulunan kişilerden teminat talep edilemez.
  •         Teminat gösterilmemesi hâlinde mahkeme YD talebini reddedebilir.

Bu düzenleme, yürütmenin durdurulması tedbirinin ekonomik ve idari etkilerinin dengelenmesi açısından önemlidir.

Yürütmenin durdurulması kararının verilebilmesi için kanunda öngörülen tüm şartların aynı anda gerçekleşmesi zorunludur. Yalnızca telafisi güç zarar ihtimalinin bulunması ya da yalnızca açık hukuka aykırılık iddiasının ileri sürülmesi tek başına yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sağlamaz. Bu iki koşulun birlikte varlığı, yürütmenin durdurulması kurumunun istisnai niteliğini koruyan temel unsurdur. Mahkeme, hem işlemin uygulanması hâlinde ortaya çıkacak ciddi zarar riskinin mevcut olup olmadığını hem de işlemin ilk bakışta hukuka açıkça aykırı bir nitelik taşıyıp taşımadığını değerlendirir ve ancak bu iki değerlendirme olumlu ise yürütmenin durdurulması kararı verebilir.

Aynı davada daha önce yürütmenin durdurulması talebi reddedilmişse, aynı gerekçelerle yeniden 2. kez yürütmenin durdurulması talebinde bulunulması hukuken mümkün değildir. Bu durumda yürütmenin durdurulması ancak yeni bir hukuki sebebin ortaya çıkması veya önceki aşamada mevcut olmayan yeni bir fiili durumun ortaya konulması hâlinde yeniden değerlendirilebilir. Böylece hem mahkeme kararlarının istikrarı hem de yürütmenin durdurulması kurumunun ölçülü ve hukuka uygun biçimde kullanılması sağlanmış olur.

Vergi davalarında ise kanun, iptal davası açılmasıyla birlikte işlemin kendiliğinden yürütmesinin duracağını kabul ettiğinden, bu alanda yürütmenin durdurulması kurumu daha farklı işler.

Yürütmenin Durdurulması (YD) Kararı Nasıl Verilir?

Yürütmenin durdurulması kararı, hukuka aykırılığı ileri sürülen bir idari işlemin icrasının dava sonuna kadar geçici olarak durdurulmasına yönelik, idari yargıda uygulanan en etkili koruma yollarından biridir. Bu karar, yalnızca iptal davasına bakmakla görevli yargı mercileri tarafından verilir ve hangi mahkemenin karar vereceği, dava konusu işlemin niteliğine ve yetkili mahkemenin belirlenmesine göre şekillenir.

İdare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri, ilk derece yargı mercileri olarak yürütmenin durdurulması taleplerini doğrudan karara bağlama yetkisine sahiptir. Vergi mahkemeleri özellikle vergi tarhiyatı ve tahakkuku gibi mali nitelikli işlemlerde yürütmenin durdurulması kararı vererek bireyin kamu gücü karşısındaki haklarını güvence altına alır. İstinaf incelemesinde ise Bölge İdare Mahkemeleri, ilk derece mahkemelerinin yürütme durdurma kararlarını hukuka uygunluk yönünden denetler. Bazı iptal davalarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla görev yapan Danıştay da, yürütmenin durdurulması istemlerini değerlendirme ve temyiz aşamasında yeni bir YD kararı verme yetkisine sahiptir. Böylece yürütmenin durdurulması kararı, idari yargının tüm aşamalarında etkili bir koruma mekanizması olarak işler.

Yürütmeyi durdurma talebi, dava dilekçesinde açıkça belirtilerek ileri sürülebileceği gibi, dava devam ederken ayrıca sunulacak bir dilekçe ile de yapılabilir. Mahkeme, talebi aldıktan sonra dosyayı ivedilikle ele alır. Talep; davacının sunduğu bilgi ve belgeler, idarenin savunması ve hukuki dayanaklar ışığında değerlendirilir. Genel kural olarak mahkeme, yürütmenin durdurulması kararı vermeden önce idarenin savunmasını almakla yükümlüdür; ancak işlemin uygulanması hâlinde etkisi telafi edilemeyecek bir durum doğacaksa mahkeme savunmayı beklemeden geçici bir yürütmeyi durdurma kararı verebilir. Bu durum, yargılamanın etkinliğini korumak adına kanunun tanıdığı istisnai fakat son derece önemli bir yetkidir.

Mahkeme yürütmenin durdurulması kararı verdiğinde, karar derhâl sonuç doğurur. İdare, mahkeme kararının kendisine ulaşmasıyla birlikte dava konusu işlemi uygulamaktan vazgeçmek ve işlemi askıya almak zorundadır. Yürütme durdurma kararı sonrası idari işlem hukuken icra edilemez hâle gelir; bu süreçte idarenin karara aykırı işlem tesis etmesi, hem idari hem cezai sorumluluk doğurur. Nitekim karara rağmen işlem uygulamaya devam edilirse sorumlu kamu görevlileri hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi uyarınca görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin süreç işletilebilir.

Esas hakla ilgili nihai karar verildiğinde yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden ortadan kalkar. Mahkeme dava konusu işlemi iptal ederse, işlem zaten yürütülmediğinden birey açısından herhangi bir hak kaybı doğmaz. Davanın reddedilmesi hâlinde ise yürütmenin durdurulması kararı hükümsüz hâle gelir ve idare işlemden doğan sonuçları uygulamaya devam eder. Bu yönüyle yürütmenin durdurulması kararı, kalıcı bir çözüm değil, esas hükme kadar süren geçici nitelikte bir hukuki koruma olarak işlev görür.

