- Minval Hukuk
- Tazminat Hukuku
- 5 Kasım 2023
İçerik Başlıkları
- Doktor Hatası (Malpraktis) Nedir?
- Tıbbi Uygulamayı Gerçekleştirebilecek Kişiler Kimlerdir?
- Tıbbi Standart Kavramı
- Hasta ile Hekim Arasında Kurulan Hukuki İlişki.
- Malpraktist (Doktor Hatası) Nedeniyle Tazminat Davası
- Malpraktist Çeşitleri Nelerdir?
- Malpraktist ve Komplikasyon Ayrımı
- Malpraktist (Doktor Hatası) Nedeniyle Tazminat Davasının Şartları
- Malpraktist (Doktor Hatası) Nedeniyle Tazminat Davası Nasıl Açılır?
- Doktor Hatası (Malpraktist) Nedeniyle Tazminat Davasında Zamanaşımı / Süreaşımı
- Malpraktist (Doktor Hatası) Nedeniyle Tazminat Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme.
- Malpraktis Dava Dilekçesi
- Malpraktist(Doktor Hatası) Danıştay-Yargıtay Kararları.
- Sıkça Sorulan Sorular
Malpraktis sözcüğü Türkçe bir kelime olmamakla birlikte kısaca, tıbbi uygulama hatası olarak tanımlanabilir. Başka bir deyişle malpraktis, hekimin görevini yerine getirirken yaptığı tıbbi uygulama hatalarıdır. Hekimlerin veya sağlık çalışanlarının tıbbi hatalarından kaynaklanan sorumlulukları haksız fiilden veya sözleşmeye aykırılıktan doğmaktadır. Bir hekimin yanlış tıbbi uygulama sonucu hastaya verdiği zarar sonucu kusur sorumluluğu Türk Borçlar kanununun haksız fiil ve sözleşmeye aykırılık hükümleri kapsamında değerlendirmeye tutulacaktır.
Hekim ya da sağlık personelinin tıbbi hatası, hastayı aydınlatma yükümlülüğüne ihlalden, hastalığın teşhisinden ya da yanlış tedavi yönteminin uygulanmasından doğabilir. Hekimin hastaya uyguladığı tedavi tıp biliminin ve mesleğin kurallarına uygun olarak uygulanmak zorundadır. Tıbbi hatadan söz edebilmek için ise hekimin, tıbbi hata sonucu ortaya çıkabilecek zararı öngörebildiği ve önleyebileceği durumlarda bunu yapmayı ihmal etmesi gerekmektedir. Doktrine göre hekimin tıbbi hatayı öngörüp öngöremeyeceği yaşı, zekâsı, eğitimi, sosyal seviyesi, mesleki becerisi, çalışma koşulları, hastanın ve hastalığın nitelikleri gibi durum ve şartlar kıstas alınarak belirlenecektir.
Doktor Hatası (Malpraktis) Nedir?
Malpraktis sözcüğü Türkçe bir kelime olmamakla birlikte kısaca, tıbbi uygulama hatası olarak tanımlanabilir.
Başka bir deyişle malpraktis, hekimin görevini yerine getirirken yaptığı tıbbi uygulama hatalarıdır. Hasta hekim arasındaki ilişkide edimin gereği gibi ifa edilmemesidir. Tedaviyi uygulayan hekimin bilgisizliği, tecrübesizliği, yetersizliği, dikkat ve özensizliği, ihmali tıbbi malpraktise neden olabilir. Malpraktis mevzuatta tanımlanmamıştır
Dünya Tabipler Birliği tıbbi malpraktisi, “hekimin tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, bilgi ve beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” olarak tanımlamıştır.
Tıbbi Uygulamayı Gerçekleştirebilecek Kişiler Kimlerdir?
Tıbbi uygulamayı gerçekleştiren kişinin hatalı tıbbi uygulaması sonucunda sorumluluğunun doğabilmesi için kanunen tıbbi uygulamayı yapmaya yetkili olması gerekir. Bu yüzden uygulamayı kimin yaptığı önem arz etmektedir.
Tıbbi müdahaleler sonucu bireyler üzerinde doğması muhtemel olumsuz etkiler sebebiyle tıbbi müdahale yetkisi hekimlere (sağlık personellerine) verilmiştir. Bu husus 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı sanatlarımızın Tarzı İcrasına Dair Kanun’a göre tıbbi müdahalede bulunabilecek kişiler, hekimler, diş hekimleri, ebeler, sağlık memurları, sünnetçiler ve hastabakıcı hemşirelerdir ve yine aynı kanunun 13. Maddesinde hekim ve diş hekimi dışındaki sağlık mensuplarının hastalıklarla ilgili doğrudan teşhiste bulunarak tedavi planlayamaması ve reçete yazamaması hususu düzenlenmiştir. 6023 sayılı Türk Tabipler Birliği yasasında tıbbi uygulamaları gerçekleştirebilecek kişiler düzenlenmiştir.
