- Minval Hukuk
- Sigorta Hukuku
- 25 Eylül 2023

Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası; trafiğe tescilli olan her türlü motorlu araç malikinin yaptırmasının zorunlu olduğu bir tür teminat sigortasıdır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile belirlenen trafik sigortası, kaza durumunda karşı tarafın zararlarını karşılamayı amaçlayan bir tür teminattır. Kazadan zarar görenlerin mağduriyet yaşamaması ve kazaya sebebiyet verenlerin de bu tür risklere karşı korunması için önceden alınan bir önlem olarak değerlendirilebilir.
Uygulamada Trafik Sigortası veya Araba sigortası olarak da bilinmektedir. ZMSS bir tür sigorta teminatı olduğundan sigorta hukuku bakımından mevzuatının irdelenmesinde fayda vardır.
Sigorta hukukunun temel esası 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 49.maddesine dayanmaktadır. Madde metni; ‘‘Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.’’ hükmüne havidir.
Haksız fiilin temeli, Kusurlu ve Hukuka Aykırı bir fiille başkasına zarar verme oluşturmaktadır. Buna göre hukuka uygunluk sebepleri veya kusursuz bir eylemden doğan zararlar haksız fiil hükümlerine tabi değildir. Burada şunu da belirtmekte fayda var ki kusurun ağırlığı haksız fiilin oluşumuna yeterlidir. Başka bir anlatımla güncel mevzuata göre %10 hatta %5 kusur durumunda haksız fiil hükümleri uygulanır. Şu kadar ki kusursuzluk sebebi haksız fiil hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil edecektir.
Ölümlü, yaralamalı ve hatta maddi hasarlı trafik kazaları özü itibarı ile haksız fiil hükümlerine tabidir. Araçları sevk ve idare eden sürücüler, yayalar veya diğer etkenler trafik kazalarının meydana gelmesinde etkin rol oynamaktadır. Bu sebeple kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille kazaya sebebiyet veren kişi/kişiler bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Yukarıda bahsedilen haksız fiile sebebiyet veren kişi/kişilerin eylemlerinden doğan zararların temini amacıyla sigorta şirketleri kurulmuştur. Ancak sigorta şirketinin amacı kazaya sebebiyet veren sürücülerin sorumluluğunu ortadan kaldırmak değil bizatihi bu sorumluluğa müteselsilen paylaşmaktır. Bu sebeple aracın sigortasının olması araç işletenine veya sürücüye dava açmaya engel teşkil etmeyecektir. Bununla birlikte araç işleteni yasal mevzuatın gereklerine göre davrandığı halde dava ile karşı karşıya kaldığı durumlarda ödemek zorunda kaldığı zararları sigorta şirketine rücu edebilecektir.
Kusurlu Sürücü ölümleri nedeniyle, müteveffanın desteğinden yoksun kalanların tazminat hakları Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre belirlenmektedir. Buna göre;
- 01.06.2015 tarihinden önceki kazalarda ölen kusurlu sürücünün desteğinden yoksun kalanlar Destekten Yoksun Kalma Tazminatı için hak sahibidir.
- 01.06.2015 tarihinden sonraki davalarda ise Sigorta Genel Şartlarında yapılan değişiklik nedeniyle kusurlu sürücü ölümleri teminat dışı bırakılmıştır.
Motorlu Araç: Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yalnızca motorlu araçların sebep olduğu trafik kazalarını teminat altına almaktadır. Buna göre motorsuz araçlar ile bisiklet, motorlu bisiklet ve at arabalarının sebep olduğu trafik kazaları teminat dışındadır. Motorlu araç kavramından kasıt, aracın kendi mekanik aksamıyla çalışması ve hareket etmesidir. Başka bir anlatımla insan faktörü dışında herhangi bir destek almaksızın aracın kendi kendine çalışması ve hareket edebilme kabiliyetine sahip araçlar motorlu araç olarak anılabilmektedir.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Neleri Karşılar?
Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası, Maddi Zararlar Teminatı, Sağlık Giderleri Teminatı, Sürekli Sakatlık Teminatı ve Destekten Yoksun Kalma teminatı olmak üzere her türlü zararı değil belli başlı zararları karşılamaktadır.
Maddi Zararlar Teminatı: Hak sahibinin zarar gören aracında meydana gelen değer kaybı dahil doğrudan malları üzerindeki tüm zararlarını karşılamaktadır. Sigortalının sorumlu olduğu araç kazalarında değer kaybı, talep edilmesi halinde ilgili branşta ruhsat sahibi sigorta eksperleri tarafından tespit edilir. Değer kaybının tespiti Sigorta Genel Şartları ekinde yer alan esaslara göre yapılır.
Sağlık Giderleri Teminatı: Üçüncü kişinin trafik kazası dolayısıyla bedenen eski haline dönmesini teminen protez organ bedelleri de dahil olmak üzere yapılan tüm tedavi giderlerini içeren teminattır. Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır.
Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 98 inci maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.
Sürekli Sakatlık Teminatı: Üçüncü kişinin sürekli sakatlığı dolayısıyla ileride ekonomik olarak uğrayacağı maddi zararları karşılamak üzere, Sigorta Genel Şarları ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek teminattır. Kaza nedeniyle mağdurun tedavisinin tamamlanması sonrasında yetkili bir hastaneden alınacak özürlü sağlık kurulu raporu ile sürekli sakatlık oranının belirlenmesinden sonra ortaya çıkan bakıcı giderleri bu teminat limitleri ile sınırlı olmak koşuluyla sürekli sakatlık teminatı kapsamındadır. Söz konusu tazminat miktarının tespitinde sakat kalan kişi esas alınır.
Sürekli sakatlık tazminatına ilişkin sakatlık oranının belirlenmesinde, sakatlık ölçütü sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporlarına ilişkin mevzuat doğrultusunda hazırlanacak sağlık kurulu raporu dikkate alınır. Tazminat ödemesinde, ilgili sağlık hizmet sunucularınca tanzim edilecek trafik kazasına ilişkin belgelerde illiyet bağı ile ilgili tespitin yer alması durumunda bu tespitin aksini ispat sigorta şirketine aittir. Sigortacı söz konusu rapor hakkında ilgili mevzuat uyarınca itiraz usulüne başvurduğunda mağdurun itiraz üzerine yaptığı belgelenmiş harcamaları bu teminat kapsamında karşılamakla yükümlüdür.
Destekten Yoksun Kalma (Ölüm) Teminatı: Üçüncü kişinin ölümü dolayısıyla ölenin desteğinden yoksun kalanların destek zararlarını karşılamak üzere Sigorta Genel Şartları ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek tazminattır. Söz konusu tazminat miktarının tespitinde ölen kişi esas alınır.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Nasıl Yapılır?
Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası; Trafiğe tescilli tüm araçlarda zorunlu olup her yıl güncellenen poliçe primleri sigorta acentasına ödenerek yapılması gerekmektedir. Trafik Sigortası yapılmamış araçlar trafikten men edilir.
Zira KTK 91 maddenin 4.fıkrası; ‘‘ Geçerli teminat tutarları üzerinden zorunlu mali sorumluluk sigortası bulunmayan araçlar trafikten men edilir.’’ hükmüne amirdir.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yapılmış olan araçların trafik kazasına karışması durumunda kaza tarihi itibarı ile güncellenen poliçe limiti kadar sigorta şirketi meydana gelen zararı karşılamakla yükümlüdür.
Araç sahibine karşı dava açılması durumunda ödenen tazminat sigorta şirketinden rücu edilebilir. Ancak aracın sigortasının olmaması durumunda tazminat Güvence Hesabından karşılanır. Güvence Hesabı sadece ölüm ve cismani zararları karşılar.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Kapsamına Giren Teminat Türleri?
Tazminatın Türü ve Zarar Bakımından Poliçenin Kapsamı: Trafik sigortası sadece maddi zararları karşılamaktadır. Maddi zararlar şahsa ilişkin olabileceği gibi eşyaya ilişkin de olabilir. Ölüm halinde ”Destekten Yoksun Kalma Tazminatı” yaralanma halinde ”İş Göremezlik Tazminatı”, ”Tedavi Giderleri.” ve ”Bakıcı Gideri” şahsa ilişkin maddi zararlar olarak nitelendirilebilir. Araçtaki maddi hasar, değer kaybı işçilik ve yedek parça eşyaya ilişkin maddi zararlar olup bu zararlar da teminat altına alınmıştır.
