- Minval Hukuk
- Aile ve Medeni Hukuk
- 15 Şubat 2025
Boşanma davaları, tarafların boşanma ve sonuçları üzerinde anlaşıp anlaşamamasına göre ikiye ayrılır: anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma. Eğer eşler boşanma ve buna bağlı hukuki konularda (mal paylaşımı, nafaka, velayet vb.) tam bir mutabakata varırlarsa, anlaşmalı boşanma yoluna gitmek hem maddi hem de manevi açıdan daha az yıpratıcı ve daha hızlı bir süreç olacaktır. Ancak, eşler boşanma konusunda hemfikir olsalar bile, boşanmanın sonuçları (örneğin velayet, nafaka, tazminat gibi konularda) anlaşamazlarsa, o zaman çekişmeli boşanma davası açılması gerekecektir.
Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen çekişmeli boşanma davası sebepleri şunlardır:
- Zina (Aldatma): Eşlerden birinin başka biriyle cinsel ilişki yaşaması.
- Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış: Eşlerden birinin diğerinin hayatına kastetmesi, ona ağır eziyet etmesi veya onurunu zedeleyici davranışlarda bulunması.
- Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme: Eşlerden birinin yüz kızartıcı bir suç işlemesi veya toplum tarafından ahlaksız olarak kabul edilen bir yaşam sürmesi.
- Terk: Eşlerden birinin haklı bir sebep olmaksızın diğerini terk etmesi ve belirli bir süre geri dönmemesi.
- Akıl Hastalığı: Eşlerden birinin akıl hastalığı nedeniyle evlilik birliğini sürdürmesinin mümkün olmaması.
- Evlilik Birliğinin Sarsılması (Şiddetli Geçimsizlik): Evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve ortak hayatın çekilmez hale gelmesi.
Çekişmeli boşanma davalarında, taraflar Medeni Kanun’da yer alan boşanma sebeplerinden birine dayanmak ve bu sebebin varlığını hukuka uygun delillerle kanıtlamak zorundadırlar. Bu süreçte taraflar, dilekçelerini usulüne uygun olarak sunmalı, delillerini zamanında mahkemeye bildirmeli, duruşmaları takip etmeli ve iddialarının doğruluğunu hakimi ikna etmelidirler.
Çekişmeli boşanma davasını kazanan taraf, karşı tarafın kusurlu davranışları nedeniyle tazminat (maddi ve manevi) ve nafaka gibi haklar elde edebilir. Ancak, bu taleplerin mahkemece kabul edilebilmesi için davalı tarafın kusurlu olduğunun ispatlanması ve mahkemece hüküm kurulması gerekmektedir.
Çekişmeli boşanma davaları, birtakım karmaşık ve titizlikle ele alınması gereken süreçlerdir. Bu nedenle, tarafların bir avukattan hukuki destek alması, haklarını korumaları ve süreci daha sağlıklı bir şekilde yönetmeleri açısından önemlidir.
Çekişmeli Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?
Çekişmeli boşanma davasının süresi tarafların taleplerinin neler olduğuna göre değişkenlik göstermektedir. Yargılama süreçleri taraf delilleri, tanık sayısı vs. gibi durumlara göre sürdürüldüğünden, tahkikatın tamamlanması ve dosyanın karara çıkması birçok faktöre göre değişmektedir.
2025 yılında ülkemizde çekişmeli boşanma davalarının süresi yaklaşık iki yıl kadardır. Bu süre içinde tarafların iddia ve savunmaları dinlenir. Deliller toplanır ve sonucunda mahkeme bir hüküm verir.
Çekişmeli Boşanma Davası Ücreti
Çekişmeli Boşanma davası yargılama sürecinde karşılaşılabilecek zorluklar ve tarafların dava sürecinden beklentileri, talepleri dikkate alınarak belirlenmelidir. Mal paylaşımı, tazminat talepleri ve ziynet eşyası taleplerin bulunması halinde her konu ve olay özelinde ispat durumlarının değerlendirilmesi gerektiğinden bu hususlar dikkate alınarak ücret belirlenmesi gerekmektedir.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre çekişmeli boşanma davaları için en alt sınırda talep edilebilecek ücret: 30.000,00 TL’ dır.
Ankara Barosu’nun 2025 yılı için Avukat ile İş Sahibi arasındaki en az ücret çizelgesine göre ise çekişmeli boşanma davası ücreti: 127.250,00 TL’dır. Ankara Barosu ücret tarifesi için https://ankarabarosu.org.tr/upload/duyuru/2025_tavsiye_nit_tarife.pdf linkine tıklayabilirsiniz.
Çekişmeli Boşanma Dilekçesi Örneği
ANKARA NÖBETÇİ AİLE MAHKEMESİNE
DAVACI : Adı – Soyadı – T.C – Adres
VEKİLİ : Av. Rüştü Ufuk BARANOĞLU – Av. Bilal SAYIN
Kızılırmak Mah. Dumlupınar Blv. YDA Center Kat:10 D:417 Çukurambar Çankaya/ANKARA
DAVALI :
DAVA KONUSU : Müşterek çocuk ………………………’nın yüksek menfaati nazara alınarak öncelikle ara kararla çocuğun ”Davacı Babayla Şahsi Münasebet Tesisine” dava sonunda 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu 166.madde hükmü gereği ”EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI” hukuksal nedeniyle tarafların ”BOŞANMALARINA” davalı taraf boşanmaya sebebiyet verdiğinden ve müvekkilin herhangi bir kusuru bulunmadığından müvekkil lehine ”200.000,00-TL MADDİ ve 200.000,00-TL MANEVİ” olmak üzere toplam ”400.000,00-TL TAZMİNATA” karar verilmesi talebine ilişkin dava dilekçesidir.