Kanunlardaki bu hükümler emredici niteliktedir. Acil durumlar dışında bireyin hekim dışında başka bir kişiye tedavi yetkisi vermesi geçersizdir. 1219 sayılı kanunun 1. Maddesine göre; “Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde tababet icra ve herhangi surette olursa olsun hasta tedavi edebilmek için tıp fakültesinden diploma sahibi olmak şarttır.” Hekimlik için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı şartı aranmamaktadır fakat yabancı uyruklu hekimler Türkiye’de yalnızca özel hastaneler ve tıp merkezlerinde görevlerini ifa edebilirler.
Tıbbi Standart Kavramı
Anayasa tarafından da korunan yaşama ve bununla bağlantılı olarak sağlık hakkı hekim tarafından da tıbbi standartlara uygun olarak korunmalıdır. Tıbbi standarta mevcut ülkenin sağlık koşulları esas alınarak bir hekimden beklenmesi gereken ortalama dikkat ve özen diyebiliriz. Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi madde 13“göre hekim tıbbın gereklerine göre teşhis koymakla yükümlü olup tıbbın kurallarına aykırı tedavi ve teşhis yasaklanmaktadır. Hükmü ile hekimin tıbbi standartları uygulama yükümlülüğüne işaret edilmiştir.
Hasta ile Hekim Arasında Kurulan Hukuki İlişki.
Hatalı tıbbi müdahale sonucu hekimin sorumluluğuna gidebilmek için hasta ve hekim arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin ve hekimin hangi kurum nezdinde görevini ifa ettiği gibi hususların belirlenmesi gerekmektedir.
Hasta ile hekim arasındaki ilişkinin hukuki niteliği öğreti ve yargıtay tarafından kabul edilen görüşe göre “vekalet sözleşmesidir”. Bu hukuki nitelendirmenin sonucu olarak hasta ve hekim arasında hatalı tıbbi müdahale sonucu doğacak hukuki ihtilaflara sözleşmeye aykırılık hükümleri uygulanacaktır.
Hasta doğrudan hekime gitmek yerine hastane veya sağlık kuruluşuna giderse hastanede önceden anlaştığı ve tedavi olduğu bir hekim yoksa hukuki ilişki hasta ile hastane arasında kurulacaktır. Hastanenin türü kurulan hukuki ilişkinin niteliğini belirleme noktasında önem arz etmektedir.
Malpraktist (Doktor Hatası) Nedeniyle Tazminat Davası
Tıbbi malpraktis sebebiyle (Hekimin bilgisizliği, deneyimsizliği, ilgisizliği, ihmali gibi hallerde (tıbbi standarta aykırı eylemleri sonucu)) zarar gören kişi ya da duruma göre yakınları, maddi ve manevi zararlarının tazmini için hekimin hukuki sorumluluğuna giderek görevli ve yetkili mahkemede tazminat davası açarak zararının tazminini isteyebilir.
Doktor ile hasta arasında kurulan ilişki baskın görüşe göre vekalet akdidir. Dolayısıyla hasta-hekim ilişkisinden doğan hukuki ihtilaflarda borçlar hukukunun vekalet akdine ilişkin hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
Hasta hekim arasında sözleşme ilişkisinin bulunmadığı durumlarda ise haksız fiil hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
Malpraktist Çeşitleri Nelerdir?
Hekimin Teşhis Hatası.
Hastanın muayenesi ve tetkikler sonucunda hastalığın araştırılması ve tespitine yönelik bir faaliyete teşhis diyebiliriz. Tıp hukuku anlamında kesin bir hastalık teşhisinden söz edilemez, söz konusu olan yalnızca hekimin hastalığı tanımasından ibaret bir değerlendirmedir. Asıl olan hekimin uzmanlığı doğrultusunda hastalığın gerektirdiklerini yapmasıdır. Örneğin baş ağrısı ve kusma şikâyeti ile gelen hastaya hekim hasta istemese bile tomografi ve emar çekimini yaptırmalıdır, gebe bir kadının doğum zamanına ilişkin teşhis doğru yapılmalıdır.
“… Yüksek Sağlık Şurası’nın malpraktis ile ilgili vermiş olduğu bir kararında; 49 yaşında trafik kazası geçiren hastanın, kaldırıldığı hastanenin acil servis doktoru tarafından muayenesinin yapıldığı, ancak hastanın hayati tehlikesinin olmadığını belirtir geçici rapor verilerek evine yollandığı ve aynı gün hastanın evinde öldüğü belirtilmiştir. YSŞ (YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI) kararında, dosyada hastaya ait filmlerin olmadığı, otopsi tutanağından, ölümün, künt beden travmasına bağlı çok sayıda Kaburga kırığı ile birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanamanın etkisiyle meydana geldiğinin anlaşıldığı, dolayısı ile hekimin hastayı dikkatli muayene etmediğinden ve toraks travmasını iyi değerlendirmediğinden dikkatsizlik ve tedbirsizlik açısından kusurlu olduğuna karar verilmiştir…”
“…Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2006/6143 E. 2006/11224 K. sayılı kanser hastalarına ilişkin verdiği kararında kanser hastalığının ölümcül bir hastalık olduğu bilinse bile erken teşhis ve tedavi İhtimalinde hastalığın önlenebileceğine işaret ederek hekimin teşhis yükümlülüğüne işaret etmiştir.”