Yürütmeyi durdurma kararının ne kadar sürede verileceğine ilişkin kanunda açık bir süre bulunmamakla birlikte, mahkemeler bu talepleri ivedilikle incelemek zorundadır. Uygulamada ilk derece mahkemeleri genellikle birkaç hafta içinde karar vermektedir. Buna karşılık yürütmenin durdurulması kararına itiraz edilmesi hâlinde durum farklıdır; zira İYUK’un 27/7. maddesi gereğince itirazı inceleyen Bölge İdare Mahkemesi, talebi YEDİ GÜN İÇİNDE KESİN OLARAK karara bağlamak zorundadır. Böylece itiraz süreci hızlı biçimde sonuçlandırılır ve idari işlemin akıbeti kısa sürede hukuki güvenceye kavuşturulur. Dolayısıyla ürütmeyi durdurma kararına itiraz kaç günde sonuçlanır sorusunun cevabı 7 gündür.

Sonuç itibarıyla yürütmenin durdurulması kararı, idari yargılamada bireyin haklarını koruyan, idarenin işlem tesis etme gücünü sınırlayan ve hukuk devletinin güvencelerini somutlaştıran güçlü bir yargısal mekanizmadır. Talebin nasıl ve hangi ölçütlerle değerlendirileceği, hem kanuni düzenleme hem de yargı içtihatları çerçevesinde titizlikle şekillendirilmiş olup uygulamada son derece önemli sonuçlar doğurur.

İnceleme Aşaması

İncelemeyi Yapan Merci

Rolü ve Yetkisi

İlk Derece

İdare Mahkemeleri

İptal davasına ilişkin ilk YD taleplerini doğrudan karara bağlar.

İlk Derece

Vergi Mahkemeleri

Mali nitelikli işlemlerde (vergi tarhiyatı/tahakkuku gibi) ilk YD taleplerini doğrudan karara bağlar.

İstinaf (İtiraz)

Bölge İdare Mahkemeleri (BİM)

İlk derece mahkemelerinin (İdare/Vergi Mahkemeleri) verdiği YD kararlarına yapılan itirazları inceler ve 7 gün içinde kesin olarak karara bağlar.

Temyiz

Danıştay

İlk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı bazı iptal davalarında YD taleplerini değerlendirir ve temyiz aşamasında yeni bir YD kararı verme yetkisine sahiptir.

 

Yürütmenin Durdurulması (YD) Kararına İtiraz

Yürütmenin durdurulması kararı, niteliği gereği bir ara karar olduğundan, taraflar açısından kesin hüküm oluşturmaz ve bu nedenle kanunda öngörülen sınırlar içinde itiraza konu edilebilir. 2577 sayılı İYUK’ta hem “yürütmenin durdurulması kararı” hem de “yürütmenin durdurulması kararına itiraz” ifadeleri kullanılmakta olup uygulamada bu terimler zaman zaman “yürütmeyi durdurma kararına itiraz” şeklinde de ifade edilmektedir. Tüm bu kavramlar aynı yargısal denetim mekanizmasına işaret eder.

Yürütmenin durdurulması kararına itiraz, kararın taraflara TEBLİĞİNDEN İTİBAREN YEDİ GÜN içinde yapılmalıdır. Süre, hak düşürücü niteliktedir ve tek sefer kullanılabilir; zira yürütmenin durdurulması kararlarına karşı yalnızca bir defaya mahsus itiraz hakkı tanınmıştır. Aynı şekilde bu sürenin sonunda artık yeni bir itiraz başvurusu yapılamaz. Bu yönüyle yürütmenin durdurulması kararına itiraz kaç günde sonuçlanır sorusunun cevabı kanunda açıkça belirtilmiştir: İtiraz mercii, kendisine ulaşan itirazı yedi gün içinde kesin olarak karara bağlamak zorundadır. Bu süre, YD kararlarının hızlı işleyen koruyucu karakterinin zorunlu bir sonucudur.

İtiraz hakkı, YD kararı ile menfaati etkilenen taraflara tanınmıştır. Mahkeme yürütmenin durdurulması talebini reddetmişse, bu red kararı davacı tarafından üst mahkemeye taşınabilir. Buna karşılık YD talebi kabul edilmiş ve idari işlemin yürütülmesi durdurulmuşsa, bu durumda itiraz hakkı davalı idareye aittir. Dolayısıyla itiraz mekanizması iki yönlü bir koruma sağlar: hem bireyin mağduriyetine karşı hem de idarenin işlemlerinin hukuka uygun şekilde yürütülmesini sağlamak adına dengeleyici bir işlev görür.

İtiraz mercii, ilk derece idare veya vergi mahkemelerinin verdiği yürütmenin durdurulması kararlarını Bölge İdare Mahkemesi düzeyinde denetler. Bölge İdare Mahkemesi tarafından verilen kararlar kural olarak kesindir; ancak bazı istisnai durumlarda farklı bir dairenin veya Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yetkisi gündeme gelebilir. Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalarda verilen yürütmenin durdurulması kararlarına karşı ise doğrudan Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna itiraz yolu açıktır.

İtiraz mercii, dosyayı inceledikten sonra üç farklı yönde karar verebilir. İlk olarak, itirazı kabul ederek yürütmenin durdurulması talebinin reddi yönündeki kararı kaldırabilir veya tam tersi şekilde reddedilmiş bir YD talebini kabul ederek işlemin yürütmesini durdurabilir. İkinci ihtimal olarak, YD talebinin kabul edildiği bir durumda itirazı yerinde bularak yürütmenin durdurulması kararını kaldırabilir ve böylece işlem yeniden yürütülebilir hâle gelir. Üçüncü ihtimal ise itirazın reddedilmesidir; bu durumda ilk derece mahkemesinin yürütmenin durdurulması kararı aynen devam eder. Her üç ihtimalde de itiraz üzerine verilen karar kesin olup yürütmenin durdurulması kararının sonucu bu aşamada belirlenmiş olur.

