Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 4.7.2019 Tarihli, 2018/1688 E.,  2019/1553 K. Sayılı Kararı
“….Davacı dava dilekçesinde özetle; Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesinde öğretim üyesi olarak görevini sürdürdüğünü, davalı tarafından 21/07/2016 tarihinde Konya Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan bir iftira niteliğindeki ihbar neticesinde hakkında Konya Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Organize Suçlar Bürosunun 2017/33749Soruşturma sayılı dosyası ile hakkında soruşturma başlatıldığını, Konya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonunda FETÖ/PDY ile herhangi bir ilişkisinin bulunmadığının anlaşıldığını ve 17/11/2017 tarih ve 2017/37595Karar sayılı karar ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, bu sonuçlara rağmen gerek soruşturma döneminde gerek sonrasında FETÖ/PDY gibi bir örgüte mensup olma şüphesi altında manevi olarak zarar gördüğünü ve toplum nezdindeki itibarının da bundan etkilendiğini, bu süre zarfında sağlığının bozulduğunu, sıkıntılı, bunamlı 

günler yaşadığını, bu nedenlerle 04/08/2017-14/08/2017 tarihleri arasında 10 gün istirahat yapmak zorunda kaldığını, soruşturma neticesinde yapılan ihbarın 4 yıl önce dersine girdiği öğrencilerinden birisi olan Ö. Ş. tarafından yapıldığını, bu öğrenci ile hiçbir şahsi ilişkisinin olmadığını, sadece bir dersin sınavında kopya çekerken bu öğrenciyi yakaladığını, öğrencinin kininin buradan kaynaklandığını düşündüğünü, yapılan soruşturma neticesinde bu ihbarın asılsız ve kişinin bireysel kininden dolayı iftira niteliğinde olup bir suç uydurma olduğunu, bir haksız fiil ile manevi zarara yol açılması halinde bu zararın tazmini için dava açılmasının mümkün olduğunu belirterek 20.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA: Davalı duruşmadaki beyanında; davacı ile herhangi bir husumetinin bulunmadığını, kendisini 2013 yılındaki sınav sırasında “sana gösteririm, hesap sorarım” diye tehdit etmediğini, kendisinin ders çıkışı davacının yanına gittiğini, özel ders verip vermeyeceğini sorduğunu, vermeyeceğini söylediğini, kendisinin tekrarladığını, “parasıyla özel ders ver” dediğini, onun da veremeyeceğini söylediğini, kendisinin dönüp giderken davacının kendisine “Fethullah hocanın kitaplarını oku ondan sonra gel” dediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece yapılan yargılama sonunda özetle; davacı hakkında davalının ihbarına istinaden soruşturma açılarak takipsizlik kararı verilmişse de, davalının ihbar hakkını kullandığı, davacının yapılan soruşturmadan dolayı manevi zarara uğradığına ilişkin tanık, diğer yasal delil bildirmediği, davacının yapılan soruşturmadan dolayı manevi zarara uğradığını yasal ve kesin delillerle ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı istinaf başvuru dilekçesinde;mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığından sadece kararın istenilmiş olduğunu, dosyanın istenilmediğini, şüpheli suçlamayı kabul etmese de dosya istenildiğinde yapılan tahkikat, dinlenilen tanık beyanları ve bilgiler incelendiğinde görüleceği üzere şüpheli Ö. Ş.’in tarafına kişisel husumet beslediğinin, bundan dolayı ihbar ettiğinin anlaşılacağını,

Davalınındersinden geçemediği için ihbar ve şikayet hakkını kötüye kullandığını,

Dosyada belirtmiş olduğu üzere davalı hakkında tarafına iftira attığını beyan ederek Konya Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduğunu, neticesinde Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın davalı hakkında iftira suçundan iddianame düzenlediğini, bu iddianamenin Konya 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2018/440 Esas sayılı dosyasında kabul edildiğini,

Hakkında yapılan FETÖ/PDY terör örgütüne üye olmak suçlamasının çok ağır olduğunu, tarafını olumsuz etkilediğininaçık olduğunu, suçlamadan sonra yaşadığı elem ve ıstırap ile psikolojik etkilerini ömür boyu yaşamak zorunda kalacağının izahtan vareste olduğunu, bu olay neticesinde kişilik haklarının zedelendiği, iç huzurunun bozulduğu ve zarar gördüğü sabit olmasına rağmen mahkemenin gerekçesinin hukuk ve hakkaniyetle bağdaşmadığını belirterek usul ve yasalara aykırı olarak verilen yerel mahkeme kararının incelenerek kaldırılmasını, yeniden yargılama yapılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR: Davalının haksız fiil niteliğinde eylemi bulunup bulunmadığı ve davacı lehine manevi tazminat ödetilmesi şartlarının oluşup oluşmadığı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, haksız şikayet nedeniyle kişilik haklarının zedelenmesinden dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.