“…Yargıtay bir kararında gözüne tel saplanmış bir hastaya göz damlası vererek gönderen hekimi kusurlu bulmuştur…”
Keza Yargıtay bir başka kararında iki kolu kırık olan hastanın bir kolunu alçıya alıp diğer kolunu alçıya almayan doktorun cezai sorumluluğunun araştırılmasını istemiştir. Hekimin teşhiste hatası cezai sorumluluğunu gündeme getirecektir.
“… Yargıtay, hekimin teşhiste hatasının olup olmadığı Adli Tıp Kurumu’ndan alınacak bir raporla tespit edilmesi gerektiği görüşündedir. Kanaatimizce hekimin yapmış olduğu teşhis hatasının neticeyi meydana getirip getirmediği yani illiyet bağının tespiti uzman bilirkişiden alınacak raporlarla tespit edilmelidir…”
Hekimin Tedavi Sırasındaki ve Tedavi Sonrasındaki Yükümlülükleri.
Hekim hastalığın teşhisinden sonra tedaviye sürecine başlar. Tedavi sürecinde hekimin yaptığı tıbbi hatalar malpraktise sebep olacaktır. Ve hekimin hukuki ya da cezai sorumluluğu gündeme gelir. Tedavi sürecinde hekimden beklenen tedaviyi tıp biliminin verileri ışığında, tıbbın gereklerine göre sürdürmesidir.
Hekim doğru teşhis yapsa da uyguladığı tedavi yanlış olabilir. Tıp bilimi doğası gereği sürekli gelişen ve değişen bir bilim dalıdır. Teknolojinin de gelişimiyle uygulanan tedavi metotları da sürekli gelişim halindedir. Hekimin bu değişim ve gelişimleri de dikkate alarak hastasını tedavi etmesi gerekmektedir. Bunlar hekimin yükümlülükleridir.
“…Hekimin bilimsel ve mesleki sınırlar içerisinde kalmak kaydıyla tedavi metotlarından özgür iradesiyle seçtiğini hastaya uygulaması kusur olarak değerlendirilemez. Yargıtay kararlarına yansıyan tedavi hatalarına örnek olarak, hekimin uzmanlık alanından olmayan cihazı kullanarak tedavi yapması, hekimin acil servise gelen hastaya başka bir sağlık mensubu arkadaşına telefonla talimat vererek tedavi yaptırması, travma geçiren hastaya gözlem altında tutması gerekirken hekimin hastayı yatırmayıp taburcu etmesi, vücutta ameliyat esnasında 2 metre uzunluğunda gazlı bez unutması, burun ameliyatı sırasında hastanın burnunda kırık iğne ucu bırakıp acı çekmesine sebep olması, hekimin test yapmadan penisilin uygulaması verilebilir. Hekimin tedavide mutlak başarı garantisi vermesi de beklenemez. Örneğin, ayağındaki ağrılar için ilaç tedavisi uygulayıp ağrıyı gideremeyen hekim salt bu konudaki başarısızlığı nedeniyle sorumlu tutulmamalıdır…”
Hekimin Tedaviden Kaçınması veya Tedaviyi Geciktirmesi.
Hekimin hukuken tıbbi yardım yükümlülüğü vardır buna aykırı davranması (tedaviden kaçınma ya da tedaviyi geciktirme) halinde hukuki ya da cezai sorumluluğu doğacaktır. Hukuken sözleşmeye aykırılık ya da haksız fiil teşkil eder, cezai olarak ise ihmali davranıştan doğan kast ya da taksire dayalı sorumluluğu gündeme gelecektir.
Kamu hastanelerine bağlı, kamu görevlisi sıfatıyla çalışan hekim ya da sağlık personellerinin tedavinin gereğinin yerine getirmemeleri (yükümlülüklerinin ihlali) sonucu kanundan kaynaklı görevi kötüye kullanma suçu oluşur.
Görevi kötüye kullanma suçu TCK’nın 257. Maddesinde düzenlenmiştir.
(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Hekim ya da sağlık personelinin fiili suç tanımındaki neticelere sebep vermezse, fiil disiplin suçu mahiyetinde olacaktır.
Örneğin doğum için gelen hastanın kabul edilmeyip başka bir hastaneye sevk edilmesi, Hekimin hastanın babasıyla tartışıp hastayı tedavi etmemesi gibi davranışlar ihmal suretiyle TCK 257’deki suça vücut verecektir.
Kamu hastanelerine bağlı çalışan hekim ya da sağlık personellerinin Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi hakkındaki kanunun 12. Maddesine göre, “..sağlık kurumlarından gönderilen ve durumları acil müdahaleyi gerektiren ya da doğrudan hastaneye başvuran hastaları ayakta veya yatarak tedavi etmek ve üstlendikleri sağlık hizmetini yapmakla mükelleftirler…”
Özel hastaneler için ise 2219 sayılı kanunda benzer bir düzenleme mevcuttur. “…Ani bir arıza veya kaza neticesinde müstacelen tedaviye muhtaç olan şahısların hususi hastanelere müracaat veya nakillerinde hastanece derhal tedavilerini yapmak mecburidir…”
Kamu hastanesine ya da özel hastaneye gelen tedavi amaçlı gelen hastalar ve tıbben aciliyet durumu olan ve müdahale gereken hastalara müdahale ihmal edilirse, yapılmazsa hekimin cezai sorumluluğu doğacaktır. Yargıtay bir kararında acil servise gelen hastaya müdahale edilmemesinde geciken doktorun cezai sorumluluğu doğduğuna hükmetmiştir.