Sonuç olarak yürütmenin durdurulması kararına itiraz, verilen YD kararının üst yargı denetiminden geçmesini sağlayan zorunlu ve etkili bir mekanizmadır. Bu süreç, işlemin hukuki kaderini doğrudan etkileyen ve idari yargılama sisteminin hızlı, dengeli ve etkili işleyişini sağlayan en önemli unsurlardan biridir. İtirazın yedi günlük kesin süreyle sonuçlanması, hem bireyin korunmasını hem de idarenin hukuki belirsizlik içinde kalmamasını sağlayarak hukuki güvenliği en üst düzeyde teminat altına alır.

Yürütmenin Durdurulması (YD) Kararı Danıştay Kararları

Danıştay, Yürütmenin Durdurulması kararı verilen birçok davada hem ilk derece hem de itiraz mercii olarak kararlar vermiştir. Bu kararlarda YD usulünün sınırları, koşulları ve sonuçları , yürütmeyi durdurma kararı ne kadar sürede çıkar, yürütme durdurma kararı sonrası gibi hususlar ayrıntılı şekilde belirlenir. Danıştay kararları, YD mekanizmasını düzenleyen temel ilkeleri ortaya koyar ve uygulama örnekleri sunar.

Özellikle memur atamalarında yürütmeyi durdurma kararı Danıştay’ın çokça incelediği bir konudur. Örneğin, KPSS tercih kılavuzundaki usulsüzlük iddiasıyla açılan bir davada Danıştay, işlem yürütüldüğünde eşitlik ilkesi ihlal edileceği kanısına vararak YD kararı vermiştir. Benzer şekilde, bir atama işleminin eğitim düzeyleri göz ardı edilerek yapıldığı iddiasıyla açılan davada da Danıştay, telafisi güç zararın varlığına işaret ederek yürütmeyi durdurmuştur. Bu kararlar işlemin açıkça hukuka aykırı olduğunu ve bu aykırılıktan doğacak zararın önlenmesi gerektiğini göstermektedir.

v  Yürütmenin Durdurulması Kararının Uygulanması ve Eski Göreve İade İlkesi Hk Danıştay Kararı : “…Dava … Tekel Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğünde müdür yardımcısı olarak görev yapmakta iken re`sen emekliye sevkedilen davacının bu işlemin iptali istemiyle Adana 1. İdare Mahkemesinde açtığı dava sonucunda verilen yürütmeyi durdurma kararı üzerine … Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğüne müdür yardımcısı olarak atanması yolundaki işlemin iptali istemiyle açılmıştır.Adana 2. İdare Mahkemesinin 19.10.1994 günlü, E: 1994/382, K: 1994/1107 sayılı kararıyla; T.C. Anayasasının 138. maddesinin son fıkrasında “Yasama ve Yürütme organları ile idare mahkeme kararlarına uymak zorundadır, bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmünün yer aldığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası`nın 28. maddesinin ilk fıkrasında ise, Danıştay Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin en geç altmış gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğunun öngörüldüğü, … Tekel Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğünde Müdür Yardımcısı olarak görev yapmakta iken emekliye sevkedilen davacının bu işlemin iptali talebiyle Adana 1. İdare Mahkemesinde açtığı E: 1993/1069 sayılı davada verilen 18.11.1993 tarihli yürütmeyi durdurma kararı üzerine yargı kararı uygulanmak suretiyle görevine döndürüldüğü, ancak eski görev yerine … Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğüne Müdür Yardımcısı olarak atandığı, anılan Anayasa ve Yasa hükümlerine göre idareler mahkeme kararlarına uymak zorunda olduklarından davacının eski görev yeri yerine, ihtiyaç bulunduğu iddiasıyla …`ya atanmasında hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.Davalı idare, davacının re`sen emekliye sevkedilmesi üzerine boşalan kadronun …`da ikinci bir müdür yardımcısı kadrosuna ihtiyaç duyulmaması nedeniyle iptal edildiğini ve ihtiyaç duyulan başka bir üniteye aktarıldığını, kalan tek müdür yardımcısı kadrosunun da dolu olması karşısında davacının kazanılmış hak derecesine uygun eşdeğer bir görev olan ve boş bulunan … Başmüdür Yardımcılığına atandığını, bu yöndeki savunmaları dikkate alınmadan işlemin iptal edildiğini, davanın öncelikli davalardan olmamasına karşılık kısa sürede sonuçlandırılmasının usule aykırı olduğunu, mahkemece idari işlem niteliğinde karar verildiğini öne sürmekte ve idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir…. Tekel Pazarlama ve Dağıtım Başmüdür Yardımcısı olarak görev yapmakta iken 5434 sayılı Yasanın 39/b maddesi uyarınca re`sen emekliye sevkedilen davacının bu işlemin iptali istemiyle açtığı davada Adana 1. İdare Mahkemesince 18.11.1993 günlü, E: 1993/1069 sayılı yürütmenin durdurulması kararının verildiği, anılan kararın davacının … Tekel Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü Müdür Yardımcılığı görevine atanarak uygulandığı, idare mahkemesince ise yargı kararının sonuç olarak uygulanmadığından bahisle dava konusu işlemin iptal edildiği dava dosyasının incelenmesinden anlaşılmıştır. İstikrar kazanmış yargı içtihatlarına göre yürütmenin durdurulması kararları dava konusu idari işlemin uygulanmasını durduran, başka bir deyimle onun icrailik niteliğini askıya alan ve söz konusu işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlayan geçici nitelikte kararlardır.Yukarıdaki tanımlama çerçevesinde Adana 1. İdare Mahkemesince verilen 18.11.1993 günlü yürütmenin durdurulması kararı, emekli statüsüne girerek memuriyeti sona eren davacının yeniden memurluk statüsüne ve kural olarak aynı göreve döndürülmesini gerektirir. Ancak idarenin hizmetin gerektirdiği durumlarda, emekliye sevkedilen ve açtığı dava üzerine bu işlemin uygulanması durdurulan kişiyi memuriyet statüsüne almakla birlikte farklı bir yere ataması da mümkündür. Her ne kadar dava konusu olayda, yürütmenin durdurulması kararından sonra davacı memuriyet statüsüne alınmakla birlikte emekliye sevkedildiği tarihte işgal ettiği … Tekel Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü Müdür Yardımcısı kadrosuna atanmadan … Tekel Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü Müdür Yardımcılığı görevine atanmış ise de, idarece uygulanan bu işlem, ilgili hakkındaki yargı kararının yerine getirilip kendisinin eski görev yerinden başka bir görev yerine atanması işleminin birlikte uygulanmasından ibarettir. Başka bir deyimle yargı kararını uygulama işlemi ile başka bir yere naklen atama işlemi birlikte içiçe tesis edilmiş olmaktadır. Bu nedenle idare mahkemesinin, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9. maddesi, 08.02.1994 günlü, 21843 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Tekel Personelinin Yer ve Görev Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelik” hükümlerini gözönünde bulundurarak adı geçenin …`ya atanmasının, nedenlerini; idarenin bu işlemin tesisinde hizmet gereklerini ( örneğin, ihtiyaç ) ve kamu yararı amacını gözeterek mi yoksa yargı kararının uygulanmasını değiştirmek ve böylece davacıya zarar vermek amacıyla mı hareket ettiğini; dolayısıyla işlemde maksat unsuru yönünden sakatlık bulunup bulunmadığı hususlarını ayrıca davacının re`sen emekliye sevk nedeni ile bu konuda idare mahkemesince verilen kararın gerekçelerini birlikte tartışarak ulaşacağı sonuca göre bir karar vermesi gerekirken bu yönlerden herhangi bir araştırma ve tartışma yapmadan mahkeme kararının uygulanmadığı gerekçesi ile verdiği iptal kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.Açıklanan nedenlerle davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle, Adana 2. İdare Mahkemesinin 19.10.1994 günlü, E: 1994/382, K: 1994/1107 sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı yasanın 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek yeniden karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 04.04.1995 tarihinde oybirliği ile karar verildi…” (Danıştay 5. Daire 04.04.1995 T. 1995/895 E. 1995/1295 K)