AÇIKLAMALAR :
- Davacı müvekkil 1996 tarihinde ….. A.Ş’de muhasebeci olarak çalışmakta iken, davalı taraf aynı iş yerinde şirket telefonlarına bakması ve ön muhasebeye yardımcı olması amacıyla sekreter olarak işe alınmıştır. Taraflar bu şirkette tanışıp 27 Aralık 1997 tarihinde evlenmeye karar vermişlerdir.
- Taraflar aynı iş yerinde birlikte çalışmanın uygun olmayacağını düşündüğünden müvekkilim davalıya kendisinin çalışmasına gerek olmadığını, kendi maaşının ikisine yeteceğini belirmiştir. Davalı taraf da, bu durumun kendisi için uygun olacağına karar vermiştir. Ancak davalının Annesi …………………, komşusuna, davalı eşin çalışmadığını, evleneceğini, evlilik sürecinde paraya ihtiyacı olacağını bu sebeple iş aradığını belirtmiştir. Bunun üzerine ……… hanımın komşusu, kardeşinin çalıştığı ……….. Reklam A.Ş’de sekreterlik ve ön muhasebeye bakacak bir elemana ihtiyacı olduklarını belirtmesi üzerine …….. hanım, davalı eşin bu şirkette çalışacağına karar vermiş ve davalı taraf da bu teklifi kabul ederek çalışmaya karar vermiştir.
- Müvekkil, müşterek konut için ev aradığını eşine bildirmesi üzerine davalı eş annesi ile yaşadıkları sitenin A Blok girişte bir dairenin boş olduğunu evlilik sürecinde orada kalmalarının uygun olacağını müvekkile bildirmiştir. Müvekkil başta bu daireye taşınmış ancak daha sonra …….. hanımın oturduğu binanın ikinci katında boş daire olunca oraya taşınmıştır.
- 27 Aralık 1997 de taraflar evlenmeye karar vermiş, taraflar evlendiğinde C blokta, davalının annesi, babası ve küçük kız kardeşi yaşamaktadır. Gerdek gecesi müvekkil artık birlikte mutlu olacaklarını ve birlikte vakit geçireceklerini düşünürken aynı gece davalı üst katta oturan annesi ve babasını görmek istediği belirtmiş, müvekkil ile davalı 6.kata çıkmışlardır. Gerdek gecesi taraflar, gece saat 2’ye kadar ……. hanımın evinde kaldıktan sonra kendi evlerine dönebilmişlerdir. Gerdek gecesinin ertesi günü taraflar Uludağ’a balayına gitmişlerdir. Davalı taraf balayı sürecinde yaşanan her şeyi annesine anlatmış, her gün kendisi ile telefonda görüşmüştür.
- Balayı dönüşünde davalı ………’in annesi, babası, eniştesi ve teyzesi müvekkilleri ziyarete gelmişlerdir. Bu ziyaret gece saat 2’ye kadar sürmüştür. Müvekkil bu durumu yadırgamamış ise de bu durum bir hafta aralıksız sürdüğünde, müvekkil davalıya “Ben seninle bir yuva kurmak için evlendim. Bunu başarabilmemiz için bizim birbirimizi tanımamız, kendi doğrularımızı yanlışlarımızı oluşturmamız gerekiyor. Her akşam her akşam böyle olursa biz bunu yapamayız ve bu insanlar bir gün hayatımızdan çıktıklarında iki yabancı olarak kala kalırız. Bunu bize yapmayalım, buradan uzağa taşınalım” diyerek davalının ailesinden ayrı bir yerde ve ikisinin olacağı mutlu bir eve taşınmasını teklif etmiştir. Bu teklife davalı taraf “Ben annemden babamdan ayrılamam, onları yalnız bırakamam, istiyorsan yarın ayrılalım.” diyerek ailesi ile eşi arasında ailesini tercih edeceğini kendisi ile dilerse ayrılabileceklerini belirtmiştir.
- Müvekkilim, davalıyı çok sevdiğinden bu isteğini kabul ederek kayınvalidesinden uzak bir müşterek konut fikrinden vazgeçmiş ve aynı binada yaşamaya devam etmiştir.
- Sonraki süreçte müvekkil işten her akşam eve döndüğünde evde davalının tüm aile üyelerinin olduğunu ve akşam yemeğinin de yenildiğini ve kendisinin beklenmediğini görmüştür. Müvekkil kendisinin neden beklenmediğini sorduğunda, davalı; “babam bu konularda çok dakiktir, erken gel” cevabını vermiştir. Müvekkil her ne kadar bu durumu kabullenmekte zorlansa da eşini çok sevdiğinden bu duruma ses çıkarmamış kendi yemeğini de her akşam kendisi hazırlayıp mutfakta tek başına yedikten sonra aile arasına dönmüştür.