Manevi zarar bakımından trafik sigortası teminat sağlamaz. Bu durumda, maddi zararlardan araç işleteni ile sigorta şirket müteselsil sorumlu ise de manevi zararlar yalnızca araç işleteni ve sürücüden talep edilebilecektir.
Araç Yönünden Teminat: Trafik sigortası her türlü aracın karıştığı trafik kazası nedeni ile meydana gelen zararları değil yalnızca motorlu araçların neden oldukları zararları teminat altına almaktadır. Buna göre motorsuz araçlar, bisikletler, motorlu bisikletler ve at arabalarının neden oldukları zararlar ZMSS poliçesi kapsamında değildir.
İnsan taşıyan römorkların neden oldukları zararlar teminat kapsamında iken insan taşımayan römorkların neden olduğu zararlar teminat dışındadır. Trafik sigortası teminatı kapsamı dışında kalan motorsuz araçlar, bisiklet, motorlu bisiklet ve at arabasının neden olduğu zararlar bakımından sürücü ve araç işletenine karşı Borçlar Hukuku haksız fiil hükümleri uygulanır.
Meydana gelen zararlardan sigorta şirketi sorumlu değil ise de aracı sevk ve idare eden ile aracın işleteni kusuru oranında zarardan sorumludur.
Kazanın Meydana Geldiği Yer Bakımından Teminat
Kazanın meydana geldiği yer bakımından sigortanın kapsamı; İşletilme halindeki motorlu araçların ”KARAYOLUNDA” neden oldukları trafik kazalarından doğan zararlardır. İşletilme halinde olmayan ve ”KARAYOLUNDA GERÇEKLEŞMEYEN” motorlu araçların sebebiyet verdikleri zararlar teminat kapsamında değildir.
İşletilme halinden kasıt, motorlu aracın mekanik aksamının çalışması halidir. Başka bir deyişle, hareket halindeki araçların neden oldukları zararlar teminat kapsamındadır. Bununla birlikte kanun her ne kadar ”KARAYOLUNDA” meydana gelen kazalardan bahsetmiş ise de 2918 sayılı KTK 2/a maddesine göre ”Karayolu dışındaki alanlardan; ”kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerler ile, erişme kontrollü karayolunda ve para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımları” da karayolu sayılır ve bu alanlarda meydana gelen zararlar da trafik sigortası teminatı kapsamındadır.
Bundan başka hemzemin(kara yolu ile demir yolunun kesiştiği yer) geçitlerde meydana gelen zararlar da ZMSS kapsamındadır.
Teminat Kapsamı Dışında Kalan Durumlar
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası zarar gören üçüncü kişilerin zararlarını koruduğu gibi araç işletenini de kaza riskine karşı ekonomik olarak korumaktadır. Yani araç işleteni, üçüncü şahısların zararlarını teminat altına almakta iken sigorta şirketi de işletenin sorumluluğunu garantilemektedir. Ancak sigorta şirketi işletenle birlikte poliçe miktarınca müteselsil sorumludur.
Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği araç işletenin sorumluluktan kurtulduğu veya sorumluluğunun hafiflediği hallerde işleteni, ekonomik olarak koruyan sigorta şirketleri de sorumluluktan kurtulur.
KTK 92.maddesinde sigorta teminatı kapsamı dışında tutulan hususlar şu şekilde sayılmıştır.
a) İşletenin; KTK uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,
b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,
c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler: Trafik Sigortasının amacı araç işletenini korumaktır. Araç işletenin sorumlu tutulmadığı durumlarda sigorta şirketinin sorumluluğundan bahsedilmez. O halde sigorta şirketleri, araç işleteninin hak sahibine karşı yöneltebileceği her türlü itiraz ve defi hakkına sahiptir.
d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,
e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar: Motorlu araçta taşınan eşyaları sigorta kapsamında değildir. Bu eşyalar işletene veya üçüncü şahıslara ait olabilir. Ancak sigortalı araçtaki yolcuların yanında taşıdığı eşyalar veya bagaja gelen zararlar teminat kapsamındadır.
f) Manevi tazminata ilişkin talepler: Daha önce belirtildiği üzere Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik Sigortası) Sigortası yalnızca maddi zararları teminat altına almaktadır. Bu sebeple manevi zararlardan yalnızca araç işleteni veya işleten ile birlikte sürücü sorumludur.
g) Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri: ”Bir kimse kendi kusurundan faydalanamaz” ilkesi gereği hak sahibi kendi kusuru ile kazaya sebebiyet vermiş ise veya zararın artmasına neden olmuş ise zararına denk gelen tazminat talepleri teminat kapsamı dışındadır.
h) İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri
Sigorta Hukukunda Üçüncü Şahıs Kavramı
Trafik sigortası sözleşme hukuku çerçevesinde değerlendirildiğinde üçüncü kişi yararına yapılan sözleşme olarak nitelendirilir. Sözleşmenin tarafları araç işleteni (ruhsat sahibi) ile sigorta şirketleri iken sözleşme üçüncü kişi lehine kurulduğundan trafik kazasında edim, zarara uğrayan üçüncü şahıslara ödenir.
Teminatın amacı üçüncü şahısların uğradıkları zararların teminat altına alınması olduğuna göre araç işleteninin kusuru ile uğradığı zararlar bu sigortanın teminatı kapsamında değerlendirilemez.
Herhangi bir kazada sürücü olmasa bile araç işletenin de yaralanması halinde işleten, üçüncü şahıs sayılmadığından kendisine tazminat ödenmez.
Burada hemen şunu da belirtmekte fayda var ki üçüncü şahıs sıfatı Yargıtay kararlarında çokça tartışılmıştır. Bu tartışmaların temel odağı 12/8/2003 tarih 25197 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının 01.06.2015 tarihinde yapılan değişikliktir.
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında, kapsama giren teminat türlerinin tanımlandığı A.5. maddesinin (ç) bendinde; Destekten Yoksun Kalma (Ölüm) Teminatı; “Üçüncü kişinin ölümü dolayısıyla ölenin desteğinden yoksun kalanların destek zararlarını karşılamak üzere bu genel şart ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek tazminattır.” şeklinde ifade edilmiştir. Genel Şartların A.6. maddesinin (c) bendinde ise, “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” ve (d) bendinde, “Destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri” Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası teminatının dışında kalan hallerden sayılmıştır.
Sigorta Genel Şartlarında yapılan bu değişiklik sadece ölümlü trafik kazalarını kapsamaktadır. Zira kimse kusurundan faydalanamaz ilkesi gereği sürücünün kendi yaralanmasına sebebiyet verdiği kazalarda tazminat tarih fark etmeksizin alamayacaktır.
Kusurlu Sürücü ölümleri nedeniyle, müteveffanın desteğinden yoksun kalanların tazminat hakları Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre belirlenmektedir. Buna göre;
01.06.2015 tarihinden önceki kazalarda ölen kusurlu sürücünün desteğinden yoksun kalanlar Destekten Yoksun Kalma Tazminatı için hak sahibidir.
01.06.2015 tarihinden sonraki davalarda ise Sigorta Genel Şartlarında yapılan değişiklik nedeniyle kusurlu sürücü ölümleri teminat dışı bırakılmıştır.
Trafik Sigortası Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/5-2032.E, 2021/514.K sayılı kararı.
Kararın Özeti;
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Malî Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları değişikliği 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir. KTK’da bu genel şartlarla bağlantılı olarak 6704 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikler ise 26.04.2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
01.06.2015-26.04.2016 tarihleri arasındaki süreç FLU ALAN olarak nitelendirilebilir. Nitekim Genel Şartlarla sigortanın teminat kapsamı kanun sınırları gözetilmeksizin daraltılmıştır.
26.04.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6704 sayılı torba yasa ile yapılan değişiklik ile Tazminat taleplerinde zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında kalan durumlar genişletilmiştir.
26.04.2016 tarihli bu değişiklik yasal bir dayanağa kavuşturulduğundan bu tarihten sonraki kusurlu sürücü ölümleri nedeniyle destekten yoksun kalan hak sahiplerinin tazminat talepleri teminat dışındadır.
Kanaatimizce 01.06.2015 tarihinde Sigorta Genel Şartlarında yapılan değişiklik Normlar Hiyerarşi gözetilmeksizin kanunun sınırlarına aykırı olarak daraltıldığından FLU ALAN içerisinde gerçekleşen trafik kazalarında da kusurlu sürücü ölümleri nedeniyle destekten yoksun kalan hak sahiplerinin tazminat talepleri teminat kapsamındadır.