 

v  Ölçülülük İlkesi ve Telafisi Güç Zarar Kriteri Çerçevesinde Yürütmenin Durdurulması Hk. Danıştay Kararı: “….Samsun 1. İdare Mahkemesince; davacının 17-18 Mayıs 2014 tarihlerinde yapılan sürücü belgesi direksiyon sınavlarında sınav komisyon üyesi olarak görev aldığı, ilgili mevzuat hükmüne göre sınavın başlangıç saatinin 08:00 olması gerekirken davacının sınavı 08:05’te başlattığından görevini gereği gibi yerine getirmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin tesis edildiği, uyuşmazlıkta; işlemin gerekçesi olarak gösterilen 5 dakikalık gecikmenin sürücü kursu tarafından getirilen bir aracın gerekli nitelikleri taşımadığının davacı tarafından tespiti üzerine bu aracın değiştirilmesi süreci ile ilgili olarak ve davacıdan kaynaklanmayan beklenmeyen durum nedeniyle oluştuğu ve herhangi bir kursiyerin mağduriyetine sebep olmayan gecikmenin davacının sınavın mevzuata uygun olarak yürütülmesi konusundaki yükümlülüğün yerine getirilmemesi olarak değerlendirilmesine olanak bulunmadığından, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir.Davalı idare tarafından; İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.Dava dosyasının incelenmesinden; davacı hakkında, direksiyon eğitimi dersi sınavı uygulama ve değerlendirme komisyonu üyesi olarak görev yaptığı 17-18 Mayıs 2014 tarihlerinde yapılan direksiyon uygulama sınavlarında işleme esas alınan sınav denetim formunda kayıt altına alınan ve mevzuata aykırı olduğu iddia edilen fiilleri gerekçe gösterilerek Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Direksiyon Eğitimi Sınav Dersi Yönergesinin 6. maddesinin 2. fıkrasının (i) bendi gereğince direksiyon sınavlarında bir daha görev verilmeyeceğine ilişkin 23.06.2014 tarih ve 2584406 sayılı işlemin tesis edildiği, anılan işleme yapılan itirazın zımnen reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.Dava konusu işlemin dayanağı olan 02.04.2014 tarih ve 1360110 sayılı Makam Oluru ile yürürlüğe giren Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Direksiyon Eğitimi Sınav Dersi Yönergesinin 6. maddesinin 2. fıkrasının (i) bendinde; direksiyon eğitimi dersi sınav uygulama ve değerlendirme komisyonu ile diğer görevlilerden sınavda mevzuata aykırı hareket ettiği tespit edilenlere, herhangi bir inceleme veya soruşturmaya gerek kalmaksızın bir daha görev verilmeyeceği, düzenlenmiştir.Anılan Yönerge hükmünün iptali istemiyle açılan dava sonucunda Danıştay Onbeşinci Dairesi’nin 18/10/2016 tarih ve E:2016/92; K:2016/4981 sayılı kararı ile; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 42. maddesinde sınavlar, sınav yapıcılarının nitelikleri ile diğer usul ve esasların, İçişleri Bakanlığı’nın uygun görüşü alınarak Milli Eğitim Bakanlınca çıkarılacak yönetmelik (Milli Eğitim Bakanlığı Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliği) ile düzenlenmesinin öngörüldüğü, bu durumda 2918 sayılı Kanunun 42. maddesi uyarınca yönetmelik ile düzenlenmesi gereken konularda düzenleme getirmesi nedeniyle dava konusu Yönerge hükmünün hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.Dairemizin yukarıda anılan kararıyla dava konusu işlemin dayanağı Yönerge hükmü iptal edildiğinden, ortaya çıkan yeni hukuki durum nedeniyle işlem hukuka aykırı hale gelmiştir.Bu durumda; belirtilen gerekçeyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerekmekteyse de, farklı bir gerekçeyle dava konusu işlemi iptal eden İdare Mahkemesi kararı sonucu itibariyle hukuka uygun bulunmaktadır.Öte yandan; anılan iptal kararı sonrasında Milli Eğitim Bakanlığı Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliğin 05.12.2015 tarih ve 29553 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelik değişikliği ile yeniden düzenlenen 29. maddesinin 6. fıkrasında; “Sınav yürütme komisyonu üyeleri, direksiyon eğitimi dersi sınavı uygulama ve değerlendirme komisyonu başkan ve üyeleri, sınavda görevli diğer personel ve direksiyon usta öğreticilerinden görevine gelmeyen, geç gelen veya sınavda ilgili mevzuatta belirtilen görevleri yapmayan veya aykırı hareket edildiği gerekli inceleme ve soruşturma sonucunda tespit edilenlere sınav yürütme komisyonu başkanı bir yıl süreyle görev verilmemesini sağlar. Ayrıca bu kişiler hakkında idari işlem yapılır.” hükmüne yer verilmiş olup; söz konusu maddenin iptali istemiyle açılan davada, Dairemizin 12/10/2016 tarih ve E:2016/6791 sayılı kararı ile; dava konusu düzenlemeyle, trafik kazalarının önüne geçilebilmesi amacıyla mevzuata aykırı hareket eden görevlilere “sınavlarda bir yıl süreyle görev verilmemesi” şeklinde bir yaptırım uygulanması hükme bağlanmış ise de ulaşılmak istenen amaç ile yaptırım arasında makul bir dengenin sağlanabilmesi için mevzuata aykırı eylemin ağırlığına göre kademeli bir yaptırım sisteminin uygulanması gerektiği, her türlü mevzuata aykırılık için bir yıl gibi uzunca bir süre hak mahrumiyetine sebep olacak türden bir idari yaptırımın getirilmesinin fiil ile yaptırım arasındaki dengenin bozulmasına yol açacağı, dava konusu düzenlenmenin bu açıdan ölçülülük ilkesine aykırı olduğu, ayrıca dava konusu düzenlemenin çalışma hakkına ilişkin olduğundan uygulanması halinde telafisi güç ve imkansız zararların doğacağı gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı verilmiştir.Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile Samsun 1. İdare Mahkemesi’nin 18.03.2015 tarih ve E:2014/1495; K:2015/332 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.02.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi…” (Danıştay 15. Daire 16.02.2017 T. 2016/6790 E. 2017/803 K.)

 