- Davalının ailesi her gün sabah saat 7 de taraflara ait eve gelip akşam yatma vakti kendi evlerine dönmektedir. Bu durum müvekkili maddi ve manevi açıdan zor durumda bırakıyor olmasına rağmen aile içi huzuru her zaman ön planda tutuyor olmasından dolayı müvekkil bu duruma da bir süreliğine sesini çıkarmamıştır. Ancak yıllar içinde müvekkil, içinde bulunduğu bu durumun normal olmadığını aile hayatının kendisinden beklenebilecek menfaatleri kesinlikle karşılamadığını bu sebeple evlilik hayatının da devamını gerektirecek yarar kalmadığını düşünmeye başlamıştır.
- Buna rağmen kayınvalide ……….hanım, müvekkilin yanında sürekli başkalarının damatlarını, çocuklarını överek, ”iyisi bizi bulmaz kötüsü peşimizden ayrılmaz” gibi ifadeler ile müvekkili herkesin içinde, özellikle de çocuklarının önünde sürekli rencide edici, aşağılayıcı, yaralayıcı, kişilik haklarını zedeleyici ve küçük düşüren sözlerle sürekli olarak eleştirmiştir.
- Yaşanan tüm bu olaylardan dolayı müvekkil çok sevdiği karısı ve çocuklarından dolayı durumu kabullenmiş ve adeta sanki sorun kendisindeymiş gibi sürekli bir çaba ile eşi ve eşinin ailesini memnun etmeye çabalamıştır. Ancak sürekli eleştirilen, dışlanan ve aşağılanan kendisi olmuştur. Bütün çabasını eşi ve eşinin ailesinin memnuniyetine adayan müvekkil sosyal hayattan uzaklaşmış kendi akrabaları ve arkadaşları ile bile çok çok az görüşür hale gelmiştir. Eşi ve eşinin ailesini de ne yapsa memnun edememiştir. Bu meseleleri çözemeyeceğini anlayan müvekkil eşiyle bu durumu konuşmuş evliliklerinin artık bu şekilde devam edemeyeceğini belirtmiş ve eşinin de bu konuşmadan sonra ikna olmasına rağmen Davalı eşin annesi her zaman yaptığı gibi davalının fikirlerini etkilemiş ve davacı müvekkil ile bu konuyu konuştuğunda “kızım dul mu kalacak bu yaştan sonra” demiştir. Annesinin mutluluğunu kendi mutluluğu, annesinin mutsuzluğunu ise kendi mutsuzluğu sayan davalı, kocası ile sorunlarının asıl sebebi olan annesinin fikrini benimsemiş ve sorunun çözümü için hiçbir şekilde çaba göstermeyip adeta her zaman yaptığı gibi sorunu yok saymayı tercih etmiştir. Gelinen bu süreçte Müvekkil, olumlu her türlü çaba ile evliliğini kurtarmak adına adım atmak istese de davalı ve davalının ailesi ile 22 yıllık mücadelesinden çok yorulmuş ve psikolojik olarak da artık bu yükü taşıyamayacak hale gelmiştir.
- Müvekkil için artık Müşterek konut kendi yaşam alanı değil eşi ve eşinin ailesinin yaşam alanı haline geldiğinden bu sürecin bu şartlar altında ilerleyemeyeceğini düşünen müvekkil ayrılmak istediğini bildirmesi üzerine müvekkilin eniştesinin eniştesi…………….., tarafları ortak bir zeminde buluşturarak müvekkil ile eşinin yalnız kalacağını, eşinin ailesinin müşterek konuta gelmeyeceğini bildirmesi üzerine müvekkilim, eşini de sevdiğinden bu teklifi kabul etmiştir. Bu olay üzerine müvekkilin eşinin ailesi 2 gün ortak konuta gelmemiş ise de iki gün sonra eski düzen tekrardan başlamıştır.
- 2003 de müvekkil testis kanseri olduğunu öğrenmiş ve ameliyat olmuştur. O süreçte aile bireyleri kenetlenmiştir. Müvekkil ameliyattan sonra ışın tedavisi görürken, eşi müvekkili o halde bırakıp düğüne gitmiştir. Müvekkil, davalının bu hareketi üzerine eşinin kendisine olan sevgisini sorgulamaya başlamıştır.
- 2006 yılında müvekkilim özel sektörü terk ederek maaşlı çalışmaya başlamıştır. Kazancı iyi olduğundan eşine çok rahat yaşadıklarını ileride çocuklarının istikbalini de düşünmeleri gerektiğini ve onlar için birikim yapmaya başlayacağını söylediğinde davalı eş, herkesin ev sahibi olmak için birikim yaptığını, babasından kendisine bir ev kalacağını bu sebeple çocukları düşünmesi gerekmediğini belirtmiştir.
- Öte yandan müvekkilin kayın pederi futbol maçı sevdiğinden müvekkilim yıllarca Dıgıtürk abonesi olmuş, Derbi ve önemli maçlarda müşterek konut kahvehaneye çevrilerek maçlar izlenir hale gelmiştir. Bu durumda müvekkil ile davalı açısından ortak bir hayattan söz edilemeyeceği gibi davalı ile davalının ailesinin ortak hayatı müvekkilin hayatı olmuştur. Bu sebeple her gün yeniden müvekkil evlilik birliğinden ve eşiyle ortak bir hayat birlikteliğinden uzaklaşmıştır.