Ancak 26.04.2016 tarihinden sonra yasada yapılan değişiklik ile bu durum teminat dışı sayıldığından bu tarihten sonra gerçekleşen ölümler teminat dışıdır. Şu kadar ki yasanın bu maddesi Anayasa Mahkemesi Kararı ile iptal edilmiş olmasın.
‘‘…….II. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; zorunlu trafik sigortası bulunmayan araç sürücüsünün 05.07.2015 tarihinde gerçekleşen tek taraflı trafik kazasında ölümünden dolayı, davacılar tarafından davalı Güvence Hesabından destekten yoksun kalma tazminatı talep edip edemeyecekleri ve eldeki davada alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşip birleşmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE 12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “Destekten yoksun kalma zararı” ile “Destekten yoksun kalma tazminatı” kavramaları incelenmelidir.
13. Trafik kazası, bir kişinin ölümü sonucunu doğurabilir. Böyle bir durumda, bazı kişiler onun ekonomik desteğinden, malî yardım ve bakımından yoksun kalabilirler. İşte; ölenin destek ve yardımından yoksun kalanlarının uğradıkları bu zarara, destek kaybından doğan zarar denir.
14. Destekten yoksun kalma zararı TBK’nın 53. maddesinde yer almaktadır. Madde aynen; “Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır: 1. Cenaze giderleri 2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.” şeklinde düzenlenmiştir.
15. Görüldüğü gibi destek zararları sayılırken “özellikle şunlardır” demekle madde metninde sayılan zararlar ile sınırlandırılmamıştır. Madde de çok dar kapsamlı sayılan zararların ne tanımı ne de şartları yer almıştır. Desteğin ölümünden önce kurulmuş olan veya destek yaşasaydı, kurulması muhtemel olan bir bakım ilişkisinin tespit edilmesi, ardından bu bakım ilişkisinin destek yaşasaydı gelecekte göstereceği değişim neticesinde, destekten yoksun kalanın uğradığı zarar miktarının ve ödenecek tazminat miktarının tespit edilmesi, tahminlere ve varsayımlara dayalıdır.
16. TBK’nın 53. [818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 45/II.] maddesinin öngörmüş olduğu hâl, ölüm sonucu vukua gelen bir kısım zararların tazminini hükme bağlamaktır. Bu hükme göre, ölenin yardımından faydalananlar, bu yüzden yoksun kaldıkları faydayı, tazminat olarak, sorumludan isteyebilirler. Buna “destekten yoksun kalma tazminatı” denir.
17. Destekten yoksun kalma tazminatı, bir şahıs öldüğünde, ölenin sağlığında destek olduğu veya ileride destek olacağı kimseleri korumayı, desteklerinin ölümünden önceki sosyal ve ekonomik durumlarına uygun hayat sürdürebilmeleri için, ölüm sebebiyle mahrum kaldıkları yardımı, ölüme sebebiyet verenden tazmin edebilmelerini amaçlayan bir tazminat türüdür. Kanun metninden de anlaşılacağı gibi destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Yani haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse TBK’nın 53. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Davalı destekten yoksun kalmadan ileri gelen somut zararı gidermek zorundadır. Bu nedenle tazminat hesabından önce zarar tutarını belirlemek gerekir. Bunun yanında amaç zarar görenin mal varlığındaki eksilmeyi giderme olduğuna göre, ölüm nedeniyle desteğini yitirenin elde ettiği çıkarlar varsa, bunların da zarar tutarından indirilmesi gerekir. Aksi hâlde zarar görenin malvarlığında olaydan önceki duruma göre bir artış meydana gelmiş olur. Buradaki amaç zarar görenin mal varlığını zenginleştirmek değil, desteğini yitiren kişiye ölümden önceki yaşam düzeyini sürdürebilme imkânı tanımaktır.
18. Destek zararından bahsedebilmek için destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli imkânlardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma şartı gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, davacının ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir.
19. “Destekten yoksun kalanların meydana gelen zararlarını tazmin hakkı ölenden intikal eden bir hak olmayıp doğrudan doğruya desteğini yitiren kişinin kendisinde doğan, asli ve bağımsız nitelikte bir haktır. Ölenle ya da mal varlığı ile bir bağıntısı bulunmadığı için bağımsız bir talep hakkı yaratır, Bu nedenledir ki ölen kimse ile destekten yoksun kalan arasında kanuni veya akdi bir bakım yükümlülüğü, mirasçılık ya da akrabalık ilişkisi bulunması gerekmemektedir. Destekten yoksun kalma tazminatı talebi miras yoluyla kazanılan, mirasçılık sıfatına bağlı bir hak olmadığından desteğin veya mirasçılarının da herhangi bir tasarruf hakkı bulunmamaktadır” (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 22.06.2018 tarihli ve 2016/5 E., 2018/6 K. sayılı kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 tarihli ve 2011/17-142 E., 2011/17-411 K.; 20.04.2011 tarihli ve 2011/17-34 E., 2011/216 K.; 14.03.2019 tarihli ve 2017/1089 E., 2019/294 K. sayılı kararları).
20. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.03.1978 tarihli ve 1/3 sayılı kararında destekten yoksun kalma tazminatı; “Destekten yoksun kalma tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminattır” şeklinde tanımlanmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.11.2005 tarihli ve 2005/4-648 E., 2005/691 K. sayılı kararında da aynı esaslar benimsenmiştir.
21. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse TBK’nın 53. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir. Burada sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
22. O hâlde destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür. Bununla birlikte destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç içerisinde bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.04.1982 tarihli ve 1979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı).
23. Destekten yoksun kalma tazminatı talep edilebilmesi için destekten yoksun kalma zararı yanında zarar ile haksız fiil arasında uygun illiyet bağının da bulunması gerekir. Somut olayda gerçekleşen türden bir sonucu, olayların normal akışına ve hayat tecrübelerine göre, mahiyeti ve ana temayülü itibariyle meydana getirmeğe genel olarak elverişli olan veya bu türden bir sonucun gerçekleşme ihtimalini objektif olarak artırmış bulunan zorunlu şartla söz konusu sonuç arasındaki bağa uygun illiyet bağı denir.
24. Hukuki sorumluluğu doğuran şartlar arasında illiyet bağı büyük bir önem taşır. İlliyet bağı, sorumluluğun aslî şartı, tazminat hukukunun temel ilkesi olarak görülür. Bu şart olmaksızın bir şahsın sorumluluğu düşünülemez. İnsan düşüncesinin bir kanunu olan illiyet kavramı, zararlı sonuçla sorumluluğu doğuran davranış veya olay arasında bir sebep-sonuç bağının bulunmasını gerektirir. Hukukta, gerçekleşen zararla sorumluluğu doğuran olay veya davranış arasındaki sebep-sonuç ilişkisine, genel anlamda illiyet bağı denir (Eren, F: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 361, Sorumluluk Hukuku Açısından Uygun İlliyet Bağı Teorisi, Sevinç Matbaası, Ankara-1975).
25. İlliyet bağı, hukukî sorumluluğun sadece kurucu bir şartı olmayıp, aynı zamanda tazminatın kapsamını tâyininde de büyük bir rol oynar. İlliyet kavramı, hukuka özgü bir kavram olmayıp, bütün bilim dallarının yararlandığı ortak bir kavramdır. Sebeple zarar arasında uygunluğun yokluğu, sebeple zararlı sonuç arasında tabii illiyet bağı bulunmaktadır, ancak bu bağ, uygun illiyet bağının kabulü için gerekli kriterleri taşımadığından, hukuken nazara alınmamakta, sorumluluğu doğurmamaktadır. Başka bir deyimle, uygunluğun yokluğunda, söz konusu sebep, hayat tecrübelerine ve olayların normal akışına göre gerçekleşen türden bir zararı meydana getirmeğe elverişli değildir. Sebeple zararlı sonuç arasındaki bu elverişsizlik başlangıçtan itibaren mevcuttur.
