- Minval Hukuk
- Tazminat Hukuku
- 17 Kasım 2025
Noterler, hukuk sistemimizce kamu güvenliği ve hukuki istikrarın teminatı olarak görev yapan kamu görevlileridir. Nitekim 1512 sayılı Noterlik Kanunu çerçevesinde, noterler yalnızca vatandaşlar arasında yapılan işlemleri belgelendirmekle kalmaz, aynı zamanda devletin hukuki temsil yetkisini de kullanırlar. Yine aynı sayılı Noterlik Kanunu’nun 1. maddesi, noterlerin yapabileceği işleri düzenlemiş olup noterlerin; resmî belgeleri düzenleyerek hukuki işlemlerde güvenliği ve taraflar arasında ihtilafları önlemeyi amaçlayan kurum olarak tanımlamakta ve yetki sınırlarını belirlemektedir.
Noterin Hukuki/Tazminat Sorumluluğu Nedir?
Noterlik işlemlerinde zarar doğması halinde, zarar gören kişi maddi veya manevi tazminat talebiyle noter aleyhine dava açabilir. Sık karşılaşılan durumlar arasında; görevin ihmal edilmesi, işlemin yapılmaması, hatalı veya eksik yapılması, sahte vekâletname veya sahte kimlik ile işlem yapılması sayılabilir. Bu tür hallerde ortaya çıkan zararlar, noter işleminin kusurunun olup olmadığına bakılmaksızın tazminat talebine konu edilebilir.
Noterlerin hukuki sorumluluğu ise, 1512 sayılı Kanun’un 162. Maddesinde ; ‘Stajyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar ‘’ ifadeleri ile açıkça düzenlenmiş olup KUSURSUZ SORUMLULUK İLKESİNE dayanır. Bu ilke, noterlerin üst düzey dikkat ve özen göstermiş olsalar dahi, işlemlerinden doğacak zararlardan sorumlu tutulmalarını öngörür. Örneğin, bir vekâletname düzenlenirken kimlik kontrollerinin mevzuata uygun yapılmaması veya gerekli belgelerin eksik olması, noterlerin doğrudan sorumluluğunu doğurur. Zarar gören tarafın kendi kusurunu ispat etmesi gerekmez; işlemin hukuka aykırı olması ve zararla aralarındaki illiyet bağı yeterlidir.
Ayrıca, noterlerin sorumluluğu devletin teminatı altında olup müteselsil niteliktedir. Bu nedenle zarar gören kişi, noter işlemlerinden doğan zararlarda doğrudan devlet kurumlarına da başvurarak tazminat talebinde bulunabilir. Bu mekanizma, hukuki güvenliği güçlendirir, tarafların eşit haklara sahip olmasını sağlar ve işlemlerin şeffaflığını artırır.
Özetle, noterler hem devletin resmi temsilcisi hem de hukuki güvenliği temin eden kamu görevlileri olarak görev yaparlar. Kusursuz sorumluluk ilkesi, noterlerin görevlerini titizlikle yerine getirmesini sağlarken, zarar görenlerin hızlı ve etkin bir şekilde tazminat hakkı elde etmelerine imkân tanır. Bu düzenleme, hukuki güvenlik ve toplumsal adalet açısından kritik bir mekanizma olarak işlev görmektedir.
Noterlerin Kusursuz Sorumluluğunun Şartları
Kusursuz sorumluluk, noter işlemlerinde objektif ve nesnel sorumluluk ilkesine dayanmaktadır. Bu sistemde, noter her türlü dikkat ve özeni göstermiş olsa bile, işlemden doğan zarar karşısında sorumluluk doğar. Yani zarar gören kişinin, noterin kusurunu ispat etmesine gerek yoktur; bu durum mağduru koruyan bir hukukî güvence sağlar.
Kusursuz sorumluluğun ortaya çıkabilmesi için birkaç temel unsur bulunur:
- ZARARIN VARLIĞI: Noter işlemi sonucu, maddi veya manevi bir kayıp oluşmuş olmalıdır. Bu zarar, doğrudan noter işlemi ile ilişkilendirilebilmelidir.