- Davalının ailesi 2008 yılında Alanya’dan 54 bin liraya yazlık almaya karar vermiş, yazlık parası denkleştirilemediğinden müvekkilim de çalıştığı şirketten 8.000,00-TL kredi çekmek zorunda bırakılmıştır.
- 22 yıl boyunca sürekli olarak Kayın valide, kayın peder, baldız ve davalının yakın akraba çevresi ile görüşmek zorunda bırakılan, eşi ve çocukları ile aile olarak vakit geçiremeyen müvekkil bütün bunların yanında gelenek görenek adı altında kendisine baskı yapılarak ne kendi sosyal çevresine ne de akrabalarına vakit ayıramaz hale gelmiş böylece müvekkil kendi yalnızlığına hapsolmuştur.
- 2009 yılına gelindiğinde müvekkilim bu duruma daha fazla dayanamayarak, davalı eşin, anne ve babasının müvekkilin evinden hiç çıkmadıklarını, özel hayatlarının kalmadığını, artık kendilerinin evlilik birliği ve aile temelinde buluşamayacak kadar uzaklaştıklarını adeta iki yabancı olarak 22 yıl bu evliliği sürdürdüklerini bu sebeple başka bir yere taşınmaları gerektiğini belirtmesi üzerine davalı, bu durumu kabul etmemiştir.
- Müvekkil ve eşinin aile hayatına müdahale etmekle kalmayan davalı eşin ailesi, sürekli erkek torun isteklerini her ortamda dile getirmeleri, adeta müvekkil ve eşi üzerinde sürekli olarak bu konuda baskı altında hissetmelerini sağlamaları ancak davalı eşin sanki bu davranışlar çok normalmiş gibi tepki gösterememesi ve bunun akabinde müvekkil ve eşinin 2 kız çocuğunun dünyaya gelmesi üzerine, kayın valide ve kayın baba müvekkilin çocuklarının cinsiyet olarak kız oluşlarını kabullenememiştir. Bu sebeple her fırsatta çocukla erkek çocuğun davranış kalıplarına ve yaşayışına özgü olacak şekilde davranışlar sergilemişlerdir. Müvekkil tarafından sürekli eşi ve ailesi bu konuda uyarılmış olmasına rağmen artık müvekkil bu eşinin ailesinin bu baskıcı tavırları ve uyarılmalarına rağmen düzeltemedikleri davranışları dolayısı ile hem müşterek çocukların hayatı hem de evlilik hayatı kendisine zindan olmuştur. Öyle ki müşterek çocuk ……………………………orta okula başladığında kendi cinsiyeti ile barışık olmadığını fark etmiş, taraflar …………………….. psikolağa götürmüştür. Psikolog, davalıya, kızı ile birlikte neler yaptığını sormuş, davalı ise tüm vaktini annesi ve babasına ayırdığından ”Hiçbir şey” diye cevaplayabilmiştir. Bu durumdan da anlaşılmaktadır ki davalı müşterek çocuklarla da ilgilenmemiştir. Bu durumu Psikolog………………., dahi fark ederek davalıya ”…………………… hanım tüm bunları yapmanızı sizden anneniz istiyor” diyerek ailenin psikolojik durumunu değerlendirmiştir. Psikoloğun bu değerlendirmesine karşılık davalı eş, “Hayır annem evine git, kocanla çocuklarınla ol diyor, annem istemediği halde ben yapıyorum” dediğinde ……….. hanım “Anneniz diliyle böyle söylüyor, ancak hareketleriyle tam tersini istiyor” diye cevap vermiştir.
- Müvekkilin baldızı ………………, babasının uzaktan akrabası olan ……………………… ile çıkmaya başlamış, müşterek çocukların gözü önünde aile hayatı yaşamışlardır. Ancak Baldızın çalkantılı ilişkisi uzun sürmediğinden……………., kızı terk etmiş, ancak terk etmeden önce müvekkilime ”Abi bunlar arasında bir tek iyi olan sensin. Kaç kurtar kendini” demiştir.
- Baldız………………., …………………’dan ayrıldıktan sonra …………………….. diye biriyle beraber olmuş, ondan da ayrıldıktan sonra başka erkeklerle sevgili olmuş ve aralarında evlilik bağı olmamasına rağmen neredeyse bütün birlikte olduğu erkekler ile aile hayatı yaşamaya devam etmiş ve eşin ailesi de buna göz yummuştur. Haliyle karşı dairede yaşamaları ve sürekli müvekkilin evinde olmalarından dolayı müvekkil ve davalı eşin küçük kız çocuklarına bu konuda örnek davranışlar sergileyememişlerdir. Davalı eş de bu durumlara hiç müdahalede bulunmadığı gibi bu durum gayet olağan hayata uygunmuş gibi davranmaya devam etmiştir. Müvekkil, velayeti altındaki çocuklarını dilediği gibi yetiştirme örf, adet ve geleneklerimiz konusunda kendi yaşayışı ile onlara örnek olmak istemesi ve bu da en tabii hakkı olmasına rağmen davalı eşin ailesi bu konuda yeterince pervasız davranışlar sergilemiş davalı eş ile müvekkil arasında da bu husus sürekli tartışma yaratmıştır. Müvekkilin kimsenin hayatına müdahale de bulunmak gibi bir niyeti bulunmamaktadır. Ancak tüm bu olaylar müvekkilin küçük kız çocuklarının gözleri önünde gerçekleştiğinden bu duruma kayıtsız kalamamış ve tepkisini her fırsatta dile getirmiştir. Müvekkilin tüm derdi çocuklarına mutlu, huzurlu ve sağlıkla yetişecekleri bir aile ortamı yaratmak iken davalı ve davalının ailesi sürekli olarak kötü örnek olmuştur.
