- Minval Hukuk
- Ceza Hukuku
- 3 Mayıs 2024
Yargıtay 8. Ceza Dairesi E. 2023/688 K. 2024/2191 T. 6.3.2024
DAVA : Silivri Ağır Ceza Mahkemesi’nin 06.12.2022 tarihli kararı ile Dairemizin 06.10.2022 tarihli bozma ilamına karşı direnme kararı verildiği anlaşılmakla, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 6763 Sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik 307. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6763 Sayılı Kanun’un 38. maddesiyle, 5320 Sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. maddesi uyarınca yapılan incelemede;
Mahkemece verilen direnme kararının; karar tarihi itibarıyla temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, temyiz isteğinin süresinde olduğu ve reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmiştir.
I. HUKUKİ SÜREÇ
1. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığının 25.02.2015 tarihli iddianamesi ile sanık hakkında parada sahtecilik suçundan kamu davası açılmıştır.
2. Silivri 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 10.04.3015 tarihli kararı ile atılı suçun 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 197. maddesinin birinci fıkrasında tanımlı suçu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin değerlendirmenin ağır ceza mahkemesince takdir edilmesi gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı verilmiştir.
3. Görevsizlik kararı üzerine dosyayı inceleyen Silivri Ağır Ceza Mahkemesi 16.02.2016 tarihli kararı ile sanığın 5237 Sayılı Kanun’un 197. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçu işlediği gerekçesi ile 2 ay 15 gün hapis cezasından çevrili 75 gün karşılığı 1.500,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
4. İlgili kararın sanık tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 06.10.2022 tarihli kararı ile, “Anayasa Mahkemesi’nin, 02.08.2022 gün ve 31911 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 21.04.2022 gün ve 2020/87 Esas, 2022/44 Sayılı kararı ile; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na 17.10.2019 tarih ve 7188 Sayılı Kanun’un 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddenin (d) bendinde yer alan “…kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış…” ibaresinin “…seri muhakeme usulü…” yönünden Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş olması ve yargılama konusu suçun seri muhakeme usulüne tabi olması karşısında, sanık hakkında 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinde düzenlenen seri muhakeme usulünün uygulanabilmesi için yerel mahkemece dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdi edilmesinde zorunluluk bulunması” ..” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
5. Bozma üzerine yapılan yargılamada Silivri Ağır Ceza Mahkemesi’nin 06.12.2022 tarihli hükmü ile direnme kararı verilerek sanığın 5237 Sayılı Kanun’un 197. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçu işlediği gerekçesi ile 2 ay 15 gün hapis cezasından çevrili 75 gün karşılığı 1.500,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanığın temyiz isteği, atılı suçu işlemediğine, ayrıca hukuka aykırı olarak dava dosyasının seri muhakeme bürosuna gönderilmesine karar verilmesi gerekirken mahkemece önceki hükümde direnilerek hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğuna ilişkindir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
Dava konusu olay, müştekinin bankadan çektiği para ile seyyar tezgahtan çamaşır aldığı, parayı sanığa uzattığı, sanığın poşet alma bahanesi ile arkadaki dükkana girdiği, ardından müştekinin verdiği parayı cebinde bulunan sahte para ile değiştirdiği iddiasına ilişkindir.
IV. GEREKÇE
1.5271 Sayılı Kanun’un 250. maddesinde düzenlenen seri muhakeme usulüne ilişkin düzenlemenin madde gerekçesinde;
“Belirli bir önem derecesinin altındaki suçlarda muhakeme sürecinin formalitelerden arındırılmasını ve kısaltılmasını, işlenen suçlara kısa süre içinde etkili ve orantılı bir karşılık verilerek bozulan kamu düzeninin yeniden sağlanmasını amaçlamaktadır… Suç şüphesi altında bulunan kişiler, soruşturma sürecinde susma, herhangi bir açıklamada bulunmama hakkına sahip olduğu gibi sorumluluğu kabul hakkına da sahip bulunmaktadır. İkinci seçeneğin söz konusu olduğu her durumda, suçun niteliği ve cezasının ağırlığına veya geleneksel muhakeme yollarının kullanılmasında hukuki ve sosyal bir yarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, bütün ceza davalarının mahkemeye taşınmasının adil ve hakkaniyetli olmadığı açıktır. Ağır iş yükü altında bulunan ceza adalet sistemlerinin bu tür vahamet arz etmeyen basit suçlarda muhakeme sürecini basitleştirecek adımlar atması Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye kararlarına da konu olmuştur… Seri muhakeme usulü, şüphelinin daha az bir yaptırım beklentisiyle bu usulün uygulanmasını kabul etmesi üzerine başlamaktadır. Bu usul, bir tarafta şüpheli diğer tarafta savcılık ile hüküm ve denetim makamı olarak mahkemenin bulunduğu bir süreci ifade etmektedir… Seri muhakeme usulünde uygulanacak yaptırım Cumhuriyet savcısı tarafından belirlenecektir… Seri muhakeme usulünün uygulanması Cumhuriyet savcısı tarafından görevli mahkemeden talep edilecektir.” şeklindeki açıklamalar ile düzenlemenin amacı ifade edilmiştir.