- İŞLEM İLE BAĞLANTI: Zararın, noterlik işlemiyle doğrudan bağlantısı olması gerekir. İşlem ne kadar özenli yapılmış olursa olsun, zarar meydana geldiyse sorumluluk doğabilir.
- HUKUKA AYKIRILIK: İşlem, yürürlükteki mevzuata veya noterlik görev kurallarına aykırı olmalıdır. Örneğin, kimlik tespiti eksik veya hatalı yapılmışsa veya vekâletname sahte belgelerle düzenlenmişse, noter işlemin hukuka aykırılığı nedeniyle sorumlu tutulur.
- İLLİYET BAĞI: Zarar ile noter işlemi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu bağın varlığı, sorumluluğun temelini oluşturur ve noter işleminin doğrudan sonucu olarak zararın meydana geldiğini gösterir.
Nitekim Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, 2021/2031-E, 2022/6477-K sayılı, 06.04.2022 tarihli kararında; “…4721 sayılı TMK’nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ”Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.” hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu sicil müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Bunun yanı sıra, her ne kadar davacı noterde düzenlenen sahte vekaletnameye dayalı olarak satın aldığı taşınmazın, sonradan yolsuz tescil nedeniyle tapu kaydının iptal edilerek gerçek maliki adına tescil edilmesi nedeniyle zarara uğramışsa da, kusurun varlığı ya da yokluğu devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin rücuu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.Bu nedenle, somut olayda 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle Hazine’nin sorumluluğunun söz konusu olacağı,Ayrıca … Noterliği’nce tanzim olunan sahte sahte kimlik ve belgelerle dava konusu taşınmazın satışının yapıldığı, Noterlerin hukukî sorumluluğunu düzenleyen 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi “Stajiyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar.Noter, birinci fıkra gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajiyer veya noterlik personeline rücu edebilir.” şeklinde düzenlenmiş olup anılan maddede kusurdan söz edilmemiş olduğundan, noterlerin bu göreve ilişkin kişisel sorumlulukları, kusursuz sorumluluk esasına göre düzenlendiğinden ceza dosyası ve dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde Hazine’nin ve noterin sorumluluğu tartışılmadan yetersiz gerekçe ile noter ve Hazine yönünden davanın reddine karar verilmesi, Doğru görülmemiştir….”. Denilerek sahte vekâletname düzenleyen noterin kimlik tespitini mevzuata uygun yapmaması nedeniyle, kusuru olmasa dahi sorumlu tutulabileceğini açıkça belirtmiştir. Bu karar, noterlerin kusursuz sorumluluk ilkesine tabi olduğunu ve hukuka aykırı işlemlerden doğan zararların mutlaka tazmin edilmesi gerektiğini teyit eder.
Noterlerin Hukuki Sorumluluğunu Kaldıran Haller
Noterlerin, 1512 sayılı Noterlik Kanunu çerçevesinde üstlendikleri kamu görevi gereği, işlemlerinden doğan zararlardan sorumlu tutulmaları esas olmakla birlikte, bazı özel durumlarda bu sorumluluk kaldırılabilir. Bu istisnai haller, kusursuz sorumluluk ilkesinin sınırlarını çizen ve hukuki dengeyi sağlayan önemli düzenlemelerdir. Bu durumlar şunlardır:
- ZARAR GÖRENİN AĞIR KUSURU:
Zarar gören kişinin, noter işlemi sırasında veya öncesinde ağır kusurlu davranışlarda bulunması, illiyet bağını kesebilir ve noterin sorumluluğunu ortadan kaldırabilir. Örneğin, sahte kimlik ibrazı veya kimlik bilgilerini kasıtlı olarak yanlış beyan etme gibi durumlar, noterin sorumluluğunu etkileyebilir. - MÜCBİR SEBEP DURUMLARI:
Doğal afetler, savaş, terör eylemleri gibi kontrol dışı ve öngörülemeyen olaylar, noterlerin sorumluluğunu kaldıran mücbir sebep halleri arasında yer alır. Bu durumlar, noterin iradesi dışında gelişen olaylar olup sorumluluk doğurmaz. - ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARIN AĞIRCA KUSURU:
Noter işlemi sırasında, üçüncü şahısların ağır kusurlu davranışları, noterin sorumluluğunu etkileyebilir. Örneğin, bir kişinin sahte belge sunarak işlem yapması durumunda, noter bu durumu fark etmemişse, üçüncü şahsın kusuru nedeniyle noterin sorumluluğu ortadan kalkabilir.