Davacı, Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesinde öğretim üyesi olarak görevini sürdürdüğünü, davalı tarafından yapılan iftira niteliğindeki ihbar neticesinde hakkında soruşturma başlatıldığını, yürütülen soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, gerek soruşturma döneminde gerek sonrasında manevi olarak zarar gördüğünü ve kişilik haklarının zedelendiğini belirterek 20.000TL manevi tazminatın ödetilmesini istemiş, davalı ise davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup davacı, süresi içinde yukarıda yazılı sebeplerle istinaf isteminde bulunmuştur.

Dairemizce Konya Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Organize Suçlar Bürosunun 2017/33749Soruşturma 2017/37595Karar sayılı dosyası celpedilmiş, incelenmesinde, şüphelinin A. A. Sertkaya, suçun silahlı terör örgütüne üye olma suçu olup, ihbar tarihinin 21/07/2016 tarihi olduğu, 17/11/2017 tarihli karar ile “İhbarcı Ö. Ş. isimli şahsın alınan beyanında FETÖ/PDY’ye yakınlığı ile bildiği ve isimlerini hatırlamadığı birçok öğrenci arkadaşının A. A. Sertkaya’nın derslerinden sorunsuz geçtiğini, kendisinin bu arkadaşlarından bazıları ile konuştuğunda Fethullah Gülen cemaatine gittiklerini, A. A. Sertkaya’nın da bu cemaatten olduğunu söylediklerini, kendisinin A. A. Sertkaya’nın dersinden geçemediğini, A. A. Sertkaya’nın kendisine Fethullah Gülen’e ait kitapları okumasını istediğini, özel ders vermeyeceğini söylediğini, kendisinin kabul etmediği için sınıfta kaldığını ve okulu uzattığını beyan ettiği, bilgi sahipleri A. Berber, Z. Özçelik ve Y. Uzun beyanlarında; A. A. Sertkaya’nın FETÖ/PDY terör örgütü ile ilgili bir sohbet toplantısına gittiğini duymadıklarını, FETÖ/PDY lehine hiçbir konuşmasına rastlamadıklarını, kendisine iftira atıldığını düşündüklerini beyan ettikleri, şüphelinin alınan beyanında ihbarcı Ö. Ş.’in iddialarını kabul etmediği, bu bakımdan şüphelinin öğrencisi olduğu anlaşılan ve tarafsız olamayacağı değerlendirilen ihbarcı bilgi sahibinin beyanına itibar edilmediği, diğer bilgi sahiplerinin beyanlarından şüpheli A. A. Sertkaya’nın örgütsel faaliyette bulunmadığının anlaşıldığı,

..
.. şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair somut, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, ..

Şüphelinin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile irtibatının olduğuna ve örgüt hiyerarşisi içinde bulunduğuna dair hakkında kamu davası açılabilmesi için yeterli şüphe ve delilin bulunmadığı tüm dosya kapsamından anlaşılmakla” gerekçesiyle şüpheli hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.

Dairemizce, davalının iftira suçundan dolayı yargılandığı Konya 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2018/440 Esas sayılı dosyasının akibeti sorulmuş,verilen cevapta dosyanın karara çıktığı belirtilerek karar sureti gönderilmiş, 2019/344 Karar sayılı 19/03/2019 tarihli kararın incelenmesinde, katılanın A. A. Sertkaya, sanığın Ö. Ş. olduğu, suçun iftira suçu olup, suç tarihinin 21/07/2016 tarihi olduğu, 19/03/2019 tarihli karar ile “…sanık suçlamayı kabul etmese de; müştekiAhmet hakkında dosyada mevcut bilgilere göre Ö.’in kişisel husumet beslediği katılanı ihbar ettiği, zira sanık Ö.’in katılanın dersinden geçemediği, sanığın iftira kastıyla hareket ettiği, bu haliyle sanığın suçtan kurtulmaya yönelik savunmalarına itibar edilmeyerek sanığın TCK’nın 267/1. maddesi gereğince cezalandırılması” gerektiği gerekçesiyle sanığın işlediği sabit olan katılana yönelik iftira suçundan dolayı eylemine uyan TCK’nın 267/1 maddesi gereğince neticeten 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına itiraz yolu açık olmak üzere karar verildiği anlaşılmıştır.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2014/17625 Esas, 2015/14873 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder nitelikte bir hüküm olmadığından hukuk yargıcı yönünden bağlayıcı değilse de, bu durum ceza mahkemesi dosyasının delil olma niteliğini değiştirmemektedir.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.

Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, Türk Borçlar Kanununun 58. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.

Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Somut olayda, davacının Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesinde öğretimgörevlisi olduğu, aynı üniversitede öğrenci olan davalının 21/07/2016 tarihinde BİMER’e başvurarak davacının FETÖ üyesi olduğunu belirttiği, davalının ihbarı üzerine davacı hakkında Konya Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Organize Suçlar Bürosu tarafından yapılan soruşturma neticesinde davacınınFETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve örgüt hiyerarşisi içinde bulunduğuna dair hakkında kamu davası açılması için yeterli şüphe ve delil bulunmadığından şüpheli hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği, davalı soruşturma aşamasında vermiş olduğu beyanında, davacının kendisine Fethullah Gülen’e ait kitapları okumasını istediğini iddia etmiş ise de, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma dosyası kapsamına göre, öğretim görevlisi olan davacının FETÖ/PDY terör örgütüyle ilgili bir sohbet toplantısına gittiğinin duyulmadığı, bilgi sahiplerince davacı tarafından FETÖ/PDY lehine hiçbir konuşma yapıldığına rastlanılmadığının bildirildiği, davalının davacının öğrencisi olması ve özel ders talebinin davacı tarafından kabul edilmemesi, ayrıca davacının dersinden geçmemesi nedeniyle tarafsız olmayacağının kabul edilmesi gerektiği, Cumhuriyet Savcılığınca yapılan soruşturma neticesinde, davacının Bank Asya’da açılmış bir hesabının bulunmadığı, Konya Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü yazısına göre davacının yurt genelinde herhangi bir dernekte kaydının bulunmadığı,davacının sadece Eğitimciler Birliği Sendikasına üyeliğinin bulunduğu, yine yurt genelinde FETÖ/PDY ilişkili bir sendika kaydının bulunmadığı,davacının geçmiş yıllarda birden çok yurtdışına seyahat ettiği tespit edilmiş ise de yapmış olduğu uçuşlar esnasında birlikte hareket ettiği FETÖ şüphelisinin olmadığınınbelirlendiği,ayrıca davalının iftira suçundan dolayı yargılandığıKonya 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2018/440 Esas sayılı dosyasında, davalının dersinden geçemediği için kişisel husumet beslediği davacıyı ihbar ederek iftira kastıyla hareket ettiği kanaatine varıldığı dikkate alındığında, davalının şikayet ve hak arama özgürlüğü sınırlarını aşarak sırf davacıya zarar vermek kastıyla şikayette bulunarak davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğu, bu nedenle davacı lehine manevi tazminat şartlarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.

Kişilik hakları saldırıya uğrayan kimse Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi hükmü uyarınca manevi tazminat adı altında bir miktar para ödetilmesini isteyebilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken aynı Kanunun 51. maddesi uyarınca durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önünde tutmalıdır. Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre karar vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi hükmüdür. Bu kapsamda manevi tazminatın miktarı belirlenirken tarafların kusur oranı, sıfatı, statüsü, sosyal ve ekonomik durumları ile eylemin işleniş biçimi ve yöntemi dikkate alınmalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenler karar gerekçesinde objektif olarak gösterilmelidir. Manevi tazminat adı altında hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek nitelikte olmalı fakat bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmediği unutulmamalıdır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

Şu durumda,olay tarihi, olayın gerçekleşme biçimi ve sonuçları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile manevi tazminatın bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna yönelik bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği yönündeki ilkeler de nazara alındığında, davacı yararına 3.000TL manevi tazminatın ödetilmesinin davacıda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştireceği ve manevi tazminatın amacına uygun olacağı kanaatine varıldığından davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-b-3 maddesi uyarınca kaldırılmasına ve davanın kısmen kabulüyle 3.000TL manevi tazminat ödetilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; A-)Davacı tarafın istinaf başvurusunun duruşma yapılmadan KABULÜ ile,Konya 4.Asliye HukukMahkemesinin02/05/2018 gün ve 2017/1050 Esas, 2018/478 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,…

Kararın Özeti:
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükümüne havidir. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.

Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğü ile birlikte yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, Türk Borçlar Kanununun 58. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.

Yargıtay bu kararında iftira suçu nedeniyle failin eyleminden kaynaklı davacının uğramış olduğu zarara karşılık manevi tazminata hükmetmiştir. Esasında her ne kadar manevi tazminat kararı verilmiş ise de ispatlandığı takdirde maddi tazminat da talep edilebilecektir. Bu sebeple iftira suçuna uğrayan mağdur, iftiranın failine dava açarak maddi-manevi zararlarının karşılanmasını talep edebilirler.