26. Sebeple zararlı sonuç arasındaki uygunsuzluğun (elverişsizliğin) ikinci şekli olan illiyet bağının kesilmesini, uygunluğun yokluğundan ayırmak gerekir. Uygunluğun yokluğunda, sebep, somut olayda gerçekleşen zararlı sonucu mahiyeti itibariyle doğurmaya elverişli değildir. Oysa illiyet bağının kesilmesinde, ilk sebep gerçekleşen türden bir sonucu doğurmağa mahiyeti itibariyle elverişli olmakla birlikte, ortaya çıkan yeni bir sebep, ilk sebebi arka plâna atmış, onu somut olayda elverişsiz hâle getirmiştir. Meselâ intihar etmek kastıyla kendisini bir otomobilin altına atarak ölen şahsın durumunda her ne kadar otomobil kullanılmasıyla ölüm olayı arasında bir illiyet bağı bulunmaktaysa da, bu sebep intihar eden şahsın ağır kusurlu davranışıyla arka plâna itilmiş, şahsın kendi davranışı ölümün uygun sebebi hâline gelmiştir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2018, s. 581 vd).
27. İlliyet bağını kesen sebepler, mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü şahsın kusuru olmak üzere üçe ayrılır. Aynı zamanda sorumluluktan kurtulma sebebi olan bu üç sebep, yalnız tehlike sorumluluğunda değil, alelade sebep sorumluluğu ile kusur sorumluluğunda da kabul edilmektedir (Eren, s. 581).
28. Destekten yoksun kalma tazminatı talep edilebilmesi için diğer bir şart, destekten yoksun kalma zararından bir sorumluluk doğmasıdır. Trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatında üç tür sorumluluk bulunmaktadır. Haksız fiil sorumluluğu, tehlike sorumluluğu ve sözleşmeden doğan sorumluluktur.
29. Haksız fiil sorumlusu olarak sürücünün sorumluluğu TBK’nın 49. maddesinde düzenlenen kusur sorumluluğudur. Madde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” belirlemesi ile kusur, haksız fiilin kurucu bir unsuru olarak düzenlemiştir.
30. Kusurlu davranış, kasti davranış ile olabileceği gibi, ihmalli (taksirli) davranış ile de olabilir. Kasti davranışta zarar veren zararlı sonuca bilerek, isteyerek sebep olmuştur. Başka bir deyişle failin iradesi, hukuka aykırı hareketle zararlı sonucun meydana gelmesine, gerçekleşmesine yönelmiştir. Taksirli (ihmali) davranışta ise, zararlı sonuç istenmemekle birlikte, böyle bir sonucun meydana gelmemesi için şartların gerekli kıldığı dikkat ve özen sarf edilmemiştir. Eş söyleyişle; burada zararlı sonuç öngörülmemekte ancak fail gerekli iradî çabayı sarf etmiş olsaydı, böyle bir sonucu öngörülebilirdi.
31. Kusurun sübjektif ve objektif olmak üzere iki unsuru vardır. Kusurun sübjektif unsuru, kusur ehliyeti için gerekli olan ayırt etme gücünü ifade ederken; objektif unsuru, soyut ve ortalama tipin örnek davranışından sapma anlamına gelmektedir.
32. Bir motorlu aracın işletilmesinden doğan sorumluluk ise tehlike sorumluluğudur. İşletenin sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 85. maddesinde düzenlenmiştir. 85. maddeye dayalı sorumluluktan bahsedebilmesi için sorumlu olacak kişinin öncelikle KTK’nın 3. maddesinde tanımlanan “işleten” sıfatına haiz olması gerekmektedir.
33. KTK’nın 3. maddesine göre, “İşleten, araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya relini gibi hallerde kiracı, ariyet ve rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.”
34. Özellikle endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan teknik buluşlar ve makineleşme zarar tehlikesini arttırmış ve artan bu zarar tehlikesini önlemek için kusura dayanan sorumluluğun her zaman yeterli olmayacağı öngörülerek tehlikeli faaliyette bulunanların sebep oldukları zararları gidermesi kabul edilmiştir (Eren, F: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, s. 449 vd.).
35. Motorlu bir aracı, kendi menfaat ve hesabına işleten, tehlike ve masraflarını üstlenen, araç ile aracın işletilmesi için gerekli personel üzerinde fiilen ve doğrudan doğruya emir ve tasarruf yetkisine (gücüne) sahip olan kimseye işleten denir (Tekinay, S.S./ Akman, S./ Burcuoğlu, H./ Altop, A:Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 713).
36. Bir aracı kendi menfaatine, masraflarına katlanmak suretiyle işletmekten amaç, geçici, bir defaya mahsus özel bir kullanma menfaati değil, aracın tahsis amacına yönelik, sürekli, çok daha genel bir nitelikte bir kullanma menfaatidir. Keza, fiili hâkimiyetten de anlaşılması gereken, araçtan bir anlık, geçici bir yararlanma gücü olmayıp, aksine aracın hangi şartlarla ve özellikle hangi kişinin egemenliği altında hareket edebileceğine karar verme gücüdür. Özellikle aracın trafiğe sokulmasına, orada tutulmasına veya trafikten çekilmesine, donatılmasına, bakılmasına, muhafazasına, kim tarafından, nasıl ve hangi amaçla kullanılması gerektiğine karar verme yetkisi, fiili hâkimiyeti oluşturur. Bir aracın masraf ve tehlikelerini üstlenme ise, onun donatım, bakım ve işletme giderlerini, vergi ve sigorta primlerini ödemeyi ifade eder.
37. KTK’nın 85/1. maddesi, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın işleteni bu zarardan sorumlu olur.” hükmü ile KTK, zarara, motorlu aracın işletilmesinin sebep olması hâlinde, işleten hakkında tehlike sorumluluğunu öngörmüştür. Bu hükme göre, sorumluluk, motorlu taşıt aracının işletilmesine bağlanmıştır. Bu itibarla, işletenin sorumlu olması için, zarara, aracın işletilmesinin sebep olması gerekir. Burada sorumluluğun temeli, işletme tehlikesi, türü ise, tehlike esasına dayalı işletme sorumluluğudur. İşletme tehlikesi gerçekleştiği anda, işletenin sorumluluğu doğar.
38. KTK’nın 85. maddesine göre, işletenin, aracın işletilmesinin sebep olduğu zararlardan doğan sorumluluğu, kusur sorumluluğu olmadığı gibi, objektif özen ödevinin ihlâline dayanan olağan sebep sorumluluğu da değildir. Bu itibarla, işleten hiç bir kusuru bulunmasa bile, aracın işletilmesinin sebep olduğu zararları tazmin etmek zorundadır. Sorumluluk kusura dayanmadığı için, kendisi veya eylemlerinden sorumlu olduğu kimseler, temyiz kudretine sahip olmasalar da işleten, doğan zarardan sorumludur (Eren, s. 631 vd.; Kılıçoğlu, A.: Borçlar Hukuku, 10. Baskı, s. 264 vd.).
39. KTK’nın 85/1. maddesi sorumluluğu, aracın işletilmesine dayanan tehlike sorumluluğu olarak düzenlediğinden, işleten kusurlu olsa bile, kusur ilkesine göre değil, tehlike ilkesine göre sorumlu olur. Bunun nedeni, böyle bir hâlde işletenin şahsında birden çok sorumluluk sebebinin birleşmesi veya başka bir deyişle, çeşitli sorumluluk normlarının çatışmasıdır. Sorumluluk normlarının çatışması veya aynı kişide birden çok sorumluluk sebebinin birleşmesi hâlinde, tehlike sorumluluğu ilkesi uygulanır.
40. KTK’nın 86. maddesinde, bu Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma şartlarına yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hâkim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir. Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin takdirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de bu husus kabul edilmektedir (Ünan, S: “Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s. 1180).
41. Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında KTK’nın 91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanun’un 85. maddesinin 1. fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere malî sorumluluk sigortası (Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir. Hemen belirtmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla birlikte, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğunun ise, sözleşmeye dayalı bir sorumluluk olduğu tartışmasızdır.
42. Sorumluluk sigortasının konusu, sözleşmede aksine bir hüküm yoksa sigortacının, sigorta sözleşmesinde öngörülen bir olayın gerçekleşmesi nedeniyle zarar görenlere karşı sigortalının sorumluluk riskinin üstlenilerek zarar gören üçüncü kişiye sigorta sözleşmesinde öngörülen miktarda tazminat ödenmesidir.
43. Sorumluluk sigortası bir yandan sigorta ettirenin üçüncü kişilere verebileceği zararlardan ötürü bu zararların giderilmesi için sigorta ettirenin mal varlığındaki azalmayı önlemeyi amaçlarken, diğer yandan da sigorta ettirenin eyleminden zarar gören üçüncü kişilerin zararlarının giderilmesini hedeflediğinden sorumluluk sigortası, sigorta ettiren ile onun eylemlerinden zarar görenlerin menfaatlerini dengeleyen sui generis bir sigorta türü olarak kabul edilmelidir (Ulaş, I: Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, Ankara 2012 s. 764).