Hekimin ihmali davranışı sonucu meydana gelen netice arasındaki illiyet bağı unsurunun kanıtlanması gerekmektedir.
Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi
Madde 83- (1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin Oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.
(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
- a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
- b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması, gerekir.
(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine on beş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.
Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi
Madde 88-(1) Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur.
Sağlık Kurumuna İlişkin Hatalar:
Hastane yönetimleri hastaların güvenliği için gerekli önlemleri almalıdır. Hastalığın teşhis ve tedavisinde uzman hekimler ve sağlık personelleri, steril ve donanımlı ameliyathaneler gibi birçok hizmeti bünyesinde bulundurmalıdır. Hastanede gerçekleşen tıbbi müdahale hatasından hastane yönetimi birinci dereceden sorumludur.
“…Anayasamızın 65. maddesindeki devletin herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesi ile ilgili yükümlülüğünün mali kaynakları ölçüsünde olması kamu hastaneleri açısından bir sınır oluşturmaktadır. Yargıtay, özel hastanelerin tacir olması ve bunun sonucunda basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gerektiğinden bahisle gerekli tıbbi şartları sağlaması ve özen yükümlülüğü bakımından diğer hastane türlerinden daha fazla çaba göstermesi görüşündedir…
Malpraktist ve Komplikasyon Ayrımı
Hekimin Tıbbi standartlara uygun müdahale yapmış olmasına ve her türlü tedbiri almasına rağmen ortaya çıkması kaçınılmaz olan zararlar olarak tanımlanabilir.
Malpraktis doktorun bilgi, beceri, deneyim, dikkat eksikliğinden kaynaklanmaktadır, komplikasyon ise doktorun tüm dikkati özenine rağmen ortaya çıkan istenmeyen, öngörülemeyen sonuçtur. Malpraktise doktorun kusurlu davranışı sebebiyet verirken komplikasyonda hekimin kusurlu davranışından bahsetmek mümkün değildir.
Öngörülmesi muhtemel komplikasyonlar söz konusu olduğu taktirde ise doktorun sorumluluğunun ortaya çıkmaması için hastayı bilgilendirmiş olması ve hastadan onay almış olması gerekmektedir. Komplikasyonun ortaya çıkması durumunda doktorun hastaya gerektiği gibi müdahale etmesi gerekir. Aksi durumda sorumluluğu gündeme gelebilir.
Malpraktist (Doktor Hatası) Nedeniyle Tazminat Davasının Şartları
Hekimin tıbbi malpraktisi sonucu zarar gören hastanın tazminat talep edebilmesi için bazı şartların gerçekleşmiş olması gerekir.
- Hekimin tıbbi hatası hukuka aykırılık unsurunu barındırmalıdır, bu sözleşmenin ihlali şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, vekaletsiz iş görme ya da haksız fiil şeklinde de ortaya çıkabilir.
- Tıbbi malpraktis sonucu hasta zarara uğramış olmalıdır.
- Zarar hekimin kusurundan kaynaklanmalıdır
- Hastanın gördüğü zarar ile hekimin tıbbi malpraktisi (kusurlu davranışı) arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Malpraktist (Doktor Hatası) Nedeniyle Tazminat Davası Nasıl Açılır?
Hekimin tıbbi müdahale sırasında standart ve güncel olan müdahaleyi yapmaması, sonucu zarar görenin; zararın varlığını, hekimin kusurunu, kusur ve zarar arasındaki nedensellik bağını ispat etmesi halinde maddi ve manevi tazminat talepli dava açma hakkı vardır.
Malpraktist (Doktor Hatası) Nedeniyle Maddi Tazminat Davası.
Tıbbi malpraktis sebebiyle açılan tazminat davalarında zararın ispatı zarar görene(hastaya) aittir. Ancak zararın miktarını tayin mümkün değilse hâkim taktir edecek, bir miktar belirleyecektir.
Hastanın tıbbi malpraktis sonucu vefat etmesi halinde, cenaze giderleri, ölmeden önce gördüğü tedaviden kaynaklı tedavi giderleri, ölüm meydana gelmeseydi desteğin süreceği ispat edilebilirse ölen kişiden sürekli ve düzenli yardım görenlerin talep edebileceği destekten yoksun kalma tazminatı, kişinin malpraktis sonucu fiziken zarara uğraması sonucu tedavi masrafları ve çalışma gücünün kaybından ve ekonomik geleceğin sarsılması kaynaklı tazminat talepleri gündeme gelecektir.
Malpraktist (Doktor Hatası) Sebebiyle Manevi Tazminat
Hastanın veya gerekli şartların oluşması halinde ailesinin, tıbbi malpraktis sonucu acı, elem, keder hissetmesi sonucu manevi tazminat olarak uygun bir miktar para talep edebilmeleri mümkündür.