v  Yürütmenin Durdurulması Tedbirinin Hukuki Niteliği ve Etkisine İlişkin Anayasa Mahkemesi Değerlendirmesi: “….Somut olayda başvurucu, RTÜK’ün kabulüne göre genel sağlığa zararlı olduğu aktarılan bir ürünün televizyon kanalına ait bir televizyon programında yapılan tanıtımı nedeniyle 10 gün süreli yayın durdurma yaptırımı ile cezalandırılmıştır (bkz. § 4). Başvurucu, bu işlemin iptali istemiyle yürütme durdurma talepli olarak yargı yoluna başvurmuştur. İlk derece mahkemesi incelemenin ilk aşamasında olayın niteliğini ve davanın durumunu dikkate alarak davalı taraf savunma dilekçesini sunmasından veya sunmak için verilen süre geçmesinden sonra yeni bir karar alınıncaya kadar işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Savunma dilekçesi sunulduktan sonra yeniden yapılan değerlendirme sonucunda ise Mahkeme, başvurucunun yürütme durdurma talebini reddetmiş ve kararı başvurucuya tebliğ etmiştir.31. RTÜK’e göre, 10 gün süreli yayın durdurma işlemine karşı yargı yoluna başvurulmuşsa da Mahkemenin yürütmenin durdurulması isteminin reddine yönelik verdiği kararın tebliğini izleyen günden itibaren işlemin gereklerinin yerine getirilmesi gerekir. RTÜK başvuruya konu işlem gerekçesinde Mahkemece yeni bir karar verilinceye kadar yürürlüğü durdurulan işlemin davalı tarafın savunmasından sonra verilen ikinci kararda yürürlüğünün durdurulmadığını, yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verildiğini vurgulamıştır. Bu karar üzerine icrailik vasfını yeniden kazanan işlemin gereğinin yürütmenin durdurulması talebinin reddi kararının tebliğini izleyen günden itibaren yerine getirilmemesi sebebiyle başvuruya konu yayın lisansının iptaline karar verilmiştir.32. İlk derece mahkemesi, yayın lisansının iptaline ilişkin işlemin öncesindeki süreci kronolojik olarak kararda açıklamıştır. Süreli yayın durdurma yasağına ilişkin ilk işlemden itibaren gelişen süreci anlatmış, lisans iptaline ilişkin tesis edilen ve başvuruya konu edilen ikinci işleme sebebiyet veren durumu karar gerekçesinde detaylı olarak değerlendirmiştir. Bu doğrultuda, süreli yayın durdurma kararının gereklerine aykırı olarak başvurucunun yayınlarına devam ettiği gerekçesiyle tesis edilen idari işlemi hukuka uygun bulmuştur. Bölge İdare Mahkemesi somut olaya ilişkin olarak Mahkemece tespit edilen hususlarda daha fazla bir değerlendirme yapmadan istinaf başvurusunu reddetmiştir. Danıştay da mevcut olaya ilişkin Bölge İdare Mahkemesinin kararının bozulmasını gerektirecek yasal bir neden bulunmadığını belirterek temyiz talebinin reddine karar vermiştir.33. Eldeki başvuruda çözüme kavuşturulması gereken mesele; bir süre yürütmesi yargı kararıyla durdurulan idari işlemin anılan karar ortadan kalktıktan ve bu muhataba tebliğ edildikten sonra idari işlemin gereklerinin ne zaman yerine getirileceğine ilişkindir. Nitekim başvurucu, bu konuda kanunda bir açıklık bulunmadığını ileri sürmektedir. Bu hususta idare hukuku alanında genel kabul gören görüş şu şekilde özetlenebilir:i. Kural olarak idari işlemler oluşturuldukları andan itibaren icrailik/yürütülebilirlik özelliğini taşımaktadırlar. İşlemin muhatabı konumundaki kişiler ise kural olarak tesis edilen işlemin gereklerini yerine getirmekle veya sonuçlarına katlanmakla yükümlüdürler. Bu durumun istisnası ise yargı makamlarınca verilen yürütmenin durdurulması kararlarıdır. İdari yargıda yürütmenin durdurulması kararıyla güdülen amaç, kişilerin hak arama özgürlüklerini daha etkili biçimde kullanabilmelerini sağlamaktır (AYM, E.2012/107, K.2013/90, 10/07/2013). Yürütmenin durdurulması kararı geçici bir tedbir olarak işlemin muhatabı açısından hukuki güvenlik sağlamaktadır. Bu bağlamda, yargı mercinin verdiği yürütmenin durdurulması kararı üzerine işlemin icrailik vasfı askıya alınmaktadır. Yürütme durdurma kararları, işlemin hukuka aykırılığıyla ilgili olarak kesin bir karar ortaya koymamakta, ilk bakışta (prima facie) uygulanmakla etkisi tükenecek işlemlerin veya uygulanması hâlinde telafisi güç ve imkânsız zarar doğuracak işlemlerin açıkça hukuka aykırı görülmesi hâlinde hukuki