- Müvekkil, mutlu bir aile olabilmek için eşinin isteklerini her zaman ön planda tutmuş bunun için kendi ailesinden bile kopma noktasına gelmiştir. Üstelik zaman zaman meydana gelen kavgalar neticesinde müvekkilin aile büyüklerinin; “Biz ………………. konuştuk, bundan sonra ………………….’in ailesi sürekli sizin eve gelmeyecek. ………… kabul etti, her şey senin dediğin gibi olacak” şeklinde uzlaşma zemini sağlayarak, araya girmesi ile evlilik birliği bugüne dek sürdürülebilmiştir. Bu kavgalar devam ederken davalının ailesi hiçbir anlamda yapıcı olmamış aksine davalıyı kışkırtmış, davalıyı eşinden daha da uzaklaştırmıştır ve gün geçtikçe evlilik birliği daha da çekilmez hal almıştır. Buna ilişkin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/3565-K sayılı ilamında; ”’….Kadının, annesinin evliliğe müdahalesine izin vermesi ortak hayatı temelinden sarsacak ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik olarak kabul edilmiştir .Taraflar kendi ailelerinin evliliğe müdahale etmesine izin vermemelidir. Ailesinin evliliğine müdahalesine sessiz kalan veya izin veren taraf boşanma davasında kusurlu kabul edilir.” şeklinde açıklamada bulunmuştur. Davalı ailesinin, evlilik hayatına karışmasına sessiz kalmış olup kusurlu olduğu aşikardır.
- Benzer şekilde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/3388 K sayılı kararında; ”Evlilik birliği karşılıklı anlayış ve saygı gerektirir. Eşlerin agresif ve saygısız davranışları boşanma nedeni olarak kabul edilir. Kadının agresif olduğu ve eşine karşı saygısız davrandığı hallerde evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır.” denmek suretiyle eşlerin birbirine saygılı olması gerektiğini, eşlerin agresif davranışların boşanma sebebi sayılacağı hükme bağlamıştır.
- 2016 yılında müvekkilin kayın pederi hastalanmış, müvekkil, 3 ay boyunca iş çıkışı akşamları refakatçi olarak hastanede kalmıştır. 2017 yılında kayın peder ölmeden önce müvekkile (2002 yılından beri bu vasiyetini tekrarlamıştır.) oturduğu evi almasını vasiyet ettiğini belirtmiştir. Müvekkil her ne kadar ısrarla davalı eşin ailesinden uzaklaşmak niyetinde olsa bile, kayın pederinin vasiyetini yerine getirmeyi kendisine bir borç bilmiş ve bunun üzerine oturdukları evi bankadan da kredi çekerek satın almıştır.
- 2017 de kayın peder öldükten sonra davalı eşin kız kardeşi …………….., sabıkalı ………………. adında biri ile çıkmaya başlamış ve bu kişi ile evlenmeden aile hayatı yaşamaya başlamıştır. Müvekkil, bu durumun çocukları üzerinde olumsuz örnek teşkil ettiğini söylediğinde, davalı bu durumu umursamamıştır.
- Kayın pederin ölümüyle, ………….. artık müvekkil ve davalı eşin ortak hayatına müdahalenin azalacağını düşünmüş ise de yıllardır süren baskı ve aile hayatına her konuda yapılan yıkıcı müdahaleler artarak devam etmiştir ve ortak hayatın devamlılığını çekilemez hale getirmiştir. Bunun üzerine müvekkilim ortak hayatın devamında kendisine yarar herhangi bir menfaat kalmadığına kanaat getirerek boşanmaya karar vermiştir.
- Tarafların 22 yılı bulan ortak hayatı birlikte sürdürülmesi beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış ve çekilmez hale gelmiştir. Evlilik birliğinin devamında çocuklar için de korunmaya değer bir yarar kalmamıştır. Evliliğin, bu sonuca ulaşmasının nedeni, davalının tutum ve davranışları, tam ve ağır kusurudur. Davalı, evlilik birliğinden kaynaklanan görevlerini gereği gibi yerine getirmemiştir. Evlilik birliğinin mutluluğunu sağlamaya çalışmamıştır. Davacı müvekkilim, bir ömrü beraber paylaşmak için mütevazi imkanlarla yola çıktığı kadını, davalı eşin tutum ve davranışları nedeniyle sonuçlandırmak zorunda kalmıştır.
- Türk Medeni Kanunu evlilik birliği içerisinde eşlere birliğin mutluluğunu sağlama külfeti yüklemiştir. Buna göre eşlerden her biri, evliliğin sosyal, manevi ve ahlaki amaçlarını gerçekleştirmek için elinden geleni yapmakla mükelleftir. Karşılıklı saygı, özen ve ilgi, ortak hayat yolculuğunun emrettiği anlayış ve yakınlık, birliğe mutluluk getiren vazgeçilmez şartlardır. Mutluluğun sağlanması bakımından, ”eşler birbirine cinsi yakınlık göstermekle de yükümlüdürler”. Fakat davalı birliğin mutluluğunu sağlamaktan ziyade daima kavga ve gürültü çıkarmıştır. Ayrıca son dönemlerde müşterek hayattan uzaklaşarak müvekkilimi ihmal etmiştir. Nihayet geçen 17 yıl içerisinde davalı, evlilik birliğine son dönemlerde maddi, manevi ve sosyal açıdan hiçbir destek sağlamamış, saygı ve sevgi çerçevesinde muamele etmemiştir.