Nitekim Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 23.03.2022 T. 2022/819 E. 2022/2615 K.. sayılı kararında, “..Belgenin sahteliği hususundaki en önemli kıstas, belgenin veya kimliğin aldatma yeteneğine (iğfal) sahip olup olmamasıdır. Zarar doğuran işlem veya eylemde aldatma (iğfal) kabiliyetine sahip bir kimlik veya belgesinin kullanılması hâlinde noterin sorumluluğunun doğmayacağının kabul edilmesi gerekir. Ancak, detaylı bir incelemeyle ortaya çıkacak sahteliğin fark edilmesi noter veya çalışanından beklenemeyecek bir durumdur. Nüfus cüzdanındaki seri ve T.C kimlik numarasının bulunmaması, numaranın on bir haneli olmaması, eksik veya fazla olması, doğum yerinin ilçe veya merkez ilçe olarak yazılmaması, soğuk damganın veya motorlu araç tescil belgesinde mühür bulunmaması, tescil belgesindeki bilgilerin kullanılan kimlik ile veya motor sicil numarası veya şasi numarasının birbirine uymaması gibi hâller “somut sorumluluk nedenleri” olup, noterlerin ve çalışanlarının yapmış oldukları işlemlerde, sorumluluk sebepleri, her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir. …” DİYEREK İĞFAL KABİLİYETİNE SAHİP SAHTE KİMLİK İLE İŞLEM YAPAN KİŞİNİN AĞIR KUSURU NEDENİYLE NOTERİN SORUMLULUĞUNUN KALDIRILMASINA HÜKMETMİŞTİR. Bu karar, noterlerin sorumluluğunun, işlemi gerçekleştiren tarafların davranışlarına bağlı olarak değişebileceğini göstermektedir.
Notere Tazminat Davası Açılması ve Sorumluluğu Yargıtay Kararları
Noterlerin hukuki sorumluluğuna dayalı tazminat davalarında, davanın görülmesinden sorumlu mahkeme, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m.2 uyarınca ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDİR. Yetkili mahkeme ise HMK’nın yetki hükümlerine göre belirlenir. Bu kapsamda, HMK m.6’ya göre, davalı noterin dava tarihindeki yerleşim yeri mahkemesi, asıl yetkili mahkeme olarak kabul edilmektedir. Burada eğer bir notr aleyhine dava açılmışsa ya da noter soruşturma altındaysa noterlik hizmetinin kesintiye uğramaması için geçici yetkili bir noter atanır.
Buna ek olarak, HMK m.16 hükmü, haksız fiil nedeniyle açılan DAVALARDA ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİ DÜZENLEMİŞTİR. Söz konusu maddeye göre, haksız fiilin işlendiği yer, zararın meydana geldiği yer veya zararın ortaya çıkmasının muhtemel olduğu yer ile zarar görenin ikametgahı mahkemeleri de yetkilidir. Bu yetkiler, kesin yetki kapsamında olmayıp, HMK m.6’daki genel yetkiyi ortadan kaldırmaz.