44. KTK’nın 91. maddesi “İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” ifadesi ile karayolları motorlu araçlar malî sorumluluk sigortası işletenin KTK’nın 85/1. maddesinden kaynaklanan sorumluluğunu poliçe teminatı kapsamında karşılamak amacıyla yapılması zorunludur.
45. KTK. 85/1. maddesinde yer alan; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın işleteni bu zarardan sorumlu olur.” hükmü ile KTK; zarara, motorlu aracın işletilmesinin sebep olması hâlinde, işleten hakkında tehlike sorumluluğunu öngörmüştür. Bu hükme göre, sorumluluk, motorlu taşıt aracının işletilmesine bağlanmıştır. Bu itibarla, zorunlu malî sorumluluk sigortasının sorumluluğu motorlu aracın işletilmesi ile meydana gelen zararlar ile sınırlı tutulmuştur.
46. KTK’nın 85/1. maddesinde işletenin hukukî sorumluluğunu üstlenen ve sigorta sözleşmesi teminat kapsamında olan tazminatlara ilişkin talepleri, kaza tarihi itibariyle geçerli zorunlu sigorta limitleri dâhilinde karşılamakla yükümlü olan sigortaya karayolu motorlu araçlar malî sorumluluk sigortası denilmektedir.
47. Sigorta Hukuku, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6. kitabında 1401. maddesi ilâ 1520. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu düzenlemede sigorta hukukunun genel hükümleri, zarar sigortalarından mal sigortaları ve sorumluluk sigortaları ile can sigortaları düzenlenmiştir.
48. TTK’nın 1483. maddesi gereği, sigortacılar, diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere, faaliyet gösterdikleri dalların kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yapmaktan kaçınamazlar.
49. TTK’nın 1425/1. maddesine göre; “Sigorta poliçesi, tarafların haklarını, temerrüde ilişkin hükümler ile genel ve varsa özel şartları içerir, rahat ve kolay okunacak biçimde düzenlenir.” ifadesiyle sigorta poliçesinin, mutlaka genel şartları, taraflar isterlerse özel şartları içereceği belirtilmiştir. Bu maddeye göre, her sigorta dalında sigorta poliçesinin temel şartlarını oluşturan genel şartların düzenlenmesi zorunluluğu getirilmiştir.
50. Genel şartların nasıl belirleneceği ise Sigortacılık Kanunu’nun 11/1. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre; “Sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Müsteşarlıkça onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenlenir.” ifadesiyle, sigorta sözleşmesinin ana muhtevasını içeren genel şartlar Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenecektir. Ayrıca sigorta sözleşmeleri (poliçeleri) genel şartlara uygun olarak düzenlenecektir. Bir başka deyimle sigorta sözleşmesi (poliçesi) düzenlenecekse mutlaka o dalda Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenen ve sözleşmenin ana ilkelerini içeren genel şartlar bulunması zorunludur.
51. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 11. maddesinin 4. bendine göre; “Sigorta sözleşmelerinde kapsam dahiline alınmış olan riskler haricinde, kapsam dışı bırakılmış riskler açıkça belirtilir. Belirtilmemiş olan riskler teminat kapsamında sayılır.” Bu maddeye göre genel şartlarda sigorta poliçesinin kapsam dahilinde olan rizikolar ile sigorta poliçesi kapsam dışı yani teminat dışı rizikolar açıkça belirtilmek zorundadır. Kapsam dışında sayılmayan rizikolar teminat kapsamında sayılmaktadır.
52. KTK’nın 93. maddesinin ilk cümlesine göre; “Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları, teminat tutarları ile tarife ve talimatları Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça tespit edilir ve Resmi Gazetede yayımlanır.”.
53. KTK’nın 93. maddesi, gerek TTK’nın 1425. maddesi gerekse Sigortacılık Kanunu’nun 11. maddesine göre daha özel bir düzenleme getirmiştir. Bu maddeye göre, karayolu motorlu araçlar zorunlu malî sorumluluk sigortası genel şartlarının Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça tespit edileceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacağı belirtilmiştir. Bu maddeye göre genel şartlar sigorta teminat tutarları ile tarife ve talimatları içerir.
54. Sigorta genel şartları, sigorta poliçesine ekli olan ve her sigorta dalı için önceden hazırlanmış sözleşme şartlarıdır. Genel şartlar bir sigorta dalında yapılan tüm sigorta sözleşmelerinde yer alır. Sigorta genel şartlarında, sigorta teminatının kapsamı, sigorta ettirilen riziko ve tarafların hak ve borçlarına ilişkin usul ve esaslar ile rizikonun gerçekleşmesi durumunda sigorta tazminatının ödenmesi ile ilgili konular yer almaktadır. Sigorta genel şartları sigorta sözleşmesinin hükümleridir.
55. Sigorta genel şartlarını diğer sözleşme şartlarından ayırt eden en önemli özellik, sözleşmenin her iki tarafının da bu şartlara uymak zorunda olmasıdır. Bu durum Sigortacılık Kanunu’nun 11. maddesinde açık bir şekilde hükme bağlanmıştır. Taraflar, istese de bu sözleşme şartlarının dışına çıkamamaktadır. Özellikle de sigorta şirketleri tarafından aynı şekilde uygulanması emredici bir hükme bağlanmıştır. Sigorta genel şartlarının emredici olduğu, bir çok genel şartta da açıkça belirtilir. Aslında diğer bir yorumla, Hazine taraf menfaatlerini genel şartlarla dengelemekte, bu dengenin de özel şartlarla sigorta ettiren aleyhine bozulmasını istememektedir (M, Tekin: Sigorta Sözleşmesi Şartlarının Yargısal Denetimi, İstanbul 2016, s. 34).
56. Sigortacılık Kanunu’nun 11. maddesine göre sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Hazine Müsteşarlığınca onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenlenmesi ve KTK’nın 93 maddesine göre, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları, teminat tutarları ile tarife ve talimatları Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça tespit edilerek Resmî Gazete’de yayımlanır olması karşısında genel şartları, genel işlem şartı olarak değerlendirmek mümkün görülmemektedir. Genel şartların mahiyetinin, genel işlem şartı olduğuna ilişkin bu yargının kabul edilmemesinin başkaca nedenleri de vardır. Genel şartların belirgin özelliği sadece Hazine tarafından onaylanması değildir. Genel şartları genel işlem şartı olmaktan çıkaran çok sayıda neden vardır. Bunlardan ilki, genel şartların sigorta sözleşmesinin her iki tarafı da bağlayan düzenlemeler olmasıdır. Bu yönüyle taraflar, genel şartlardaki hükümlere aykırı düzenlemeler yapamaz, sözleşme şartları kabul edemezler. Kanun, bir taraftan genel şartları, yorumlayıcı ve tamamlayıcı bir işlevle tanımlarken diğer taraftan sözleşmenin kurulması için temel bir ikincil düzenleme olarak kabul etmiştir. Bu nedenle genel şartlar, genel işlem koşulu değildir. Bu nedenle genel şartların, genel işlem şartlarının ötesinde bir mahiyetinin olduğu açıktır. Sonuç olarak sigorta genel şartları, mahiyeti itibarıyla genel işlem şartı sayılamazlar. Bu nedenle TBK’daki genel işlem şartlarına ilişkin, düzenlemeler genel şartlara tatbik edilemezler. Kanun, genel şartları, tarafların iradesinden bağımsız olarak sözleşmeye dahil etmiştir ve bağlayıcılıkları konusunu da yine yasal düzenlemelerle teyit etmektedir (Memiş, s.34-39)
57. 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları’nın C.11. maddesi ile yeni genel şartların yürürlük tarihinden sonra akdedilmiş sözleşmelere uygulanacak olması karşısında sigorta sözleşmesinin yapıldığı tarihte yürürlükte olan yeni genel şartları hükümlerinin taraflarca bilinmesi ve Sigortacılık Kanunu’nun 11. maddesi ile poliçenin bu yeni genel şart hükümlerine göre düzenlenme zorunluluğu düşünüldüğünde, yeni genel şartların KTK’nın 95. maddesinde belirtilen tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran hâllerin zarar görene karşı ileri sürülemeyeceği ilkesine aykırı olduğunu söylemekte mümkün değildir. Kaldı ki TTK’nın 1423. maddesine göre sigortacı, sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgileri, sigortalının haklarını, sigortalının özel olarak dikkat etmesi gereken hükümleri, gelişmelere bağlı bildirim yükümlülüklerinden oluşan aydınlatma yükümlülüğünü sigortalıya karşı yerine getirmese dahi sigortalı, sözleşmenin yapılmasına 14 gün içinde itiraz etmemiş ise sözleşme, poliçede yazılı şartlar ve poliçenin ayrılmaz bir parçası olan genel şartlar kapsamında yapılmış olur.