Doktor Hatası (Malpraktist) Nedeniyle Tazminat Davasında Zamanaşımı / Süreaşımı
Kamu hastanelerine bağlı hekimlerin tıbbi hatalarından kaynaklı açılacak tazminat davalarında husumet ilgili idare olan Sağlık Bakanlığına yöneltilir. Açılan davanın niteliği ise tam yargı davasıdır. İdari yargıda düzenlenmiş olan süreaşımı kurumuna göre; eylemin (hekimin hatası) ve eylemin idariliğinin öğrenilmesinden itibaren 1 yıl ve herhalde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye zararın tazmini için başvuru yapılmalıdır.
Başvurunun ilgili idarece 30 gün içinde reddi ya da 30 gün içinde idareden yanıt gelmemesi (zımni ret) halinde 60 günlük dava açma süresi içerisinde idari yargıda tıbbi malpraktis sebebiyle tazminat davası açılabilir. (İdareye karşı açılan davalarda ceza hukuku uzamış zamanaşımı süreleri uygulanmaz.)
Hekim-hasta arasında kurulan hukuki ilişkinin vekalet akdi olması halinde zamanaşımı süresi 5 yıldır. Hasta ve özel hastane ya da hekim arasında kurulan hukuki ilişki eser sözleşmesi ise zamanaşımı süresi 5 yıldır. Hekimin ağır kusuru halinde 20 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Vekaletsiz iş görme halinde 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Sözleşmeye aykırılık sebebiyle açılan malpraktis davalarında ceza hukuku uzamış zamanaşımı süreleri uygulanmaz.
Haksız fiil nedeniyle açılacak malpraktis davaları, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesini takiben 2 yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıl geçmesiyle birlikte zamanaşımına uğrar. Fakat tazminat hakkı, ceza hukuku düzenlemelerince daha uzun bir zamanaşımı süresi gerektiren bir cezaya neden olan fiilden doğmuşsa, zamanaşımı süresi belirlenirken ceza hukuku hükümleri esas alınır.
Malpraktist (Doktor Hatası) Nedeniyle Tazminat Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme.
Hasta ve hekim arasındaki hukuki ilişkinin Eser veya vekalet sözleşmesi olduğu malpraktis sebebiyle tazminat davalarında, bağımsız çalışan doktorun tıbbi hatası nedeniyle açılan tazminat davalarında ve şirket adi ortaklık veya gerçek kişilerin işletici olduğu özel hastaneler aleyhine açılan malpraktis sebebiyle tazminat davalarında tüketici mahkemeleri görevlidir.
- Kamu hastaneleri ve üniversite hastaneleri aleyhine malpraktis sebebiyle açılacak tazminat davaları bakımından ise idare mahkemeleri görevlidir.
- Genel yetki bakımından davalı gerçek ya da tüzel kişinin dava açıldığı sıradaki yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
- Eser veya vekalet akdinden doğan tazminat davaları bakımından ise sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesi yetkilidir.
- Tüketici mahkemesinin görev alanına giren uyuşmazlıklar bakımından tüketicinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
- Haksız fiile dayalı malpraktis davaları bakımından ise dava genel yetkili mahkemede açılabileceği gibi haksız fiilin işlendiği yer mahkemesi, zararın meydana geldiği yer mahkemesi veya zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir.
Malpraktis Dava Dilekçesi
Malpraktist(Doktor Hatası) Danıştay-Yargıtay Kararları.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2022/5767 E. 2022/9263 7.12.2022 tarihli kararı;
ÖZET: Dava, davalı doktorun özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, davanın temeli vekalet sözleşmesidir. Olayda; davacılar ile davalı doktor ve özel hastane arasındaki ilişki vekalet akdi niteliğindedir. Vekalet akdi, 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Kanun kapsamına alınmış olup, bu tarihten sonra açılan davalarda, Tüketici Mahkemeleri görevlidir. Nitekim bu husus 6502 Sayılı yasanın geçici 1. Maddesiyle çözüme bağlanmış durumdadır.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re ‘sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re ‘sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.