bir tedbir olarak verilmektedir. Yürütmenin durdurulması talebi yargılamanın her safhasında talep edilebilmekte ve Mahkemelerce uygun görülmesi hâlinde her aşamada yürütmenin durdurulması kararı verilebilmektedir.ii. Yürütmenin durdurulması kararları idarenin yargısal denetimine etkinlik sağlamaya yöneliktir. Yürütmeyi durdurma kararları, ilk bakışta hukuka aykırı olan ve uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğuracak olan işlemlerin davacı açısından zararlı sonuçlarını dava sonuna kadar ortadan kaldırmayı hedefleyen kararlardır. Nitelik itibarıyla iptal kararları gibi işlem açısından hukuka aykırılık yürütmenin durdurulması kararlarında da mevcut olup, iptal kararlarından farkı ise telafisi güç ve imkânsız zarar kavramdır. Bu kavram, hukuka uygunluk karinesinden yararlanan idari işlemin uygulandığı taktirde dava sonuçlanıncaya kadar davacıyı bu işlemin zararlı sonuçlarından korumayı hedefleyen bir olgudur. Buradan hareketle yürütmenin durdurulması kararları, dava sonuna kadar geçerli olmak üzere verilmiş bir tedbir kararı niteliğindedir (aynı yönde bakınız Danıştay Onikinci Dairesinin 27/12/2013 tarihli ve E.2015/3803, K.2018/4181 sayılı kararı).iii. İdari yargıda, davacı tarafın talebi uyarınca davanın ilk aşamasında belirli bir şarta veya süreye bağlanarak verilen yürütme durdurma kararları (davalının savunması alınıncaya kadar, ara kararına cevap verilinceye kadar vs.) işlemin icrailiğini askıya alıcı etki doğurmaktadır (benzer yönde uygulama için bkz. Danıştay Onuncu Dairesinin 27/12/2013 tarihli ve E.2013/8166 sayılı kararı). Bu şart gerçekleştikten sonra veya süre tamamlandıktan sonra yeni bir kararla bu etki devam ettirilebileceği gibi sona erdirme yönünde de irade gösterilebilir. İlk aşamada verilen karar, ilgiliye usule veya esasa yönelik kazanılmış bir hak sağlamamaktadır. Mahkemenin uyuşmazlığa konu olaya yönelik yaptığı değerlendirme sonunda yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verildikten sonra ise geçmişte tesis edilen işlem ilk tesis edildiği andan itibarenki geçerliliğini yeniden kazanmaktadır. Bu durumda işlemin muhatabı, Mahkemece sağlanan muafiyetten artık faydalanamayacak ve dava konusu işlemin gereklerini yerine getirmeye kaldığı yerden devam edecektir. Davanın ilk aşamasında işlemin yürütmesinin durdurulması lehine karar verilen kişi, daha sonra yürütme durdurma talebinin reddine yönelik verilen kararın tebliğini izleyen günden itibaren işleme bağlı olarak kendisine yüklenen sonuçlara katlanmak zorundadır.34. Başvuru konusu olayda; başvurucunun süreli yayın durdurma yasağına karşı yargı yoluna başvurduğu, bu başvuru sonucunda ise davanın aleyhine sonuçlandığı görülmektedir (bkz. § 11). Bireysel başvuruya konu edilen yayın lisansı iptalinin ise söz konusu süreli yayın durdurma işleminin uygulanmamasına bağlı olarak verildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda (bkz. § 33) açıklandığı üzere idare hukukunun genel kabulüne göre bir idari işlem hakkında verilen yürütmenin durdurulması talebinin reddi kararının tebliğini izleyen günden itibaren hakkında dava açılan idari işlem geçerlilik kazanacak ve icra edilebilir hâle gelecektir. Bu durumda yürütmenin durdurulması talebinin reddi üzerine idari işlemin ne zaman uygulanacağı konusunda idare hukuku yönünden bir belirsizliğin bulunduğundan bahsedilemez. Bir idari işlemin icra zamanı bakımından anılan kapsamda belirsizliğin olmadığı durumda ise bireysel başvuru yönünden idare hukukundaki bu genel kabulden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Bu doğrultuda somut olaya bakıldığında başvurucunun yürütmenin durdurulması talebinin reddine dair kararın kendisine tebliğ edilmesine rağmen 10 günlük yayın durdurma kararını uygulamadığı, dahası farklı bir TV logosuyla aynı frekans üzerinden yayına devam ettiği, 10 gün sonra ise yeniden eski logosunu kullanmaya başladığı (bkz. § 6) görülmektedir. Şu hâlde başvurucunun yayın yasağına ilişkin yerine getirmesi gereken sorumluluğa uygun davrandığı söylenemez…” (Anayasa 1. Bölüm 30.07.2025 T. 2021/22979 E. 2025 K.)