- Hemen belirtelim ki T.M.K.338/1 maddesi anne ve babanın çocuklara bakma ve yetiştirme yükümlüğünü düzenlemektedir. Çocuklara bakma yükümlülüğü, onların yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarının karşılanması, hasta olmaları halinde tedavi ve bakımları, eğitim-öğretimleri için gerekli kitap, araç ve gereçlerin sağlanması gibi yükümlülükleri kapsar. Fakat ne yazık ki davacı baba, gerek evlilik birliği sürecinde ve gerekse tarafların fiili ayrılma süreci boyunca tek başına çocukların tüm ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalmıştır. Zira davalı çocukların yetiştirilmesi hususunu da göz ardı etmiştir. Davalı eş, müvekkili sadece konfor sağlayıcı olarak görmektedir.
- Yine Kanun Koyucu evlilik birliği içerisinde ortak giderlere katılma rejimini düzenlemiştir. Söz gelimi Türk MedeniKanunu’nun 186/3 fıkrasında “Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar.” demek suretiyle birliğin giderleri hususunda hüküm tesis etmiştir. O halde Ailenin geçindirilmesi için yapılması zorunlu olan harcamaları, eşler birlikte yapacaklardır. Medeni Kanunumuz bu katılımı iki şekilde düzenlemektedir: Bunlardan ilki emek ve diğeri ise malvarlığıdır. Belli bir geliri olmayan eşler, genellikle gelir getiren bir işte çalışmayan evli kadınlar birliğin giderlerine ancak emekleriyle katılma imkanını bulabileceklerdir. Diğer yandan belli bir gelire sahip veya herhangi bir işte çalışma imkanı bulan eş ise ortak giderlere malvarlığı ile katılacaktır. Somut olayda müvekkilim, tüm gelirini kendi çekirdek ailesi için harcamaya çalışırken davalının ailesi de müvekkilimin kazancından nemalanmıştır. Davalı eş, babasının ölümünden sonra miras kalan daire ve dükkandan annesinin banka hesabına yatan kira gelirini benim ihtiyacım yok diyerek almamakta, bu paranın bir kısmı davalının kardeşinin ev kirasının ödenmesinde kullanılmaktadır. Müvekkilim çocukların geleceğine yatırım yapmak için bu parayı almasını davalıdan istediğinde, davalı eş “sen benim ne yapacağıma karışamazsın, almıyorum, benim param değil mi? Sana ne” diyerek aile birlikteliğini ve çocuklarını önemsemediğini somut bir şekilde göstermiştir.
- Evlilik birliğinde eşlerin birlikte yaşama yükümlülüğü vardır. Eşler evlilik birliğinin doğumuyla birlikte ortak bir hayat kurmuş olurlar. Bu itibarladır ki, eşlerin beraberce seçecekleri ortak konutta, yani aile konutunda birlikte oturmak, ortak hayatı birlikte aynı çatı altında sürdürmek görevleri vardır. Fakat 22 yıl boyunca davalının anne babası sürekli sabahtan akşama kadar ortak konutta bulunmuş, sadece yatmak için kendi evlerine gitmiştir. Davalı eş kendi anne babası ile ilgilenmekten çocuklara karşı ilgisiz kalmıştır.
MADDİ ve MANEVİ TAZMİNAT TALEPLERİMİZ
- Davalı evlilik birliğinin sona ermesinde tam ve ağır kusurludur. Davalının bir eş olarak eşine ilgisiz ve sevgisiz davranması, annesinin emir ve telkinleri çerçevesinde davranması, eşini yalnız bırakması, davalının kusurlu davranışlarının en temel örneklerindendir. TMK.m.174/I uyarınca davacının tam kusurlu davalıdan 200.000,00-TL MADDİ TAZMİNAT ile boşanmaya sebep olan olayların müvekkilin kişilik haklarının zedelenmesine sebep olması nedeni ile TMK.m. 174/II uyarınca 200.000,00-TL MANEVİ TAZMİNATA hükmedilmesini talep ederiz.
- Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2018/5031-E, 2018/10479-K sayılı kararında “…Boşanmaya sebep olan olaylar da yukarda 2. bentte açıklandığı üzere davalı … ağır kusurlu olduğundan, boşanma yüzünden mevcut ve beklenen menfaatleri zedelenen ve kişilik hakları saldırıya uğrayan, davacı … yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2 maddesi gereğince uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, kadının bu isteklerinin hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak reddi doğru görülmemiştir..” denmek suretiyle davada kusurlu çıkan taraf aleyhine maddi ve manevi tazminat hakkı tanınmıştır.
- Açıklanan nedenlerle, müvekkilim adına kayıtlı Birlik Mah. 450. Cadde N0:63/26 Çankaya/Ankara adresli müşterek konutun müvekkilime tahsisine ve tüm giderlerin (müşterek konut için çekilen kredi taksiti, aidat, adsl, elektrik, su, doğalgaz vb) içinde yaşadığı sürece davalı tarafça ödenmesine karar verilmesini talep ediyoruz.