Bölge adliye mahkemesince; uyuşmazlığın çözümünde tüketici mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın görev yönünden usulden reddine karar verilmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
Açıklanan husus gözetilmeksizin davanın esası incelenerek Tüketici Mahkemesi sıfatıyla yeniden esas hakkında karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
DAVA: Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasında verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle düzelterek yeniden esas hakkında verdiği kararın, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müteveffa …’in jinekoloğu olan davalı …’in gözetiminde normal doğum yapmak üzere diğer davalı …’ne başvurduğunu, 09/09/2016 günü doğum sırasında ve sonrasında davalı anestezi uzmanı … tarafından uygulanan hatalı Epidural anestezi enjeksiyonu sebebiyle gelişen komplikasyonlar sonucu fenalaşıp akabinde 02/11/2016 günü … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Reanimasyon bölümünde vefat ettiğini 6100 Sayılı Kanun’un 107. Maddesi uyarınca, ölüm nedeninin ve davalıların sorumlu sorumluluklarının Mahkemece tespiti ile, eşi ve üç çocuğunun destekten yoksun kalma tazminat tutarlarının belirlenerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik toplam 1.600,00 TL maddi tazminatın, her bir davacı için 25.000,00 TL olmak üzere toplamda 100.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte ve ortaklaşa, zincirleme olarak davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
İlk derece mahkemesince; davacının eşi olan …’nin09/09/2016 tarihinde jinekoloğu olan davalı …’in gözetiminde normal doğum yapmak üzere diğer davalı …’ne başvurmuş olduğu, doğumda kendisine epidural enjeksiyon yapılması için onam formu imzalatıldığı, imza formundaki imzaların …’ye ait olduğu, daha sonra gelişen komplikasyonlar nedeniyle …’nin vefat ettiği, davacının da bu nedenle huzurdaki malpraktis ( tıbbi kusur nedeniyle tazminat ) davasını ikamet ettiğinin anlaşıldığı, mahkemece aldırılan tüm ATK raporlarında davalılara atfedilebilecek bir tıbbi kusurun olmaması, müteveffanın onam formunu imzaladığı, bu şekilde aydınlatıldığı anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davacılar tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince, hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli ve denetime elverişli olmasına göre mahkemece davanın reddi kararında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, ancak somut olayda; murisin hizmet alan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda tanımı yapılan tüketici olduğu ve davalı tarafın mesleki amaçla hareket ettiği, uyuşmazlığın tüketici işlemi olan vekalet sözleşmesinden kaynaklandığından, Tüketici mahkemelerinin görevli olduğunun anlaşıldığı ancak … ilçesinde ayrıca Tüketici mahkemesi bulunmaması nedeniyle davanın Tüketici Mahkemesi olarak görülmesi durumunda harç ve yargılama giderleri bakımından değişiklik olacağından hüküm kaldırılarak yeniden hüküm kurulması yoluna gidildiği gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile; … 4.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10/02/2020 tarih ve 2016/186 Esas 2020/56 Karar sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1-b ( 2 ) maddesi uyarınca kaldırılarak ( Düzeltilerek ) yeniden esas hakkında aşağıdaki hükmün kurulmasına; ( TÜKETİCİ MAHKEMESİ SIFATIYLA ) davanın reddine, karar verilmiş; karar, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
1- )Dava, davalı doktorun özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, davanın temeli vekalet sözleşmesidir. ( BK 386-390 ) ( TBK 502.506 ) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur ( BK 321/1 madde ( TBK 400 ). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil ( hasta ) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510 ( BK 394/1 ) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 1. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 18/12/2017 tarihli raporda; “Kişinin 09/09/2016 tarihinde sancı şikayeti ile Özel … Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesine getirildiği, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr. … tarafından muayenesinin yapıldığı, tanısının konulduğu, doğum için yatışının yapılarak takibe alındığı, takipleri sırasında ağrısız doğum için epidural anestezi yönünden anestezi ve reanimasyon uzmanı Dr. … tarafından bilgilendirilip onamının alındığı, epidural anestezi ve doğum için gerekli preanestezik muayenesinin yapıldığı, yapılan epidural anestezinin tıp kurallarına uygun olduğu, işlem sırasında kişinin solunum değerlerinin düşmesi ve konuşmasının bozulması üzerine oksijen verilerek genel durumunun düzeltilerek gerekli müdahalelerin yapıldığı, doğum eyleminin tıp kurallarına uygun şekilde yapıldığı, doğum sonrası gerekli takiplerin yapıldığı, 10/09/2016 tarihinde saat 00.00-00.30 sıralarında ağrılarının artması nedeni ile nöbetçi hemşire İ. Şimşek tarafından, anestezi ve reanimasyon uzmanının direktifleri doğrultusunda epidural kateterden epidural anestezi dozunu uyguladığı, uygulanan epidural ilacın doğru endikasyon ile uygun dozda tatbik edilmiş olduğu, işlem yapıldıktan kısa bir süre sonra kişinin genel durumunun bozulması nedeni ile mavi kod verildiği, ortaya çıkan klinik tablonun bir komplikasyon olduğu, ilk müdahalenin yapılarak nöbetçi doktora, anestezi ve reanimasyon uzmanına ve kadın hastalıkları ve doğum uzmanına zamanında haber verilerek yeniden canlandırma işlemi yapıldığı, işleme yanıt alınarak uygun endikasyon ile … Devlet Hastanesine sevk edildiği, yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu cihetle; ölümde kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr. …, anestezi ve reanimasyon uzmanı Dr. … ve Hemşire İ. Şimşek’e kusur atfedilemeyeceği, olayda Özel … Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi İdaresi’ne kusur atfedilemeyeceği” bildirilmiştir.