58. 01.06.2015 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Karayolu Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ile 12.08.2003 tarihli Genel Şartları yürürlükten kaldırılmış ve birçok yeni düzenleme getirilmiştir.
59. Genel Şartlar’ın A.1. maddesinde Genel Şartların amacı, 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca motorlu araç işletenlerine yüklenen hukuki sorumluluk için düzenlenen Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasına yönelik ilgililerinin hak ve yükümlülüklerine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi olarak belirlenmiştir.
60. Genel Şartların “Tanımlar” başlıklı A.2. maddesinin (d) bendinde zarar; “Motorlu bir aracın işletilmesi ile oluşan bir trafik kazası sonucunda üçüncü şahısların ekonomik değeri olan mal varlığında doğrudan azalma olmasına veya vücut bütünlüğünde eksilmeye, sürekli sakatlığa veya ölümüne sebebiyet verilmesi nedeniyle ilgililerin uğradıkları bu Genel Şartlar ile içeriği belirlenen maddi kayıpları” olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre zorunlu malî sorumluluk sigortasının sorumlu olduğu zarar, motorlu bir aracın işletilmesi ile oluşan trafik kazasında üçüncü bir şahsın ölmesi veya bedensel zarara uğraması yahut malına bir zarar gelmesi durumunda ortaya çıkan zarardır. 87. O hâlde mahkemece; sorumluluk hukukunun genel ilkeleri, karayolları motorlu araçlar zorunlu malî sorumluluk sigortacısının Karayolları Trafik Kanunu’nda sınırları çizilen sorumluluk alanı ve 01.05.2015 tarihinde yürürlüğe giren Genel Şartlar’ın A.2. maddesinin (d) bendi, A.3. maddesi, A.5. maddesinin (ç) bendi ve A.6. maddesinin (d) bendi gereği davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. 88. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Kanun’da belirlenen sınırların Genel Şartlar ile değiştirilmesinin mümkün olmadığı, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında söz konusu hususun vurgulandığı, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Malî Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları değişikliğinin 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe girdiği, KTK’da bu genel şartlarla bağlantılı olarak 6704 sayılı Kanun’la yapılan değişikliklerin ise 26.04.2016 tarihinde yürürlüğe girdiği, Özel Daire bozma kararında davanın reddi gerektiğinin gerekçeleri Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Malî Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartlarında yapılan değişikliklere dayandırıldığı, yerel mahkemece; sadece değişen genel şartlara dayanılarak Yargıtay’ın istikrarlı uygulamasından vazgeçildiği, Kanun’un genel şartlara uygun olması gerektiği, anılan Kanun değişikliklerinin somut olayda uygulanamayacağı, sigorta genel şartları, değişiklik öncesi Kanun hükümleri ile çelişiyorsa bu durumda sigorta genel şartları yerine daha öncelikli olarak KTK hükümleri ve zararın belirlenmesi için atıf yapılan 6098 sayılı TBK hükümlerinin uygulanması gerektiği yönünde verilen direnme kararının anılan gerekçeler bakımından yerinde olduğu, direnme konusu itibariyle Genel Kurulun yalnızca bu yönde tespit yapmasının yeterli olacağı, işin esasının eş söyleyişle sigorta genel şartlarının Kanun hükümlerine uygun olup olmadığı değerlendirilerek varsa Kanun hükümlerine aykırı genel şart hükümleri yerine Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği yönünde bir inceleme yapılıp tazminata hükmedilmesi gerekip gerekmediği, gerekiyorsa hükümde belirtilen miktarların doğru olup olmadığı hususlarının incelenmesi amacıyla dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. 89. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 90. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak 20.04.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.’’ Şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 06.12.2016 tarih, 2015/17649.E, 2016/11239.K sayılı kararı;
Kararın Özeti; Yargıtay bu kararında Karayolları olarak tabir edilen kavramın dar yorumlanmayacağı KTK 2/a karayolu dışındaki alanlarda da meydana gelen kazaların teminat kapsamında olduğuna karar vermiştir. Özellikle iş makinalarının (Çoğunlukla Traktör gibi) sebebiyet verdiği kazalar ile hemzemin (karayolu-demir yolunun kesişme noktası) geçitlerde meydana gelen kazaların teminat dışında kaldığı sigorta şirketleri tarafından iddia edilmektedir. 2918 sayılı KTK 2/a maddesine göre ”Karayolu dışındaki alanlardan; ”kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerler ile, erişme kontrollü karayolunda ve para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımları” da karayolu sayılır ve bu alanlarda meydana gelen zararlar da trafik sigortası teminatı kapsamındadır.
Öte yandan hemzemin(kara yolu ile demir yolunun kesiştiği yer) geçitlerde meydana gelen zararlar da ZMSS kapsamındadır.
‘‘……….ÖZET: Karayolları Trafik Kanununun uygulanması için kazanın mutlaka karayolunda meydana gelmesi gerekmeyip karayolu ile bağlantısı olan, karayolu sayılan bir alanda meydana gelmesi halinde de karayolunda meydana gelmiş gibi kabul edilmesine, davaya konu trafik kazasının meydana geldiği yerin (tarlanın) karayolu (köy yolu) ile bağlantısı bulunmasına, karayolu bağlantısı olduğundan kazanın meydana geldiği yerin karayolu sayılan yerlerden olup bu nedenle meydana gelen zararın teminat kapsamında olmasına göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmiştir. (2918 S. K. m. 2) Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Karar: Davacı vekili, davalıya zorunlu trafik sigortalı traktörü kullanan sigortalı sürücü desteğin tek taraflı trafik kazası sonucu vefat ettiğini, desteğin müvekkilinin eşi olduğunu, müvekkilinin destekten yoksun kaldığını beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 250 TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden yasal faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiş, bedel artırım dilekçesiyle talebini 134.162,89-TLye yükseltmiştir. Davalı vekili, mahkemenin yetkili olmadığını, sigortalı sürücü desteğin kusuruyla meydana gelen kazada zararın teminat dışı olduğunu beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulü ile, 134.162,89-TL’nin dava tarihi olan 16/06/2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, faizin niteliğine ilişkin fazlaya dair istemin reddine karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Sonuç: Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, Karayolları Trafik Kanununun uygulanması için kazanın mutlaka karayolunda meydana gelmesi gerekmeyip karayolu ile bağlantısı olan, karayolu sayılan bir alanda meydana gelmesi halinde de karayolunda meydana gelmiş gibi kabul edilmesine, davaya konu trafik kazasının meydana geldiği yerin (tarlanın) karayolu (köy yolu) ile bağlantısı bulunmasına, 2918 sayılı KTK’nun 2. maddesi gereğince karayolu bağlantısı olduğundan kazanın meydana geldiği yerin karayolu sayılan yerlerden olup bu nedenle meydana gelen zararın teminat kapsamında olmasına göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 6.873,41 TL kalan onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına 06.12.2016 gününde üye …’ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 16.07.2018 tarih, 2016/6107.E, 2018/7206.K sayılı kararı.
Kararın Özeti; Meydana gelen trafik kazası nedeniyle oluşan zararlardan sigorta şirketlerinin sorumluluğu kazanın vuku bulduğu tarihteki güncel poliçe limiti kadardır. Poliçe limitini aşan miktarlardan sigorta şirketleri sorumlu değildir. Ancak faiz, yargılama gideri ve vekalet ücreti poliçe limitini aşsa bile sigorta şirketi bu miktarları da ödemek zorundadır. Başka bir deyişle limitle sorumluluk ilkesi sadece asıl alacak yönünden geçerlidir.
Bununla birlikte MANEVİ TAZMİNAT talepleri Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk sigorta kapsamında değildir. Her ne kadar sigorta şirketleri Manevi Tazminattan sorumlu değil ise de kazaya sebebiyet veren sürücü ve araç işleten bu tazminattan müşterek ve müteselsil sorumludur.