Aşağıda, noterlerin hukuki sorumluluğuna ilişkin Yargıtay kararlarından bazıları bulunmaktadır:
- NOTERİN KUSURSUZ SORUMLULUĞU HAKKINDA EMSAL KARAR; Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 01.06.2016 T. 2015/2441 E. 2016/6202 K. Sayılı kararında ; “..İncelenen dosya kapsamına kararın dayandığı gerekçeye ve davacının sahte vekâletnameye dayalı olarak satın aldığı taşınmazın, sonradan yolsuz tescil nedeniyle tapu kayıtlarının iptal edilerek asıl maliki adına tescil edilmesi nedeniyle uğradığı zararın vekâletname düzenlenmesi ile bu sahte vekâletnamenin tapuda yapılan tescil işlemine dayanak olarak alınmasıyla ortaya çıktığı, bu durumda, davacının zararı ile tapuda yapılan işlem arasında uygun illiyet bağının kesildiğinden sözedilemeyeceği gibi vekâletnamede kullanılan asıl malike ait olduğu belirtilen sahte nüfus cüzdanının iğfal kabiliyetinin bulunmaması nedeniyle de davalı noter vekilinin kendisinden beklenen dikkat ve özeni gösterdiğinden bahsedilemeyeceği, davacının zararının, sahte vekâletname ve tapu dairesinde yapılan işlemden kaynaklandığı, kusursuz sorumluluk ilkelerine göre zararın tazminine ilişkin koşulların oluştuğu ve tazminat miktarının yöntemince belirlendiği anlaşıldığından…”
- NOTERİN CEZAİ ZAMANAŞIMI HAKKINDA EMSAL KARAR; Yargıtay HG. Hukuk Genel Kurulu 10.04.2013 T. 2012/4-1161 E. 2013/498 K.; “..Görüldüğü üzere, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddenin 2.fıkrası gereğince, eylemin aynı zamanda Ceza Kanunu’nda suç sayılması halinde, daha uzun olur ise olayda ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı, dolayısı ile bu durumda B.K.nun da ki kısa zamanaşımı sürelerinin uygulanamayacağı hususu açıkça anlaşılmaktadır. Söz konusu hüküm, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Sonuçta; haksız eylemin suç oluşturması durumunda o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır. Hemen burada, davalı hakkında ceza yargılaması sonunda verilen ceza mahkemesi kararı ve karara dayanak alınan yasal düzenlemeler değerlendirilmelidir. Somut olay bu hukuksal çerçevede değerlendirildiğinde: davacı, davalı noterin, personeli olan noter katibi tarafından düzenlenen satış işlemini onaylarken denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürmektedir..”
- ZARAR GÖREN İLE NOERİN BİRLİKTE KUSURU HALİNDE İNDİRİM YAPILMASI HAKKINDA EMSAL KARAR; Yargıtay 3. Hukuk Dairesi – Karar : 2019/19; “…Somut uyuşmazlıkta, davacı; noterdeki resmi işlem ile çalıntı olduğu sonradan anlaşılan aracı bedel ödeyerek satın aldığını, bu işlemden sonra ruhsat aslı ile araç üzerindeki şase nosunu kontrol ettiğini, numaraların birbirini tutmadığını görmesi üzerine işlem yaptığı noterliğe giderek polise haber verdiğini ifade etmiştir. Davacının bu beyanından yaptığı basit bir kontrol ile haksız fiile maruz kaldığını hemen satış sonrasında bizzat anlayabildiği ortaya çıkmaktadır. Bu haliyle; oto alım-satım işi ile iştigal eden davacının, satıcı ve araç hakkında yeterli araştırma yapmaması ve satışa esas olan belgeler ile satıma konu aracın şase numarasını satış işlemi öncesinde incelememesi, noterde satış işlemi yapılmadan önce kendisinden beklenen özeni gösterip olaya uygun bir araştırma yapmaması -bu tür kontrolleri mesleği gereği rutin olarak yapması gereken- davacının bölüşük ( müterafik ) kusurunun varlığını göstermektedir. O halde mahkemece; davacının bölüşük ( müterafik) kusurunun varlığı kabul edilerek, yukarıda anılan madde hükmü uyarınca, davalı noterin sorumlu olduğu tazminat miktarından uygun bir indirim yapılması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yukarıdaki gerekçe ile davanın tümden kabulü yönünde hüküm tesisi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir …”
Yine Noterlerin Sorumluluğuna ve Tazminat Davasına ilişkin emsal nitelikteki bir takım karar künyeleri ise aşağıda sunulmaktadır;
Ø YHGK., 6.3.2013, 2012/4-800, 2013/322.
Ø Yargıtay 4.HD., 16.11.1982,8932/10570
Ø Yargıtay 4.HD., 25.06.2007, 6459/8597.
Ø Yargıtay 4.HD. 30.4.2001 E.3236, K.4369
Ø Yargıtay 3.HD., 3.12.2012, 20157/24792
Ø Yargıtay 13.HD., 1.3.1993, 363/1676,
Ø Yargıtay 4.HD., 16.1.2012, 2011/15234, 2012/249.