2537. Sayılı Kanun’un 17.10.2019 tarihli karar ile eklenen geçici 5. maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “1/1/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.” şeklindeki hüküm Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda değinilen 21.04.2022 tarihli iptal kararı ile seri muhakeme usulü yönünden iptal edilmiş olup iptal gerekçesinde;
Anayasanın 38. maddesindeki “kimse suçu işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı fiilden dolayı cezalandırılamaz” hükmü ile kanunilik ilkesinin güvence altına alındığını,
Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrası gereği usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı,
Türkiye’nin taraf olduğu Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 15. maddesinin birinci paragrafında “Fiilin işlenmesinden sonra yasalarda bu fiile karşılık daha hafif bir ceza öngörülecek olursa, fiili işleyene bu ikinci ceza uygulanır.” denildiği,
Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun aynı fiili suç olmaktan çıkarması veya aynı suç için daha hafif bir ceza öngördüğü durumlarda kanunilik ilkesinin bir alt ilkesi olan lehe kanunun uygulanması ilkesinin gündeme geleceği, lehe ceza kanununun geçmişe uygulanmasının hukuk devletiyle bağlantılı olarak adalet ve hakkaniyet ilkelerinin de bir gereği olduğu, gelişen sosyal düzen ve değişen toplumsal ihtiyaçlar karşısında artık suç oluşturmadığı kabul edilen veya daha hafif ceza öngörülen bir fiilin yalnızca daha önce işlenmiş olması nedeniyle daha ağır bir yaptırıma tabi tutulmasının adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşmadığı, lehe kanunun uygulanmasının Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında anayasal bir zorunluluk olduğu,
Belirli bir tarih itibarıyla kovuşturma aşamasında olan veya hükme bağlanmış dosyalarda lehe hükümler içeren basit yargılama usulünün uygulanmasını önleyen kuralın Anayasa’nın 38. maddesiyle bağdaşmadığı, İtiraz konusu kuralın, belirli bir tarih itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş ya da hükme bağlanmış dosyalarda seri muhakeme usulünün uygulanamayacağını öngördüğü, seri muhakeme usulünün uygulanması sonucunda yaptırımın yarı oranında indirilerek belirleneceği, itiraz konusu kuralın yargılama aşamasında olup henüz kesinleşmiş hükümle sonuçlanmamış, dolayısıyla yeni yargılama usulünün uygulanabileceği dosyalarda ceza miktarı üzerinde fail lehine etkisi olan seri yargılama usulünün belirli bir tarih itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş veya hükme bağlanmış dosyalarda uygulanmamasını öngörmek suretiyle Anayasa’nın 38. maddesini ihlal ettiği, açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğu ve iptalinin gerektiği belirtilmiştir.
Açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesi, 5271 Sayılı Kanun’un 250. maddesi kapsamında seri muhakeme usulünün uygulama alanına giren suçlar bakımından 01.01.2020 tarihinden önce kovuşturma aşamasına geçilmiş olsalar bile seri muhakeme usulünün uygulanmayacağına ilişkin hükmü, kanunilik, adalet ve hakkaniyet ilkelerini göz önünde tutarak iptal etmiştir.
İlgili iptal hükmünün tüm yargı organları bakımından bağlayıcı olacağı, herhangi bir mahkemenin bu iptal hükmünü dikkate almamasının mümkün olmayacağı tartışma dışıdır. Bu doğrultuda bahse konu iptal kararı göz önünde bulundurularak Dairemizin 06.10.2022 tarihli kararı ile seri muhakeme işlemlerinin tamamlanması amacı ile ilk derece mahkemesinin 16.02.2016 tarihli hükmü bozulmuştur.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ve Dairemizin bozma kararına karşı ilk derece mahkemesince yapılacak işlem dosyanın seri muhakeme usulü uygulanmak üzere Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesinden ibaret iken önceki kararda direnilmesi hukuki bulunmamıştır.
Dairemizin 06.10.2022 tarihli bozma ilamımızda isabetsizlik bulunmadığından Silivri Ağır Ceza Mahkemesi’nin direnme kararı yerinde görülmemiştir.
SONUÇ : Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Silivri Ağır Ceza Mahkemesinin, 06.12.2022 tarihli direnme kararı yerinde görülmediğinden, Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 06.10.2022 tarihli, 2020/11033 Esas, 2022/13684 Karar sayılı bozma ilamının oybirliği ile DÜZELTİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
Dava dosyasının, 5271 Sayılı Kanun’un 307. maddesinin dördüncü fıkrası gereğince direnme kararını incelemek üzere Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 06.03.2024 tarihinde karar verildi.
KARAR ÖZETİ: Sanık hakkında parada sahtecilik suçundan kamu davası açılmıştır. Sanık hakkında suçu işlediğinden bahisle hapis cezasına ve adli para cezasına hükmedilmiştir. Sanık tarafından ilgili kararın temyizi üzerine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun geçici 5.maddesinin d bendinde yer alan “1/1/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.” ibaresinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş olması ve yargılama konusu suçun seri muhakeme usulüne tabi olması nedeniyle Yargıtay tarafından verilen bozma kararına yerel mahkemenin direnmesi yerinde görülmemiş ve bozma ilamının Yargıtay Genel Kurulu’na gönderilmesine karar verilmiştir.
KONU ÖZETİ: Anayasanın 38. maddesindeki “kimse suçu işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı fiilden dolayı cezalandırılamaz” hükmü ile kanunilik ilkesi güvence altına alınmıştır. Nitekim, Türkiye’nin taraf olduğu Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi uyarınca “Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir fil veya ihmalden ötürü suçlu bulunamaz. Hiç kimseye işlendiği zaman verilebilecek cezadan daha aşırı bir ceza verilemez. Suçun işlenmesinden sonra, bir suça daha hafif bir ceza öngören bir yasa değişikliği yapıldığı takdirde, fail yapılan bu değişildikten yararlanır.” denilmek suretiyle lehe kanun ilkesi güvence altına alınmıştır. Bunların yanı sıra Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesinin ikinci fıkrasında “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” ibaresi hüküm altına alınmıştır.