 

v  Danıştay’ın Yürütmenin Durdurulmasının Geçici Niteliğine İlişkin Vurgusu ve İdarenin Yetki Sınırlarının Belirlenmesi Hk. Karar: “…Bu noktada yürütmenin durdurulması kararlarının tarihi gelişimi hakkında biraz bilgi vermek gerekirse; 1925 yılında yürürlüğe giren 669 sayılı Cumhuriyet döneminin ilk Danıştay Kanunu’nun 46.maddesinde, “Şurayı Devlet’e dava ikame olunması ve Şurayı Devlet’in hükümlerine karşı turuku muayyenel kanuniyeye müracaat edilmesi icrayı tehir etmez. Ancak Deavi Dairesince yahut heyeti aleniyece tehiri icraya karar verilebilir” denilerek Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı verebileceği hükme bağlanmıştır. Ancak kanunda bu kararın hangi koşullarda verilebileceğine ilişkin herhangi bir düzenleme yer almamıştır. 1935 yılında yürürlüğe giren 3456 sayılı Danıştay Kanunu ile de tehiri icra düzenlenmiş olup, 1961 Anayasası’ndan sonra çıkarılan ve 12/06/1963 tarihinde yürürlüğe giren 521 sayılı Kanunun 94.maddesi ile “Danıştay’da idari dava açılması ve kanun yollarına başvurulması itiraz olunan idari işlemlerin veya yargı kararlarının yürütülmesini durdurmaz. Şu kadar ki, Dava Daireleriyle Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından birinin isteği halinde teminat karşılığı yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir” denilerek yürütmeyi durdurma kurumuna yer verilmiştir. Söz konusu düzenlemeyle, yürütmeyi durdurma kararı verilmesinde Danıştay’a geniş bir takdir yetkisi verilmiş olup, bu konuda kanunda herhangi bir şart aranmamıştır.Daha sonraki süreçte,1982 Anayasasının 125. maddesinin 4. fıkrasında ise, İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir. düzenlemesine yer verilerek yürütmenin durdurulması müessesesi anayasal bir zemine kavuşturulmuştur. Anılan anayasal düzenlemenin karşılığı olarak da 2577 sayılı Kanunun 27. maddesinde yürütmenin durdurulması kararı verilmesinin sınırları ve koşulları belirlenmiş olup, anılan Kanunun Kararların sonuçları başlıklı 28. maddesinde de, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. düzenlemesine yer verilerek idareler, gecikmeksizin, yargı makamlarınca verilen yürütmenin durdurulması kararının gereğini yerine getirmekle yükümlü kılınmıştır.İdari yargı makamlarınca yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için 2577 sayılı Kanunun 27. maddesi uyarınca idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birarada olması gerekmektedir. İdari yargı mercilerince verilen yürütmenin durdurulması kararlarının, yukarıda da aktarıldığı üzere, idarelerce gecikmeksizin uygulanması zorunludur. Bu durumda, idari işlemlerin uygulanması durdurulmaktadır yani idari işlemin uygulanması, yargılama sonuçlanıncaya kadar askıya alınmaktadır; bu kararlar, bir nevi yürütmenin durdurulmasına karar verildiği tarih itibariyla anılan idari işlemi işlemez hale getirmektedir fakat bu kararlar, doğrudan işlemin iptali sonucunu doğurmamaktadır; yargı makamlarınca hukuki denetim yapılmaya devam edilirken işlemin yürütmesi durdurulmaktadır. Kısacası, yürütmenin durdurulması kararları, idari işlemin denetimi ile ilgili yargılama sonucunda verilecek iptal ya da ret kararına kadar anılan işlem yönünden iptal kararı etkisi yaratan ve bu süreçte işlemin uygulanmasını durduran, işlemin askıya alınmasına neden olan kararlardır. Bu kararlar sonucunda, hukuk devleti ilkesi uyarınca, ilk aşamada hukuka aykırı olduğu sonucuna varıldığından ve uygulanmasının da bireyler ya da kamu açısından telafisi güç veya imkansız zararlar oluşturacağı da saptandığından, bu zararlardan bireylerin ve kamunun korunması amaçlanmıştır. Yargı makamlarınca, yargılama sürecinin sonunda verilen iptal ya da ret kararı ile yürütmenin durdurulması istemine ilişkin verilen kararlar son bulur ve etkisini yitirir; aksi bir düşünce, yürütmenin durdurulması kararı verildikten sonra devam eden yargılama sürecini anlamsız hale getirecek ve yargılama sonunda sadece iptal kararı verilmesi sonucunu doğuracaktır.Bu noktada, uyuşmazlığa geri dönülecek olursa; davacı şirket tarafından; Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun … tarih ve … sayılı işlemiyle bildirilen Mobil Elektronik Haberleşme Hizmetleri Azami Ücret Tarifesinin onaylanmasına ilişkin Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu’nun 23/09/2019 tarih ve 2019/DK-EDT/200 sayılı kararı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Haberleşme