… Üniversitesi Tıp Fakültesinden alınan 28/06/2018 havale tarihli bilirkişi raporunda; “Hastada kateter takıldıktan sonra altın standart olan test dozunun yapılmadığı veya yapıldıysa belirtilmediği, doğumu yaptıran hekim yönünden herhangi bir ihmal ve eksikliğin tespit edilemediği, hastaya takılan epidural kateterin yerinin test dozu ile doğrulanmamış olması nedeniyle yapılan ilaç enjeksiyonundan sonra hastada oluşan ‘ayağa kalkamama, konuşma güçlüğü, halsizlik ve uykuya eğilim’ olduğu, hastada mevcut olan astım hastalığı nedeniyle bu klinik durumun karıştırıldığı, epiduralden yapılan ilk ilaç dozunun kılavuzun önerdiği ilaç dozundan düşük olmasına rağmen hastada oluşan bu durumların kateterin epidural mesafede olmadığını spinal aralıkta olduğunu düşündürttüğü, test dozu yapılmamış olmasına rağmen doğum sırasında ilk dozun test dozu olarak değerlendirilip gece daha yüksek dozda yapılan ilacın yapılmayabileceği, hastanın ağrısını kesmek üzere gece yapılan 7 CC içinde 20 mg bupivakain+50 mikrogram Fentanil sonrası gelişen solunum ve kalp durmasının, kateterin epidural mesafede olmaması ve subaraknoid mesafede olmasından dolayı gelişen yüksek spinal anestezi ve total spinal blok nedeniyle geliştiğini düşündürttüğü” bildirilmiştir. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 8.İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 24/07/2019 tarihli raporda ise; “Yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu cihetle; ölümde kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr. …, anestezi ve reanimasyon uzmanı Dr. … ve Hemşire İ. Şimşek’in tıbbi uygulama hatası bulunmadığı, olayda Özel … Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi İdaresi’ne uygulama hatası bulunmadığı, dosyada onam formlarının mevcut olduğu, onam formunda anestezi komplikasyonlarının ölümle sonuçlanabileceğinin yazılmış olduğunun görüldüğü” bildirilmiştir.
Mahkemece alınan raporlar gerekçe gösterilmek suretiyle, davanın reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davacılar tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, bölge adliye mahkemesince, hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli ve denetime elverişli olmasına göre mahkemece davanın reddi kararında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, ancak davanın Tüketici Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiğinden davanın Tüketici Mahkemesi olarak görülmesi durumunda harç ve yargılama giderleri bakımından değişiklik olacağından hüküm kaldırılarak yeniden hüküm kurulması yoluna gidildiği gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak ( düzeltilerek ) yeniden esas hakkında hüküm kurularak ( Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla ) davanın reddine, karar verildiği görülmüştür.
Somut olayda; davacılar ile davalı doktor ve özel hastane arasındaki ilişki vekalet akdi niteliğindedir. Vekalet akdi, 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Kanun kapsamına alınmış olup, bu tarihten sonra açılan davalarda, Tüketici Mahkemeleri görevlidir. Nitekim bu husus 6502 Sayılı yasanın geçici 1. maddesiyle çözüme bağlanmış durumdadır. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.
Hal böyle olunca, bölge adliye mahkemesince; uyuşmazlığın çözümünde tüketici mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-3 maddesi uyarınca esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Aynı Kanun’un 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca davanın görev yönünden usulden reddine karar verilmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeksizin davanın esası incelenerek Tüketici Mahkemesi sıfatıyla yeniden esas hakkında yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
2- ) Bozma nedenine göre, davacıların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının HMK’nin 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davacıların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 07.12.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2014/9296 E. 2015/5790 K. 2.4.2015 tarihli kararı:
DAVA : Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine dair hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sanığın aile hekimi olarak görev yaptığı, olay tarihinde ise … Bakımevi’nde acil nöbeti tuttuğu, 18 aylık bebek …’ın 08/03/2009 tarihinde … devlet hastanesine ateş, ishal ve kusma şikayetleri ile götürüldüğü, muayenesinin ardından reçete yazılarak evine gönderildiği, ölenin şikayetlerinin devam etmesi nedeni ile 09/03/2009 tarihinde ailesinin tekrar … Hastanesine başvurduğu, burada Isparta doğumevi acil polikinliğine başvuru önerisinde bulunulduğu, ailenin 09/03/2009 saat 19:00 sıralarında … Bakımevi’ne başvurduğu, yapılan tedavi ve tetkiklerin ardından reçete düzenlenerek evine gönderildiği, ölenin ailesi tarafından 10/03/2009 tarihinde tedavisi için Isparta iline götürüldüğü sırada yolda öldüğü olayda;