HUKUKİ SEBEPLER : 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 4787 sayılı Aile Mahkemeleri’nin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun ve sair mevzuat.
DELİLLER : Taraflara ait nüfus kayıtları, sosyo-ekonomik durum araştırması, sosyal inceleme raporu, tapu ve araç sicil kayıtları, vergi kayıtları, banka kayıtları, SGK kayıtları, fotoğraf, video, internet çıktıları, davalı adına kayıtlı araç kayıtları, Taşınmaz/ takbis kayıt araştırması, tanık (Tanıkların isim ve adresleri bilahare bildirilecektir.), yemin ve diğer yasal deliller.
NETİCE-İ TALEP : Yukarıda arz ve izah edilen ve mahkemenizce resen nazara alınacak hususlarla birlikte;
Müşterek çocukların yüksek menfaatleri nazara alınarak öncelikle ara kararla dava süresi boyunca “BABA ile MÜŞTEREK ÇOCUK ARASINDA ŞAHSİ MÜNASEBET TESİSİNE”,
Evlilik birliğinin devamında müvekkilimin korunacak herhangi bir menfaati kalmadığından TMK.m.166/1 uyarınca ”EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI ” nedeniyle tarafların ”BOŞANMALARINA”,
Evlilik birliğinin davalı tarafın ağır kusurlu tutum ve davranışları neticesinde sona ermiş olması, davacı müvekkile atfı kabil hiçbir kusurun bulunmayışı, davalı eşin davacı müvekkile psikolojik ve sosyal şiddet uygulaması, boşanma dolayısıyla davacı müvekkilin evlilikten mevcut ve beklenen menfaatlerinin zarara uğramış olması ile boşanmış bir erkek olarak yeniden evlenmekte şansının azalması da dikkate alınarak, yine davacı müvekkilin tüm özverisine rağmen davalının aile hayatına gereken hassasiyeti göstermemesi nedeniyle müvekkilimiz lehine 200.000,00-TL MADDİ ve 200.000,00-TL MANEVİ olmak üzere toplam 400.000,00-TL TAZMİNATA hükmedilmesine,
Yargılama giderleri ve ücret-i vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini mahkemenizden saygılarımızla bil-vekale arz ve talep ederiz.15.02.2025
Davacı Vekili
Av. Rüştü Ufuk BARANOĞLU
EK: Onaylı Vekalet Sureti
Çekişmeli Boşanmada Mal Paylaşımı
Evlilikte edinilen mallar, eşler arasında ortak bir değer olarak kabul edilirken, kişisel mallar ise sadece bir eşe ait olan ve paylaşıma dahil olmayan değerlerdir. Boşanma sürecinde mal paylaşımı, eşler arasındaki maddi konuların çözüme kavuşturulması açısından kritik bir öneme sahiptir ve uzman bir boşanma avukatı tarafından ele alınması gereken teknik bir konudur.
2002 yılından itibaren yapılan yasal düzenlemelerle, eşler arasında yasal mal rejiminin “edinilmiş mallara katılma” şeklinde olacağı belirlenmiştir. Bu rejimde, her eş diğerinin edinilmiş mallarına katılır ve sadece kendilerine ait kişisel malları bulunur. Edinilmiş mallara katılma rejiminde, her iki taraf da malvarlığı üzerinde yarı yarıya hak sahibidir.
Ancak, 2001 yılı öncesi evliliklerde ise “Mal Paylaşımı Rejimi” uygulanmaktaydı. Bu rejimde, eşler sadece kendi üzerlerine kayıtlı olan mallar üzerinde hak iddia edebilirlerdi. Eğer bir eşya diğer eşin üzerine kayıtlı değilse, o eşyanın paylaşımı mümkün değildi.
Bu farklı mal rejimleri, boşanma sürecinde mal paylaşımının nasıl yapılacağını belirler. Bu nedenle, boşanma davalarında mal paylaşımı konusu, evlilik tarihine ve seçilen mal rejimine göre farklılık gösterebilir. Bu süreçte bir boşanma avukatından hukuki destek almak, hak kayıplarının önlenmesi ve adil bir paylaşımın sağlanması açısından önemlidir.
Boşanma davasında mal paylaşımı, evlilik birliği içinde edinilmiş malların tasfiyesi ve paylaşılmasıdır. Her eşin evlilik süresince edindiği ve karşılığını vererek sahip olduğu mallar (ortak değerler), evliliğin sona ermesiyle birlikte eşler arasında paylaştırılır.
Türk Medeni Kanunu’nun 219. maddesine göre, edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği değerlerdir. Kanun ve yargı kararlarına göre edinilmiş mallar şu şekilde örneklendirilebilir:
- Çalışma karşılığında edinilen eşyalar
- Sosyal Güvenlik Kurumu ve benzeri kuruluşlardan yapılan ödemeler
- Çalışma gücü veya meslekte kazanma gücü kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar
- Kişisel malların gelirleri (Kişisel mal gelirinin tamamının tasarruf edilmiş olması sebebiyle(ispatı bir çok açıdan çok zordur) harcanmamış ve tasarruf edilmiş olmalıdır.)