Genel Müdürlüğü’nün … tarih ve …sayılı işleminin davacı şirket bakımından iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açılan ve Danıştay Onüçüncü Dairesinin E: 2019/3839 esasına kaydedilen davada, Dairece verilen yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilişkin 06/02/2020 tarih ve E: 2019/3839 sayılı karara davacı şirket tarafından itiraz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 25/06/2020 tarih ve YD İtiraz No: 2020/201 sayılı kararı ile, hem 23/09/2019 tarih ve 2019/DK-EDT/200 sayılı Kurul kararının hem de davacı şirkete azami ücret tarifesine uyma yükümlülüğü getirilmesinin dayanağı olan Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Haberleşme Genel Müdürlüğü’nün … tarih ve … sayılı işleminin yürütülmesinin durdurulması sonucunda, söz konusu kararın ifasını teminen Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu’nun 17/11/2020 tarih ve 2020/DK-EDT/315 (2020/315) sayılı kararıyla, yeni bir hukuki durumun ortaya çıkmasına kadar Mobil Elektronik Haberleşme Hizmetleri Azami Ücret Tarifesi’nin davacı şirket için belirlenmemesine karar verilmiş, davacının azami ücret tarifesine uyma yükümlülüğünden muaf tutulduğu 2020/315 sayılı Kurul kararı sonrası onaylanan 17/02/2021 tarih ve 2021/DK-EDT/49 (2021/49) sayılı Kurul kararı, 31/03/2021 tarih ve 2021/DK-EDT/90 (2021/90) sayılı Kurul kararı ile 14/09/2021 tarih ve 2021/DK-EDT/90 (2021/90) sayılı Kurul kararı, davacı şirketi azami ücret tarifesinden muaf tutacak şekilde belirlenerek yürürlüğe girmiştir.Söz konusu davada, yargılama sürecinin sonunda, Danıştay Onüçüncü Dairesinin 19/10/2021 tarih ve E: 2019/3839 K: 2021/3362 sayılı kararıyla, davanın reddine karar verilmiş ve anılan karar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 24/11/2022 tarih ve E: 2022/731, K:2022/3398 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir. Dolayısıyla, Danıştay Onüçüncü Dairesinin E: 2019/3839 sayılı dosyasında dava konusu edilen işlem yargılama sonucunda yargı makamlarınca hukuka uygun bulunmuş olup; bu aşamada anılan dosyada verilen yürütmenin durdurulması kararının etkisi de, yargılama sonucunda verilen ve kesinleşen davanın reddi yolundaki karar ile sona ermiştir.Bu durumda, Danıştay Onüçüncü Dairesinin 19/10/2021 tarih ve E: 2019/3839 K: 2021/3362 sayılı kararıyla, azami ücret tarifesi belirlenmesine ilişkin işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve bu kararın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 24/11/2022 tarih ve E: 2022/731, K:2022/3398 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği dikkate alındığında, yargı kararları doğrultusunda davacı şirket yönünden azami ücret tarifesine uyma yükümlülüğüne ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.Açıklanan nedenlerle, Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyize konu kararının dava konusu işlemlerin iptaline yönelik kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.KARAR SONUCU:Açıklanan nedenlerle;1. Davacının temyiz isteminin reddine; davalı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun temyiz isteminin kabulüne2. Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyize konu 14/11/2023 tarih ve E:2022/3230, K:2023/4763 sayılı kararının Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu’nun 14/09/2021 tarih ve 2021/DK-ETD/285 sayılı kararı ile anılan Kurul kararının ekinde yer alan “Mobil Elektronik Haberleşme Hizmetleri Azami Ücret Tarifesi”nin 19/10/2021 tarihinden önce davacı şirketin azami ücret tarifesine tabi olması kısmı yönünden iptale ilişkin kısmının BOZULMASINA, davanın reddine ilişkin kısmının ONANMASINA,…” (Danıştay İD. İdari Dava Daireleri Kurulu 05.02.2025 T. 2024/1684 E. 2025/233 K.)

Sonuç olarak Danıştay’ın içtihatlarına göre yürütmenin durdurulması (YD), ancak açık hukuka aykırılık ve telafisi güç zarar şartlarının birlikte gerçekleşmesi hâlinde verilir. YD kararıyla idari işlemin uygulanması durur ve işlem öncesi durum geçici olarak geri gelir. Bazı hâllerde teminat aranabilir; istinaf ve temyizde ise (İYUK 52/4) bu şartlar aranmaksızın YD verilebilir. YD kararları imar planı, çevre izni, kamulaştırma, atama, sınav gibi pek çok işlemde uygulanmakta olup idari yargıda hak kayıplarını önleyen temel güvencelerden biridir.

Our Score
Click to rate this post!
[Total: 1 Average: 5]

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

📞 Hemen Ara