sanık hakkında başlatılan soruşturmada 4483 Sayılı yasa uyarınca soruşturma izni verilmemesine dair kararın idari yargı merciince sanık hakkındaki soruşturmanın 4483 Sayılı Kanun hükümlerine tabi olduğu kabul edilerek kusurlu bulunduğu gerekçesiyle taksirle öldürme suçundan yargılanmak üzere kaldırıldığı,…İhtisas Kurulu’nun 27/10/2010 tarihli raporunda; tıbbi belgelerde kayıtlı veriler ile otopside saptanan bulgulara göre çocuğun ölümünün akut gastroenterit, dehidratasyon ve komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu, süt çocuğu döneminde mevcut olan kusma ve ishal gibi semptomların çocuğun genel durumunda hızla bozulmaya neden olabileceğinin tıbben bilinmesi ve otopside de deri turgür tonusunda bozulma ve göz kürelerinin dehidrate durumunda olduğunun da bildirildiği dikkate alındığında, çocuğun 09/03/2009 tarihinde sevk ile gönderildiği …Bakım Evinde yatırılarak izleme alınmaması ve dehidratasyona yönelik tedavisine başlanmamış olmasının bir eksiklik olduğunun mütalaa olunduğu, … Tıp Fakültesi …Anabilim Dalı’nın 23/06/2011 tarihli raporunda; cilt turgor ve tonusunun hafif azalmış olduğu belirtilmiş bulunmasına göre, çocuğun ağır dehidratasyon tanısı alamayacağı, hafif veya orta derecede dehidratasyon tanısı konabileceği, bu durumdaki çocuk için yapılan ilaç önerisi, hastalıkla ilgili bilgilendirme ve poliklinik kontrolüne çağırılması işlemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu, sanığın yaptığı işlemlerle ölüm arasında nedensellik bağı bulunmadığının bildirildiği, iki rapor arasında çelişki olması üzerine…Genel Kurulu’nun 03/05/2012 tarihli raporunda, ölenin akut gastroenterite bağlı dehitratasyon, intertisyel pnömoni ve gelişen komplikasyonlar sonucu öldüğünün tespit edildiği, sanığın, kusma ve 10-15 kez ishal sebebiyle iki gündür hastaneye iki kez götürülme ifadesiyle bebeğin muayenesini ve tetkiklerini yaptığı, fakat yatırılarak izleme alınmaması ve dehidratasyona yönelik tedavisinin başlanmamış olmasının bir eksiklik olduğu, ancak bebeklik çağı gastroenteritlerin hızla ilerleyerek ölüme neden olabileceği tıbben bilindiğine göre, tanı konularak uygun tedavi başlanmış olması durumunda da bebeğin kurtulmasının kesin olmadığının oy çokluğu ile mütalaa olunduğu dosyada, ancak doğru tanı konularak uygun tedaviye başlanmış olması halinde ölümün meydana gelmesi durumunda ölümün komplikasyon olarak değerlendirileceği, hiç bir tıbbi müdahalede şifa garantisi bulunmadığı kabul edilmekle birlikte meydana gelen ölümle tedavi ve teşhisteki eksiklik arasında illiyet bağı bulunması halinde bunun komplikasyon olarak değil malpraktis olarak değerlendirilmesi gerektiği, dolayısıyla mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmadığı bebeğin kurtulmasının kesin olmadığı şeklindeki tespitinde malpraktis olgusunu değiştirmeyeceği ve sanığın meydana gelen ölümden sorumlu tutulmasını engelleyecek bir değerlendirme olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmakla,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık ve müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanık hakkında hükmedilen 2 yıl 1 ay hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında birim gün sayısının belirtilmemesi suretiyle 5271 Sayılı CMK’nın 232/6. maddesine ve TCK’nın 52/3. maddelerine aykırı davranılması ve sanık hakkında hükmedilen hapis cezası, adli para cezasına çevrilirken, 22.800 TL yerine, hesap hatası sonucu 22.650 TL olarak belirlenmesi suretiyle, eksik ceza tayin edilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, hükmün bu sebeple 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hüküm fıkrasının 4. paragrafındaki “aynı kanunun 52. maddesinin 1. ve 2. fıkralarına göre” ibaresinden sonra gelmek üzere “760 GÜN ADLİ PARA CEZASINA ÇEVRİLMESİNE” ibaresinin eklenmesi, “22.650 TL” ibaresinin “22.800 TL” olarak değiştirilmesi suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 02.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sıkça Sorulan Sorular
Malpraktiste örnek olarak; Hekimin Teşhis Hatası, Hekimin Tedaviden Kaçınması veya Tedaviyi Geciktirmesi, Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi, Sağlık Kurumuna İlişkin Hatalar şeklinde meydana gelmektedir.
Malpraktist tazminat davalarında genellikle suç unsuru da olmaktadır. Zira bu durumlarda genellikle, Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi suçları da oluşmaktadır. Soruşturma dosyasında ceza çıkıp çıkmamasından bağımsız olarak tazminat alınabilmektedir.
Malpraktist tazminat davalarında genellikle suç unsuru da olmaktadır. Zira bu durumlarda genellikle, Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi suçları da oluşmaktadır. Soruşturma dosyasında ceza çıkıp çıkmamasından bağımsız olarak tazminat alınabilmektedir.
Hekimin ihmali davranışla veya kasten hareketleri sonucunu, meydana gelen durumlar malpraktiste neden olmaktadır. Öte yandan Sağlık Bakanlığının araç edevat eksikliği veya hastanenin uygulamaları da malpraktist sonucu doğurabilir.
Malpraktist davası ortalama yerel mahkemede 1-1.5 yıl, istinafta 1 yıl ve Yargıtay/Danıştayda da 2 yıl olmak üzere 5 yıl sürmektedir.
Yanlış tanı veya teşhis yapan doktor/hekim ceza soruşturması ile karşı karşıya kalmaktadır. Zira yanlış teşhis konulması ihmal suretiyle icra suçuna tekabül etmektedir.
Malpraktist suçu sicile işlenen suçlardandır. Ancak mahkeme verilen hükmü HAGB’ye çevirdiği takdirde HAGB olarak sicile işlenir.
Yanlış teşhis koyan doktora karşı, hekimin hizmet verdiği hastaneye, Sağlık Bakanlığına ve ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulabilir. Doktor hakkında yasal işlem yapılabilmesi için ilgili mülki amirin izni gerekmektedir. Mülki amir soruşturmaya izin vermediği takdirde buna karşı itiraz yoluna gidilebilir.
Malpraktist cezası 3 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır.
Malpraktist; tıbbi uygulama hataları, tedavi hataları ve diğer hatalar olarak ayrılmaktadır.