Ø Yargıtay HD., 09.02.2010, 2009/7021, 2010/1034.
Ø Yargıtay 4.HD., 10.11.2008,, 2008/1699, 2008/13767.
Noterin Sorumluluğu Zaman Aşımı Süresi Ne Kadardır?
Noterlerin hukuki sorumluluğu, haksız fiil sorumluluğu niteliğinde olup, bu sorumluluğa ilişkin zamanaşımı süreleri, Türk Borçlar Kanunu (TBK) m.72’ye göre belirlenir. TBK m.72, haksız fiillerde üç farklı zamanaşımı süresi öngörmektedir:
- Bir yıllık süre: Zarar gören kişinin zararı ve zararı doğuran faili öğrendiği tarihten itibaren başlar.
- On yıllık süre: Zarar gören, zararı ve faili geç öğrense bile, haksız fiile sebep olan olayın gerçekleştiği tarihten itibaren en fazla on yıl geçtikten sonra dava açılamaz.
- Ceza zamanaşımı süresi: Eğer noterin haksız fiili aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ve bu suç için TBK’de öngörülenden daha uzun bir ceza zamanaşımı süresi belirlenmişse, bu süre uygulanır.
Noterlerin cezai sorumluluğu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi kapsamında, görevini kötüye kullanma veya resmi belgede sahtecilik halleriyle doğar. Noter, görev ve denetim yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde, personelinin hatalı veya eksik işlemlerinden kaynaklanan zararlardan dolayı sorumludur.
Ayrıca Ceza yargılamasının sonucu (örneğin beraat) zamanaşımı süresini etkilemez. BÖYLECE, NOTER İŞLEMLERİNDEN KAYNAKLANAN ZARARLAR KARŞISINDA HEM BORÇLAR HUKUKU HEM DE CEZA HUKUKU DÜZENLEMELERİ BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLMEKTEDİR.
Noterin Cezai Sorumluluğu Yargıtay Kararı
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 30.04.2001 T. 2001/3236 E. 2001/4369 K. sayılı kararında ; “…Dava, haksız eylem nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Davacı, sahibi olduğu kamyonun sahte vekaletname tanzim edilerek satılması nedeniyle uğradığı zararın tazminini istemektedir. Davalılardan noter Ahmet Şekip’in zamanaşımı savunması, bu davalı hakkında ceza davası bulunduğu ve ceza zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmiştir. Zararın meydana gelmesine neden oluşturan sahte vekaletnamenin 30.9.1987 tarihinde düzenlendiği, eldeki davanın ise 15.10.1993 günü açıldığı anlaşılmaktadır, incelenen ceza dosyası içeriğinden, hazırlık soruşturması sırasında davalı noter yönünden takipsizlik kararı verildiği, hakkında kamu davası açılan öteki davalının evrakta sahtekarlık suçundan cezalandırılmasına karar verildiği, noter hakkında açılmış bir ceza davası bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dosyadaki fotokopiden sahte vekaletnamenin davalı noter mi yoksa başka bir noterlik görevlisi tarafından mı düzenlenmiş olduğu anlaşılamamaktadır. Şayet vekaletname davalı noter tarafından düzenlenmemişse, Noterlik Yasasının 162. maddesinde ifadesini bulan hukuki sorumluluk için, genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Bu bağlamda düzenlenen ve sahte olduğu iddia edilen vekaletname bizzat noter tarafından düzenlenmemişse artık noter hakkında ceza zamanaşımı değil, BK.nun 60. maddesinde belirtilen genel zamanaşımı uygulanacaktır. Ceza zamanaşımı, suç teşkil eden eylemi bizzat yapan hakkında uygulanır. Şu durum karşısında vekaletname aslı getirtilip kim tarafından düzenlendiği incelenip araştırılarak ceza veya hukuk zamanaşımı sürelerinden hangisinin uygulanacağının buna göre değerlendirilerek varılacak uygun sonuç çevresinde bir hüküm kurulması gerekirken karar yerinde gösterilen gerekçelerle davalı Ahmet Şekip’in sorumluluğuna karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…”