- Edinilmiş malların yerine geçen değerler
- Şirket hisselerinden elde edilen (veya edilecek) kar payı veya şirketin kar payı yerine yaptığı yatırımlar
- Maaş veya çalışma karşılığı edinilen parayla alınan şeyler
- Maaştan biriktirilen para
- Evlilik birliği içinde alınan otomobil veya taşınır mali değeri olan eşyalar
- Evlilik birliği içinde alınan taşınmazlar (gayrimenkuller)
- Vizite ücreti, prim ücretleri, bahşişler, ikramiyeler
- Yaratılan eserlerden kazanılan paralar
- Yüklenici sıfatıyla ticari veya sınai faaliyet sonunda sağlanan kazançlar
- İşsizlik maaşı gelirleri
- SGK tarafından yapılan ödemeleri
- Kıdem tazminatı
- Bankada kişisel eşya olan bir paranın vadeli mevduat faizi
- Kişisel eşya sayesinde elde edilen para
- Edinilmiş malların satışından kazanılan parayla sahip olunan her nevi şey (ikame değerler)
- Ölünceye kadar bakma sözleşmesi karşılığında edinilmiş mal ve paralar
- Alınan para para veya parayla ölçülebilir karşılığı olan ödüller
- Bireysel emeklilik primleri (primler evlilik birliğinde edinilmiş mallardan ödeniyor ise)
Bu örnekler, edinilmiş malların yaşam içinde çok çeşitli şekillerde olabileceğini göstermektedir. Mal paylaşımı davalarında, mahkeme her bir malın edinilme şeklini ve katkısını dikkate alarak adil bir paylaşım yapmaya çalışır. Dolayısı ile bu kadar teferruatın bulunması süreçlerin çok uzun sürmesine yol açmaktadır.
Çekişmeli Boşanma Davasından Vazgeçme
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 307. maddesi, davadan feragati düzenler Davadan feragat, davacının davasını açtıktan sonra, davasının sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi anlamını taşır. Davadan feragat, dava açıldıktan sonra hükmün kesinleşmesine kadar her aşamada yapılabilir.
Feragat, kural olarak sadece davacıya tanınan bir haktır. Ancak, karşı dava açılmışsa, davalı da karşı davasından feragat edebilir ya da en azından eğer tarafların birbirlerinden talebi olmadığına dair bir durum söz konusu ise o halde boşanma davasında karşı davacının da davasından feragat etmesi gerekmektedir. Davadan feragat, mahkemeye sözlü olarak beyan edilebileceği gibi, yazılı bir dilekçe ile de yapılabilir. Feragat dilekçesi, davanın görüldüğü mahkemeye sunulmalıdır. Dilekçenin herhangi bir kayıt veya şarta bağlı olmaması gerekir.
Boşanma davaları da dahil olmak üzere, her türlü davadan feragat etmek mümkündür. Örneğin, boşanma davası devam ederken eşler barışıp evliliklerini sürdürmeye karar verirlerse, davacı boşanma davasından feragat edebilir. Feragat için karşı tarafın onayına gerek yoktur.
Feragat üzerine mahkeme, davayı reddeder ve bu karar kesinleştikten sonra aynı dava, aynı taraflar arasında ve aynı sebeple tekrar açılamaz. Feragat eden taraf, aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilir. Ayrıca, mahkeme, davalıya nispi vekalet ücreti ödemeye de hükmedebilir.
Anlaşmalı boşanma davasında ise, feragat her iki tarafın ortak iradesiyle gerçekleşir. Taraflar, mahkeme huzurunda sözlü olarak veya yazılı bir dilekçe ile feragatlerini bildirebilirler.
Boşanma davasından feragat edilmesi, yalnızca o davada ileri sürülen boşanma sebeplerinden ve taleplerden vazgeçildiği anlamına gelir. Daha sonra yeni bir sebeple veya yeni olaylarla boşanma davası açmak mümkündür. Ancak, önceki davada ileri sürülen sebepler, yeni davada kullanılamaz.
Sonuç olarak, davadan feragat, davacının davasını sona erdirme hakkıdır. Boşanma davalarında da feragat mümkündür ve bu durumda dava reddedilir. Ancak, feragat, yeni bir dava açılmasına engel değildir.

Minval Hukuk & Danışmanlık Bürosu Sigorta Hukuku(Trafik ve İş Kazaları), İş Hukuku, Kamulaştırma ve İstimlak, Tazminat Hukuku, Ölüm ve Yaralamalı Trafik Kazalarından Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları, Yangın Sigortaları, Dask Sigortası, İşveren Mali Sorumluluk Sigortaları, Araç Değer Kaybı ve Araç Hasar Bedeli Davaları ile Vatandaşlık Hukuku ve Nüfus Davaları, Göç Davaları, SGK’nın karşılamadığı akıllı ilaç bedellerinin ödenmesi ve ücretsiz temin edilmesi ile ilgili davalar üzerine yoğunlaşmış ve bu alanların her birinde yüzlerce danışanın haklarını ilgili kişi ve kurumlar nezdinde çözüme kavuşturmuştur. Minval Hukuk Bürosunun Kurucu ortaklarının çeşitli site ve dergilerde yayınladığı onlarca makalenin yanında basılan “Sigorta Hukuku ve Tahkim Uygulamaları” adlı bir kitabı da bulunmaktadır.