‘‘……………Asıl davada davacı vekili, müvekkilinin yolcu olduğu davalı …’ın sevk ve idaresindeki, davalı … Şirketine trafik sigortalı araç ile 30.06.2006 tarihinde, davalı …’in sevk ve idaresindeki, davalı şirkete ait, … Sigorta Anonim Şirketine trafik sigortalı aracın çarpışması sonucu ağır yaralandığını, tedavisinin halen devam ettiğini, günlük işlerini yapamadığını, bakıma muhtaç olduğunu, belinden ve ayağından sakat kaldığını, yürümek için alet kullandığını, çalışamadığını, belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000,00 TL manevi ve 10.000,00 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesini talep etmiş, 29.05.2014 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi talebini 183.463,69 TL’ye yükseltmiştir. Birleştirilen dosyada davacı vekili, müvekkili şirket tarafından … poliçesi ile sigorta edilen 34 KB 161 plakalı araç sürücüsünün, 30/06/2006 tarihinde 34 JT 824 plakalı araçta kusurlu ve alkollü olarak maddi hasar meydana getirdiğini, 6.610,00 TL’nin sigortalıları davalının kusur durumu ve teminatı dikkate alınarak karşı taraf sigortacısına ödendiğini, ödenen 6.610,00 TL tazminatın ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; asıl davadaki maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 155.944,13 TL tazminatın, asıl davadaki manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 35.000,00 TL manevi tazminatın, kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelmediği anlaşıldığından birleşen davanın reddine karar verilmiş; hüküm, asıl davada davalı … vekili, asıl davada davalı … vekili, asıl davada davalılar … ve … Piliç Gıda Sanayi Ve Ticaret Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-)Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, asıl davada davalı … vekili, asıl davada davalı … vekili, asıl davada davalılar … ve … Piliç Gıda Sanayi Ve Ticaret Ltd. Şti. vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülemeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-)Asıl dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeni ile maddi ve manevi tazminat isteminden ibarettir. Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacıca göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı , olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370) Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M.K’nun 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nasafete göre hükmedeceği öngörülmüştür. Yukarıda belirtilen hususlar dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın bir miktar fazla olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
3-) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “tazminat miktarının tayini” başlıklı 43. maddesinde (6098 sayılı TBK 51. md); hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkiinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; “Tazminatın tenkisi” başlıklı 44. maddesinde (6098 sayılı TBK 52. md)ise; zarar gören taraf, zarara razı olduğu veya kendisinin eylemi zararın doğmasına ya da zararın artmasına yardım ettiği ve zararı yapan kişinin durum ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakimin, zarar ve ziyan tutarını indirebileceği veya zarar ve ziyanı hüküm altına almaktan vazgeçebileceği açıklanmıştır. Somut olayda; mahkemece, davacının alkollü olan sürücü …’ın kullandığı araca kendi iradesiyle bindiği, alkollü sürücünün kullandığı araca bilerek bindiğinden hükmedilen tazminat miktarından takdiren %15 oranında indirim yapılarak nihai zarar 155.944,13 TL olarak kabul edilmiştir. Mahkemece, davacı için hükmedilen tazminattan, davacının müterafik kusuru nedeniyle indirim yapılması doğru olmakla birlikte %15 oranındaki indirim düşük olup, Dairemizin yerleşik uygulamaları ile benimsenen %20 oranında indirim yapılması gerekirken, eksik oran üzerinden indirim yapılması bozmayı gerektirmiştir.
4-) 25/02/2011 tarihinde yürürlüğü giren ve 2918 sayılı yasanın 98. maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Yasanın 59. maddesinde, “trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın “… tarafından karşılanacağı” ve Yasanın geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin … tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59 uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 91. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A-1.maddesinde, sigortacı poliçede belirtilen aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceği, düzenlenmiştir. Karayolları Trafik Kanuna göre, zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırmak zorunludur. Sigorta poliçesinde belirtilen, motorlu aracın işletilmesinden kaynaklanan kaza nedeniyle sigorta şirketi zarar görenlerin tedavisi için ödenen giderleri zorunlu olarak teminat altına alır, sigorta şirketinin yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Yasa ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere göre, 2918 sayılı Yasanın 98.maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluk bu kanunun yürürlük tarihinden önceki kazalar da dahil olmak üzere “…’na” geçmiştir. Somut olayda, davacı vekili müvekkilinin geçirdiği kaza sonrası tedavi gördüğü hasatane ve rehabilitasyon tedavi faturalarını sunarak müvekkili tarafından karşılanan tedavi giderlerinin tahsilini talep etmiştir. Bu anlamda yukarıda açıklanan hukuki nedenlerle niteliği itibariyle dava konusu alacak bakımından … sorumlu olup, Sosyal Güvenlik Kurumunun davaya dahil edilerek Sosyal Güvenlik Kurumunun ve trafik sigortacısının sorumluluğunda kalan tedavi giderlerinin belirlenerek davalı … şirketlerinin sorumluluğu belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Kabule göre, Karayolları Trafik Kanunu’nun 92. maddesinin (f) bendi ile Zorunlu Trafik Genel Şartları’nın 3. maddesinin (e) bendi uyarınca manevi zararlar trafik sigortası teminatının dışındadır. Davalı … poliçe limiti ile sınırlı sorumlu olup teminat limiti dışında olan ve teminat limiti üstünde kalan kısım yönünden herhangi bir sorumluluğu bulunmadığı gibi limit üzerinde kalan miktarın ferilerinden ve manevi tazminata düşen yargılama gideri, vekalet ücreti ve harçlardan da sorumluluğu bulunmamaktadır. Mahkemece davalı … şirketinin manevi tazminattan sorumlu tutulmamış olmasına rağmen manevi tazminata ilişkin yargılama gideri, bakiye harç ve vekalet ücretinin tamamından sorumlu tutulması da doğru görülmemiştir. Yine kabule göre, Davalı … şirketleri, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları B.2.b maddesi uyarınca, harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinden de poliçe limiti ile sorumlu olup yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davalı … vekili, asıl davada davalı … vekili, asıl davada davalılar … ve … Piliç Gıda Sanayi Ve Ticaret Ltd. Şti. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davalılar … ve … Piliç Gıda Sanayi Ve Ticaret Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazının, (4) nolu bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davalı … vekili ile asıl davada davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden asıl davada davalı …, asıl davada davalı …Ş., asıl davada davalılar … ve … Piliç Gıda Sanayi Ve Ticaret Ltd. Şti.’ne geri verilmesine, 16/07/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.’’ şeklinde Manevi Tazminat taleplerinin ZMSS Trafik sigortası kapsamında değerlendirilemeyeceği ve Sigorta şirketleri ile Güvence Hesabının sorumluluğunun bulunmadığı karara bağlanmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 14.03.2019 tarih, 2017/17-1089.E, 2019/294.K Sayılı kararı.
Kararın Özeti;
Üçüncü Şahıs Kavramı ve sigorta hukuku kapsamında kimlerin üçüncü şahıs sıfatına haiz olduğu yargı içtihatlarında çokça tartışılmış olup YHGK kararı ile yasal bir çerçeveye bürünmüştür.