Yine Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/2213-E, 2015/12053-K sayılı kararında; “..Yasanın, zamanaşımı süresinin başlaması için alacaklının belli olguları öğrenmiş olması koşulunu aradığı hallerden biri, haksız fiilden kaynaklanan tazminat borcudur. Buna ilişkin bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerini öngören 26.10.2010 dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı B.K. nun 60. maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresinin, zarar görenin, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında, alacaklı zararın varlığını ve zarar vereni bilmediği sürece, zamanaşımı süresi başlamayacaktır. Zararın varlığını öğrenme koşulu, öncelikle zararın gerçekleşmiş olmasını gerektirir: Henüz gerçekleşmemiş bir zararın, herkes gibi, o zararın tazminini isteyebilecek olan alacaklı (zarar gören) tarafından da öğrenilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, hukuka aykırı fiil işlenmesine rağmen, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış; zararın ortaya çıkması için, fiil tarihinden sonra birtakım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, doğal olarak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması da mümkün olmayacaktır. Söz konusu hüküm, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Sonuçta; haksız eylemin suç oluşturması durumunda o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır. Somut olay bu hukuksal çerçevede değerlendirildiğinde: davacı, davalı noterin, personeli olan noter katibi tarafından düzenlenen satış işlemini onaylarken denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürmektedir…..HGK’nun 10.04.2013 tarih, 2012/4-1161 E. – 2013/498 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi, ceza davasının beraatle sonuçlanmasının uygulanacak ceza zamanaşımı süresini değiştirmeyeceği açıklanmıştır. Bu durumda, ceza zamanaşımı süresinin geçmediği anlaşıldığından, mahkemece; davanın esası hakkında taraflardan delilleri sorularak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” şeklinde hüküm kurmuştur.
Notere Karşı Tazminat Davası Dilekçe Örneği
………. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
DAVACI:
DAVALI:
KONU :Davalı 2. Noterinin sahte kimlik kullanılarak arsa satışı için vekaletname ve taşınmaz satış vaadi sözleşmesi düzenlemesi sonucunda müvekkilimizin uğradığı maddi zararların tazmini talebidir.
AÇIKLAMALAR:
- Müvekkilimiz, ……… tarihinde, ……….. nolu telefondan kendisini ……… olarak tanıtan şahısla iletişime geçmiş; söz konusu şahıs, halasına ait ………… Mahallesi, ………… İlçesi’ndeki 3…………….. m² arsanın satışını yapmak istediklerini bildirmiştir. Taraflar, arsanın 000.000,00 TL bedelle satışı konusunda anlaşmışlardır.
- Müvekkiller, söz konusu şahsın diyaliz hastası olduğunu iddia ederek kendilerine arsanın satışı için vekaletname ve taşınmaz satış vaadi sözleşmesi verebileceğini söylemesi üzerine davalı 2. Noterliğine gitmişlerdir. Burada, kendisini ……… olarak tanıtan kişi, sahte kimlik kullanarak veraset ilamı çıkarmış ve taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile vekaletnameyi müvekkillerin huzurunda düzenlemiştir (EK-1, EK-2).
- Müvekkiller, söz konusu vekaletname ve satış vaadi sözleşmesine dayanarak 17.08.2025 tarihinde 000.000,00 TL’yi davalıya ödemiştir. Ancak tapuda devir işlemi sırasında arsanın gerçek sahibinin …………… olduğu anlaşılmış ve müvekkillerin dolandırıldığı ortaya çıkmıştır. Arsa tapuda gerçek sahibine iade edilmiştir.
- Söz konusu işlemlerde davalı noter, kimlik kontrollerini mevzuata uygun yapmamış, veraset ilamı ve taşınmaz satış vaadi sözleşmesindeki imzalar arasındaki farklılıkları tespit etmemiştir. Bu durum, noterin denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğini göstermektedir.
- 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 72. maddesi 3. fıkrası: “Noter, iş yaptıracak kişilerin kimlik, adres ve yeteneğini ve gerçek isteklerini tamamen öğrenmekle yükümlüdür.” Hükmü ve 162. maddesi 1. fıkrası: “Stajyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa dahi noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar.” hükümleri uyarınca, davalı noterin işlemleri sırasında gerekli dikkat ve özeni göstermemesi kusursuz sorumluluk kapsamında sorumlu tutulmasını gerektirmektedir.
- Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, veraset ilamı, vekaletname ve taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin geçerliliği için noterlerin yetkili ve sorumlu olmaları, ilgililerin kimlik ve gerçek taleplerini eksiksiz araştırmaları şarttır. Söz konusu şartların ihlali, iyi niyetli alıcının zararına sebep olmuşsa, noter kusursuz sorumluluk ilkesi çerçevesinde tazminat ödemekle yükümlüdür.
HUKUKİ NEDENLER
- 6098 S. K. md. 49, 50
- 1512 S. K. md. 60, 72, 162
HUKUKİ DELİLLER
- Davalı 2. Noterliği tarafından düzenlenen taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ve vekaletname (EK-1, EK-2)
- Taşınmazın tapu belgeleri ve gerçek malikin bilgileri
- Davalı noterin sahte kimlik ile düzenlediği veraset ilamı
- Bilirkişi raporu
- Yemin
- Diğer yasal deliller
(Karşı tarafın delillerine karşı cevap hakkımız saklıdır.)
SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan nedenlerle, müvekkilimizin davalı 2. Noterinin kusuru nedeniyle uğradığı maddi zararın 000.000,00 TL olarak, haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren işleyecek faiz ile birlikte davalılardan tahsil edilmesine; ayrıca yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini saygıyla talep ederiz.28.10.2025
Davacı Vekili
Av. Rüştü Ufuk BARANOĞLU
EKLER:
- Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi sureti
- Tapu belgeleri ve gerçek malikin bilgileri
- Vekaletname
- Veraset ilamı
- Bilirkişi incelemesi
Onaylı vekaletname örneği
Noterleri Nereye Şikayet Edebilirim?
Noter veya noterlik işlemleri sırasında ihmal, usulsüzlük veya etik ihlali söz konusu olduğunda, şikâyet ve başvurular farklı merciler aracılığıyla yapılabilir:
- Türkiye Noterler Birliği (TNB): Mesleki disiplin süreçleri ve noterlerle ilgili şikâyetler için başvurular TNB’ye yapılabilir. TNB, alınan şikâyetleri inceleyerek gerekli gördüğü hallerde Adalet Bakanlığı’na intikal ettirebilir.
- Adalet Bakanlığı — Noterlik Dairesi / Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü: Noterlik hizmetlerinin idari denetimi ve soruşturması bu merci tarafından yürütülür.
- Cumhuriyet Savcılığı: Eğer noter işlemleri suç unsuru içeriyorsa (sahtecilik, dolandırıcılık vb.), doğrudan savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir. Savcılık, ceza soruşturması ve takibi açısından yetkilidir.
- CİMER / e-Devlet: Vatandaşlar, idari şikâyetlerini elektronik platformlar üzerinden iletebilir; iletilen başvurular ilgili idareye yönlendirilir ve resmi olarak işleme alınır.
Bu mekanizmalar sayesinde, noter işlemlerinde hak ihlalleri veya kusurlu uygulamalar karşısında vatandaşların başvuru yolları açık ve mevzuatla güvence altına alınmıştır.

Minval Hukuk & Danışmanlık Bürosu Sigorta Hukuku(Trafik ve İş Kazaları), İş Hukuku, Kamulaştırma ve İstimlak, Tazminat Hukuku, Ölüm ve Yaralamalı Trafik Kazalarından Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları, Yangın Sigortaları, Dask Sigortası, İşveren Mali Sorumluluk Sigortaları, Araç Değer Kaybı ve Araç Hasar Bedeli Davaları ile Vatandaşlık Hukuku ve Nüfus Davaları, Göç Davaları, SGK’nın karşılamadığı akıllı ilaç bedellerinin ödenmesi ve ücretsiz temin edilmesi ile ilgili davalar üzerine yoğunlaşmış ve bu alanların her birinde yüzlerce danışanın haklarını ilgili kişi ve kurumlar nezdinde çözüme kavuşturmuştur. Minval Hukuk Bürosunun Kurucu ortaklarının çeşitli site ve dergilerde yayınladığı onlarca makalenin yanında basılan “Sigorta Hukuku ve Tahkim Uygulamaları” adlı bir kitabı da bulunmaktadır.