Karara göre her ne suretle olursa olsun destekten yoksun kalanlar, üçüncü şahıs olarak değerlendirilmektedir. Ancak 01.06.2015 tarihinde Sigorta Genel Şartlarında yapılan değişiklik ile kusurlu sürücü ölümü nedeniyle Destekten Yoksun Kalanlar üçüncü şahıs sıfatına haiz ise de bu durum teminat dışı sayılan haller olarak nitelendirildiğinden tazminat hakkına sahip değildir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Davacılar vekili; müvekkillerinin desteği S. G.’ün işleteni- sürücüsü olduğu, davalı şirkete zorunlu trafik sigortası ile sigortalı olan araçla seyir halindeyken önünde aynı şeritte yol alan bir dolmuş ile karşı şeritte yol alan iki aracın daha karışmış olduğu kazada hayatını kaybettiğini, yapılan soruşturma sonucunda tüm kusurun müvekkilin eşi müteveffa S. G.’e ait olduğunun belirlendiğini, davacıların destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla bu davayı açtıklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı 5.000’er TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihi olan 22.10.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili; kazanın sürücü olan işletenin tam kusuruyla meydana geldiğini ve talebin poliçe teminatı kapsamı dışında kaldığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece; davacıların desteğinin kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu, davacıların ölenin mirasçısı olup üçüncü kişi olmadıkları, destekten yoksun kalma zararının davalıdan talep edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; çok taraflı trafik kazasında hayatını kaybeden ve kazanın meydana gelmesinde %100 (tam) kusurlu sürücü olan işleten yakınlarının aracın kendi sigortacısından destekten yoksun kalma tazminatı talep edip edemeyecekleri, burada varılacak sonuca göre mahkemece davanın reddine dair verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle uyuşmazlığa ilişkin hukuki kavram ve kurumlar ile ilgili mevzuatın irdelenmesinde yarar vardır: İşleten ve araç işleticisinin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)’nun 85. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede: “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Motorlu araç ölüme veya yaralanmaya sebebiyet vermiş ise, kazaya karışan aracın başkalarına devir ve temliki veya üzerinde bir hak tesisini önlemek amacıyla olaya el koyan Cumhuriyet Savcılıklarınca, aracın tescilli olduğu tescil kuruluşuna trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi için talimat verilir. Kaza anı ile Cumhuriyet Savcılığınca trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi arasında geçen süreler içinde kötü niyetle yapılan araç tescilleri hükümsüz sayılır. Şerhin konulduğu tarihten itibaren bir ay içerisinde, şerhin kaldırıldığına veya devamına ilişkin mahkeme kararı ibraz edilmediği takdirde bu şerh hükümsüz sayılır. İşletilme halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazasından dolayı işletenin sorumlu tutulabilmesi için, zarar görenin, kazanın oluşumunda işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere ilişkin bir kusurun varlığını veya araçtaki bozukluğun kazaya sebep olduğunu ispat etmesi gerekir. İşleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibi, hakimin takdirine göre kendi aracının katıldığı bir kazadan sonra yapılan yardım çalışmalarından dolayı yardım edenin maruz kaldığı zarardan da sorumlu tutulabilir. Ancak, bu durumda işletici teşebbüs sahibinin sorumlu kılınabilmesi için kazadan kendisinin sorumlu olması veya yardımın doğrudan doğruya kendisine veya araçta bulunanlara yahut kazaya taraf olan üçüncü kişilere yapılması gerekir. İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükmü yer almaktadır. Özellikle endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan teknik buluşlar ve makineleşme zarar tehlikesini arttırmış ve artan bu zarar tehlikesini önlemek için kusura dayanan sorumluluğun her zaman yeterli olmayacağı öngörülerek tehlikeli faaliyette bulunanların sebep oldukları zararları gidermesi kabul edilmiştir (E. Fikret: …e, s. 449 vd.). Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (Eren, F: Borçlar Hukuku, 9. Bası, s. 631 vd.; Kılıçoğlu, A: Borçlar Hukuku, Genişletilmiş 10. Baskı, s. 264 vd). 2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde, bu Kanunun 85.maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir. Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hakimin takdirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de bu husus kabul edilmektedir (Ünan, S: “Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s. 1180).
Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında 2918 sayılı KTK’nın 91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir. Hemen belirtmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla birlikte, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91.maddede düzenlenen sorumluluğunun ise, sözleşmeye dayalı bir sorumluluk olduğu tartışmasızdır. Karayolları Trafik Kanunu’nda zorunlu trafik sigortasına ilişkin olarak, sorumluluğun kapsamı yanında, bu kapsam dışında kalan haller de açıkça düzenlenmiştir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan (14.04.2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile getirilen değişiklikten önceki hali ile) “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Dışında Kalan Hususlar” başlıklı 92. maddesinde: “Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar. a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler, b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler, c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler, e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” hükmü ile, zorunlu trafik sigortacısının hangi zararlardan sorumlu olmadığı düzenleme altına alınmış; burada örnekseme yoluna gidilmeyip; tek tek ve tahdidi olarak sorumlu olunmayan haller sıralanmıştır. Bu noktada üzerinde durulması gereken hususlardan ilki, 2918 sayılı KTK’nun 92/b maddesinde yer alan “İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası (ZMSS) kapsamı dışında olduğuna” ilişkin hükümdür. Bu hükümle kanun koyucu; tehlike sorumlusu olan işletenin ve dolayısıyla eylemlerinden sorumlu olduğu sürücünün eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararları ZMSS kapsamı dışına çıkarmıştır. Şu haliyle, anılan kişilerin mallarına gelen zararlar dışında kalan ölüm ve yaralanmaya ilişkin cismani zararlar ise, sigortacının sorumluluğu kapsamında bırakılmış; böylece tehlike sorumlusunun yakınlarının dahi belirtilen anlamda sigorta kapsamında olduğu benimsenmiştir. Durum bu olunca, gerek işletenin gerekse eylemlerinden sorumlu olduğu araç sürücüsünün; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin ölüm veya yaralanmaları halinde bundan kaynaklanan zararlarının zorunlu sigorta kapsamında olduğu kabul edilmelidir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 tarihli ve 2011/17-142 E, 2011/411 K. ile 22.02.2011………………….. Davacının ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı, ölüm nedeniyle doğrudan davacı üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacıya yansıtılamayacağı, dolayısıyla araç sürücüsünün tam kusurlu olması halinde, desteğinden yoksun kalan davacıyı etkilemeyeceğine, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı …, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan davacının da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, davalı … şirketinin sorumlu olacağına karar vermek gerekir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında Karayolları Trafik Kanunu’na göre düzenlenen ZMMS poliçesine istinaden davalı … şirketinin zarar görenlere karşı sorumluluğunun sigortalı araç sürücüsünün kusuru nispetinde ve gerçek zararla sınırlı olarak poliçe limitlerine kadar olduğu, sigortalı araç sürücüsünün halefi durumunda olan davacıların desteklerinin ölümü nedeniyle davalı … şirketine karşı destekten yoksun kalan üçüncü kişi olarak kabul edilemeyeceklerini, davacıların esasen mirasçıları olmaları nedeni ile söz konusu poliçeye istinaden hak talep ettikleri, işletenin hukuki sorumluluğunun tehlike sorumluluğu olduğu, tehlike sorumluluğunun da mevcudiyeti için illiyet bağının mevcudiyetinin şart olduğu, zorunlu trafik sigortasının işletenin sorumluluğunu üstlendiği, işletenin sorumlu olmadığı bir konuda aracın sigorta şirketine de başvurulamayacağı, zarar gören sürücünün tam ve ağır kusurlu olduğu hallerde davacıların zarar gören sürücünün ölümüne dayalı tazminat istediklerinin bu kişinin ağır kusuru illiyet bağını kestiğinden, işletenin kendi ölümü nedeni ile davalı … şirketinin sorumlu tutulması da düşünülemeyeceğinden yerel mahkeme kararının onanması gerektiği yönünde ileri sürülen görüşler Kurul çoğunluğunca yukarıda açıklanan nedenlerle kabul edilmemiştir. O halde mahkemece; davacıların davalı … karşısında üçüncü kişi olarak tazminat talebinde bulunabilecekleri kabul edilerek davacıların destekten yoksun kalma zararının bulunup bulunmadığı usulünce tespit edilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.03.2019 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.’’ Şeklinde ZMSS kapsamında üçüncü şahıs kavramı ve sigorta teminatından faydalanan kişiler açıklanmıştır.
Detaylı bilgi ve hak kaybı yaşanmaması adına bu süreci Sigorta Hukuku alanında uzman bir avukat gözetiminde yapmanızı öneririz. Bu içeriğin tüm telif hakları Minval Hukuk ve Danışmanlık Ofisine aittir. Hukuki süreçte, dava ve takiplerde telif hakkı gözetilerek faydalanmanız dileğiyle.

Minval Hukuk & Danışmanlık Bürosu Sigorta Hukuku(Trafik ve İş Kazaları), İş Hukuku, Kamulaştırma ve İstimlak, Tazminat Hukuku, Ölüm ve Yaralamalı Trafik Kazalarından Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları, Yangın Sigortaları, Dask Sigortası, İşveren Mali Sorumluluk Sigortaları, Araç Değer Kaybı ve Araç Hasar Bedeli Davaları ile Vatandaşlık Hukuku ve Nüfus Davaları, Göç Davaları, SGK’nın karşılamadığı akıllı ilaç bedellerinin ödenmesi ve ücretsiz temin edilmesi ile ilgili davalar üzerine yoğunlaşmış ve bu alanların her birinde yüzlerce danışanın haklarını ilgili kişi ve kurumlar nezdinde çözüme kavuşturmuştur. Minval Hukuk Bürosunun Kurucu ortaklarının çeşitli site ve dergilerde yayınladığı onlarca makalenin yanında basılan “Sigorta Hukuku ve Tahkim Uygulamaları” adlı bir kitabı da bulunmaktadır.